10 Ocak 2012 11:33

Bir “operasyon kazası” ve Metin Göktepe

                                    

Paylaş
Serpil İlgün

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

35 Kürt çocuğu katledildi. Yaş ortalaması 17’yi geçmeyen 35 direngen çocuk... Hayatın onca zorluğuna, sıkıntısına, eksilmeyen şiddete, baskıya, kuşatılmışlığa, günde 50 lirayla çare aramaya çalışan, hayatı hepimiz kadar seven, hepimiz kadar bağlanan, hepimiz kadar hayaller kuran 35 güzel çocuk…
Gözaltında dövülerek öldürülen arkadaşımız Metin Göktepe’nin 16. ölüm yıldönümünü, işte bu büyük katliamın acısı içimizdeyken karşılıyoruz. Bir büyük katliamın ve bu katliamdan hemen önce gazetecilere de yönelen o büyük operasyonun öfkesi dinmemişken…
Metin’in ölüm yıldönümüyle, medyanın bu büyük katliamı nasıl gördüğü tartışmasının aynı günlere denk gelmesi ne kadar da manidar.
Çünkü Uludere katliamının ardından medya cephesinde yaşananlar, sermayeye ve iktidara bağımlı gazeteciliğin geldiği acıklı noktanın son örneğidir. En öfkelendireni, en mide bulandıranı, insanı insan yapan ne varsa hepsinin yitiminin ilan edilmesidir. Gazetecilik, en basit ifadeyle “haberdar etmekse” eğer, “kahraman itfayeci ağaçtaki kediyi kurtardı” demenin ötesinde bir şey olmalı. Ama 35 çocuğun katledilmesini 24 saat boyunca görmeyen o büyük büyük televizyon kanalları, gazeteciliğin bu basit tanımını bile ortadan kaldırmış oldular.
“24 saat sonra gördüler de ne oldu?​” diyeceksiniz. Haklısınız. Hükümet ve genelkurmay icazet verdikten sonra haber yapmaya başlayan medya ve anlı şanlı köşe yazarları, olayı çoktan bir “operasyon kazası”na indirgemişlerdi. Daha da ileri gidip, bombalarla bin parçaya ayrılan çocukları suçlu ilan ettiler! Başbakandan, bakanlardan, askerden daha fazla çemkirip, “Onlar da kaçağa gitmeselerdi” deyip, işin içinden çıktılar. Çıkılır mı peki? Mümkün mü?

Gerçek gizlenemez
Gazetecilik ülkemizi ve dünyayı anlama meselesinde, oldukça önemli bir meslek. Bu meslekte aslolan, halka doğru bilgi vermektir. Halka doğru bilgi vermek ise bizim gibi ülkelerde iktidarların hoşlaştığı bir durum değildir. Hoşlanmazlar çünkü yalanlarının, halkın aleyhine olan icraatlarının teşhir edilmesi, onları kızdırır. İşlerin böyle sürüp gitmesini, kimsenin uyanmamasını, kimsenin soru sormamasını isterler. Çünkü “uyanmak”, beraberinde itiraz etmeyi getirir. Yalan söylendiğini bilmek, huzur kaçırır. İşlerin hiç de anlatıldığı gibi olmadığını anlamak, hesap sordurur. Gerçi İçişleri Bakanımıza göre sadece doğru haber yapmak değil şiir yazmak, hatta resim yapmak da tehlikelidir. Büyük medya, gazetecilikten başka her iş yaptığından, yani gazete patronları çıkarları gereği, iktidara göbekten bağlı olduklarından işleri zor olmaz. Gazeteciler -ki burada gazete patronları ve onlara sadakatle bağlı yazarlar demek daha doğrudur- sindirilince gerisi kolaydır çünkü.
Ama bir de halktan yana, halk için gazetecilik yapanlar vardır ki, işte onları yola getirmek zordur. Metin Göktepe işte o rahat nefesi aldırmadığı, ne pahasına olursa olsun yalanları teşhir etmede asla tereddüt etmediği, halkın doğru bilgilenmesi ilkesini her şeyin önüne koyduğu için katledildi.
Gerçeklere ulaşmak ve ulaştığı gerçekleri gazetesi üzerinden halka ulaştırmak, Metin ve Metin’in izinden giden onurlu gazeteciler için, bedel ödemeyi göze almak demek. Bir günde 50’ye yakın gazeteci arkadaşımızın gözaltına alınması, o bedellerden biridir işte. Gazete ve dergiler kapattırılır, muhabirleri öldürülür ya da insan ömründen uzun hapislerle cezalandırılır. İleri demokrasi sözleri, bu pratikler karşısında havada öyle kalıverir. Ancak dozu, şiddeti ne olursa olsun, halk için gazetecilik ilkesine bağlı olan gazeteciler, parasız eğitim isteyen gençlerin, sendikalaştıkları için işten atılan işçilerin, eşitlik isteyen kadınların ve artık hiçbir çocuk, genç, yaşlı, kadın, gerilla, asker ölmesin, savaş son bulsun diyen Kürt-Türk bütün ezilenlerin sesi, soluğu olmaya devam ediyor.  
Baskısız, savaşsız bir dünya kurmak isteyen işçilerin, emekçilerin, aydınların, gençlerin, cins ayırımcılığına karşı savaşan kadınların mücadelesine bağlanan bir gazetecilik, bedeli ne olursa olsun sürdürülüyor. Metin, bu gazeteciliğin en ileri temsilcilerinden biri olduğu için ölümünün 16 yılında da yol göstermeye devam ediyor.

Halk Metinleri unutmaz
AKP de, gazeteciliği sistemin devamı için kullananlar da bilir ki, gerçek gizlenemez.
35 çocuğun ölümü karşısında anlı şanlı gazeteler ve köşe yazarları “kaza canım, olur böyle şeyler”, “onlar da kaçağa gitmeselerdi” deyip işin içinden çıktılar demiştik ya. “Çıkılır mı peki? Mümkün mü?​” diye sormuştuk ya. Mümkün değil, olmaz. Göktepeler buna izin vermez. Erdoğanlar, Atalaylar, Arınçlar, genaraller unutulur ama halk işte bu yüzden Metinleri unutmaz.
Arkadaşımız Metin Göktepe ile birlikte Kirkor Zohrab’tan Ferhat Tepe’ye, Namık Tarancı’dan Erol Akgün’e, İzzet Kezer’den Uğur Mumcu’ya, Hrant Dink’ten Hafız Akdemir’e katledilen tüm gazeteci arkadaşlarımızı Ekmek ve Gül olarak, özlem ve sevgiyle anıyoruz.

ÖNCEKİ HABER

Kışanak: Devlet bal gibi cinayet işledi

SONRAKİ HABER

Kamu, özel sektöre göre düzenleniyor

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...