10 Ocak 2012 07:50

Şekerim de olsa, tansiyonum da düşse...

Ortalama ömür beklentisinin 70 yaş civarında olduğu ülkemizde 5 milyonu aşkın yaşlı bir nüfus var. Bu nüfusun önemli bir kısmı bakıma muhtaç ve hastalardan oluşuyor. Her 200 yaşlıdan 199’unun evinde, ailesinin yanında yaşayan ülkemizde, yaşlıların bakımını evdeki kadınların üstlendiği kimse için bir sır değil.

Şekerim de olsa, tansiyonum da düşse...
Paylaş
Yasemin Tiryaki

Geçmişten beri devletin en çok ihmal ettiği kesimlerin başında geliyor yaşlılar. Bakarsak hükümetin 2007’de hazırladığı Yaşlanma Ulusal Eylem Planı, çıkardığı yeni yasalar ve imzaladığı uluslar arası sözleşmeler var. AKP’nin üçüncü iktidar dönemiyle birlikte kurulan Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı da yaşlılar için devlet politikaları geliştirmekle ve uygulamakla yükümlü.
Kağıt üzerinde haklar var, eylem planı var… Peki ya uygulama?

‘Cenaze arabası verelim’
Sorumuzun cevabını, eşi felçli bir hasta olan Hayriye Özdemir’den alıyoruz. Hayriye teyze, bakıma muhtaç hasta yaşlısına bakan binlerce kadından biri. Üstelik kendisi de ileri yaşlarda ve bir çok hastalıkla boğuşuyor.
Hayriye teyze eşinin felç geçirmesiyle birlikte yaşadığı süreci şöyle özetliyor: “Felç geçirdiğinde Bolu’daydık. O zamanlar Bolu’nun belediye başkanlığında AKP vardı. Hastamızın İstanbul’a nakli için belediyeden ambulans talep ettik ve ‘biz böyle hastalara genellikle cenaze arabası veriyoruz’ diye bir cevap aldık. Daha sonra kendi imkânlarımızla İstanbul’a getirdik. Hastaneye müracaat ettik ve iki ay sonra Erenköy’de bir hastaneye yatırıldı.”
Eşini hastaneye yatırdıktan sonra bakıma muhtaç hastalar için verilen yardımı almak için müracaatta bulunmuş. “500 liralık bir yardım parası verilecekti. Gittik müracaat ettik. Bana eşimin maaşını sordular. 850 lira dedim. 750 liranın üzerinde maaş alanlara yardım verilmiyormuş…” diye anlatıyor. Bu yardımdan mahrum kalmak Hayriye teyzenin sorunlarını daha da büyütmüş. “850 liraya hastanın bakımı, evin ihtiyaçları, faturalar, mutfak masrafı nasıl karşılanır?​” diye soruyor.
“Fizik tedavinin masrafları çok ağır ve tek maaşla üstesinden gelmek imkânsız. Ek para alabilseydik eşim daha çabuk yürürdü” diyen Hayriye teyze, zaten zor durumda olan hastalara ve yakınlarına bir darbe de hastaneden geldiğini anlatıyor: “Fizik tedavide yatan tüm hastalara kendi refakatçilerinin baktığını, hastanın altını almaktan, her türlü bakımına kadar tansiyon ve şeker hastası kadınlar ilgileniyor. Hiçbir hemşire ve hasta bakıcı desteği yok. Ayrıca bizden her ay 112 lira peşin refakatçi parası istendi. Parayı ödemeyenleri kapının önüne koyacaklarını ve parayı SGK’dan geri alacağımızı söylediler.”

Hayriye teyze, “Benim zaten bakıma ihtiyacım var, bir de felçli hastaya bakmak zorundayım” diyerek, bu tip hastalar için bakım evlerinin kurulmasının şart olduğunu söylüyor. 2007 Yaşlanma Ulusal Eylem Planı’nda bu türden önlemlerin bolca yer aldığından haberdar olup olmaması Hayriye teyzenin düşüncesinde bir fark yaratır mıydı bilemiyoruz. Ama Hayriye teyze, uygulanmayan yasalardan değil, hayatın içinden konuşuyor: “Evlere hemşire veya hasta bakıcı gelebilir ama bunlar yok. Devlet bize hemşire yollamalıydı. Yollamıyorsa da maaş bağlasalar biz hemşire çağırabilirdik. Güvenilir, hasta yaşlılara özel bakım evleri olmalı. Evde bakım hizmeti var sözde ama doktor geliyor 10 dakikadan fazla kalamıyor. Çünkü tüm Anadolu Yakası’nda 3 doktor var, 600 hastaya 1 doktor düşüyor. Her seferinde örf adetlerden bahseden Başbakan yaşlı ve hasta bakımını kolaylaştırıcı bir adım atmıyor. Yaşlılar yaşamdan da soyutlanıyor bu şekilde.”

ÖNCEKİ HABER

‘Yazmazsam çıldıracağım’

SONRAKİ HABER

ÖĞRETMENLER EĞİTİMDE CİNSİYET EŞİTSİZLİĞİNİ ANLATTI

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa