4 Mart 2009 01:00
BAŞYAZI
Sermaye partilerinin liderleri, sanki meydanda değillermiş gibi birbirlerine meydan okuyorlar. Taklidi siyasi geleceklerinin garantisi olarak gören, bu partilerin yerel örgütlerinin önde gelenleri de liderlerini taklit ediyor; karşı partinin yerel adaylarını meydana çağırarak nutuklar atıyorlar. Yerel adaylar da tıpkı tepelerindekiler gibi birbirleriyle tencere dibin kara yarışı içindeler; ya da ben daha namusluyum yalanı etrafında tiyatro oynuyorlar.
Gündemlerinde ne kiriz var, ne işsizlik, ne de demokrasi sorunu.
Bunlara zaman zaman dokunmuyor değiller ama, tamamen karşı partiye bir laf daha atmış olmak için.
Bütün amaç, emekçilerin oyunu en kestirme yoldan almak!
Yoksulluk nasıl bir şeydir, işsizlik insanları nasıl bir açamaza sürükler gibi soruların yakıcılığını canında hiç hissetmemiş (ya da eskiden hissetse bile şimdi onları unutmuş) sermaye partilerinin yöneticilerine göre seçimde oy almaktan daha önemli bir şey yoktur ve bunun için de her yol mubahtır. Ama önceki gün yayımlanan, Türkiye Ekonomik Politikalar Araştırma Vakfının (TEPAV) yaptığı araştırmaya göre, Türkiyenin en önemli sorunu işsizliktir!
Bu, araştırmacıların yorumu değil; yapılan araştırmada vatandaşların verdiği yanıtlar böyle. Nitekim ankete katılanların yüzde 39u Bugün ülkenin en önemli sorunu nedir sorusuna işsizlik yanıtını verirken, yüzde 20si hayat pahalılığı, yine yüzde 20si de ekonomik istikrarsızlık yanıtını vermişler.
Gazetemizde bugün manşetten verdiğimiz haber; işsizliğin, anketlerden sokağa dökülüp, işsizlerin nasıl yakıcı, yürek burkan bir gerçeklik kazandığını gösteriyor.
Çünkü az ücret almak, ağır koşullarda çalışmak, patronun zalimliği vb...işçiler için, emekçiler için önemli bir sorundur ama işsiz kalmak, çaresiz kalmak, evine bir ekmek bile götürememek demektir. Üstelik bu psikoloji, sadece işsizleri değil çalışan işçileri de etkilemekte; işten atılma korkusu onları, her şeye razı olmaya itmektedir.
Açıktır ki işsizlik, işsizleri, sadece ekonomik olarak değil psikolojik bakımdan da çöküntüye sürüklemektedir. Bunun belirtileri de her gün; intiharlar, Başbakanlık önünde yapılan gösteriler, banka soygunları (iki hafta önce aynı gün yapılan iki ayrı banka soygununun faillerinin bankalara borcunu ödeyemeyen işsizler olduğu ortaya çıkmıştı) biçiminde ortaya çıkmaktadır. Dahası, işsizliğin aileleri parçaladığı; emekçi ailelerini ahlaki yozlaşmaya açık hale getirdiği de bilinen bir gerçektir.
Manşetimizde yer verdiğimiz işçilerin anlatımları da gösteriyor ki, krizin en önemli ve acılı sonucu işsizliktir ve resmi işsiz sayısının 3 milyonu aştığı bir ülkede, işsizlik, kişisel değil toplumsal bir sorundur. Bu, evine ekmek götüremeyenlerin, çaresizliğe sürüklenenlerin, bireysel çözümler bulmak için her yola başvuranların; sefil, aile düzeni çökmüş, eşinin çocuklarının yüzüne bakacak hali kalmamış işsizlerin hızla artacağı anlamına gelmektedir.
Bu durumu aşmanın tek yolu ise şu anda çalışan ve çalışmayan ayrımı yapmadan tüm işçilerin, emekçilerin mücadelesinin ortaklaştırılması, aralarındaki dayanışmanın, sosyal-kültürel ilişkilerin artırılması, işsizliğin yarattığı baskıyı hafifletecek sisteme karşı mücadelenin içine girilmesidir.
Emekçilerin bir güç oluşturması, taleplerin bu ortak gücün sesi olarak yükseltilmesi ve sorunları elbirliği ile çözmek, sadece genel olarak emek mücadelesini değil; aynı azmanda emekçileri ve ailelerini, işsizliğin yol açacağı psikolojik yıkımdan, parçalanmadan ve ahlaki yozlaşma tehdidinden korumak için de bir zorunluluktur.
Emek güçleri sorunu bu genişlikte ele alırlarsa, çözümleri de o ölçüde anlamlı ve ihtiyaca uygun olabilir.
Manşetimizde yer alan işsizlik ve onun yarattığı baskının sonucu olan iniltileri, bir kavga narasına dönüştürmenin yolu buradan geçiyor!
İHSAN ÇARALAN
Evrensel'i Takip Et