24 Şubat 2009 01:00

DURUM


Yaşanan ekonomik krizin ilk kurbanları her zaman işçiler oluyor. Büyük patronlar kârlarında azalma tehlikesi gördüklerinde, sıkıp posalarını çıkardıkları işçileri hemen kapı önüne koyuyorlar. Çünkü kapitalizmin yasasında “kaderde, tasada, kıvançta, karda ve zararda birlik, eşitlik” yok. İşçi patronun sermayesini çoğalttığı, kârını artırdığı sürece çalıştırılıyor. Eğer bu süreç kesintiye uğrarsa, kapitalizmin vahşi yasası yürürlüğe giriyor ve işçi açlığa ve yoksulluğa terk ediliyor. Bu nedenle, bugün sadece Türkiye’de değil, tüm dünyada işsizlik artıyor, yoksulluk derinleşiyor, işçi ve emekçilerin mücadelesi yükseliyor.
Birkaç gün önce gazetelerde yer alan bir haber, büyük patronların durumu nasıl değerlendirdiklerini açıkça ortaya koymaktaydı. Bu haberde, Ford Otosan’ın 2008 yılında net kârının 436 milyon 204 bin 278 TL olduğu bildiriliyordu. Ford Otosan tarafından yapılan yazılı açıklamada, 2008 yılına ait mali sonuçlara göre 7 milyar 6 milyon 867 bin TL ciro yapıldığı, net kârın da 436 milyon 204 bin 278 TL olduğu açıklanıyordu. Buna göre şirketin net kârı geçen yıla göre yüzde 10 azalmıştı. Yani Ford Otosan kârdan zarar etmişti!
Ford Otosan son aylarda işçi çıkarımı ve üretime ara vermesi ile basında yer aldı. İzne çıkarılan işçiler ücretlerinin yüzde 76’sını ya da daha azını alabildiler. Gazetemizde bu tür haberlerin yanı sıra Otosan işçilerinin ek iş aradıkları da yer aldı. Fabrika üretime dönem dönem ara verirken, üretim yapıldığı dönemlerde emek sömürüsünün yoğunluğu hiç azalmadı. İşçiler olağan zamanlardaki hızda ve yoğunlukta çalıştırıldılar.
İşler buraya gelmeden önce Ford’un patronları, pazarda lider olmakla ve ihracatta rekorlar kırmakla övünüyorlardı. Tıpkı bugün benzer durumda olan diğer bazı büyük tekeller gibi... İşçilerin pek çok kez dile getirdikleri gibi, bu parlak dönemlerde patronlar işçilere elde ettikleri kârlardan hiçbir pay vermediler. İşçiler iyi ürettikleri, patronun kârlarını artırdıkları için ödüllendirilmediler. Ama kârlarda bir azalmanın başlaması ya da eskisi gibi kâr edememek, işçilerin işsiz kalmasına, düşük ücretle çalıştırılmasına neden oluyor. İşçiler kapitalizmin içine düştüğü krizin sorumlusu olmadıkları halde, bu krizin faturasını ödemekle yüz yüze bırakılıyorlar.
Kuşkusuz bütün bu olup bitenler akıldışı ve mantıksız gibi görünseler de, hepsinin mantıklı ve akla uygun bir açıklaması bulunuyor! Bütün bu olup bitenler kapitalizmin işleyiş yasalarına uygundur ve işsizlik, yoksulluk ve aşırı sömürünün olmadığı bir kapitalizm düşünmek olanaksızdır. Kriz dönemleri sadece bu işleyişin tüm vahşi yüzüyle açığa çıktığı dönemlerdir. Hatta denilebilir ki, kapitalizmi anlayabilmek için kriz dönemleri çok fazla imkanın ortaya çıktığı dönemlerdir ve kriz, kapitalizmin yoğunlaşmış biçimi, çıplak yüzüdür.
İşte bu nedenle krizin sonuçlarına karşı mücadele, faturanın patronlar tarafından ödenmesi için mücadele, zorunlu olarak giderek hedeflerini genişleten bir mücadeledir. Kuşkusuz bu birdenbire ve yapay zorlamalarla olmaz. Krizin yükünü üstlenmemek için mücadeleye atılan işçiler, giderek kapitalist sistemin gerçekten nasıl işlediği konusunda daha açık bir bilince sahip olmaya, mücadelelerinin hedeflerini genişletmeye başlarlar. Burada karşı karşıya gelinen kapitalizmin işleyiş yasalarıdır. Kriz dönemleri kapitalizm için çöküntü ve gerileme dönemleriyken, işçi sınıfı ve emekçi halk için eskiyle hesaplaşma, yeniyi arama dönemleridir.
Ahmet Yaşaroğlu

Evrensel'i Takip Et