05 Mart 2009 00:00

BEKAR ODALARI 1

Birçok Yeşilçam filminin unutulmaz repliğidir “Taşı toprağı altın İstanbul” Mutlaka denize nazır Haydarpaşa tren İstasyonunda inilir, koca İstanbul’a bir iç çekilerek bakılır ve haykırılır “Ulan İstanbul ya sen beni yeneceksin ya da ben seni.”

Paylaş

Birçok Yeşilçam filminin unutulmaz repliğidir “Taşı toprağı altın İstanbul” Mutlaka denize nazır Haydarpaşa tren İstasyonunda inilir, koca İstanbul’a bir iç çekilerek bakılır ve haykırılır “Ulan İstanbul ya sen beni yeneceksin ya da ben seni.”
Bu filmlerde genellikle başlık parası için, öç almak için ya da iş bulmak için tutulur İstanbul’un yolu. Bir bekar odasına sığınılır. Ama film ya her seferinde amaçtan sapılır, ya şarkıcı olunur, ya zengin ya da düşmanın kızına aşık. Ne olursa olsun filmin sonunda saf delikanlı bir şekilde kazanır. Peki gerçekte de hikaye bu kadar basit midir, delikanlı hayallerini gerçekleştirebilir mi?
İşsizlik yüzünden memleketlerinden kilometrelerce yol kat edip gelen ‘bekarlar’ İstanbul’da umduğunu bulamıyor. Eminönü’ndeki bekar odalarına misafir oluyoruz. Bekarlar ne yiyor, nerelerde kalıyor, sıkıntıları istekleri neler bunları öğreniyoruz.
BEKAR ODALARINA MİSAFİRİZ
Nevşehirli Özdemir ailesinin bekar odasına konuk olduk. Tek gözlü odada kalan 8 kişinin hepsi Nevşehirli, insanlara güvenemedikleri için yanlarına yabancı almak istemediklerini söylüyorlar. Normalde köyde çiftçilik yapan 8 kişi, artık çiftçiliğin bittiğini, bir şekilde para kazanmak zorunda olduklarını anlatıyor.
Mecbur oldukları için İstanbul’a geldiklerini söyleyen 20 yaşındaki Selman Özdemir, nişanlısını memlekette bırakıp gelmiş. Söylediklerine bakılırsa bir süre daha İstanbul’un yollarını aşındırmak zorunda. Çünkü evlenebilmesi için 15 tane tümlük altın, 5 çift bilezik ve neredeyse 10bin TL’ye ihtiyacı var. 4 senedir dönem dönem İstanbul’a gelip burada komilik yapan Selman’ın işi zor gibi görünüyor.
26 yaşındaki Naci Uğurlu ise 3 aydır burada o da dönem işçisi. Her yıl birkaç ay gelip çalışıyor İstanbul’da. Eminönü’nü de fiyatlar uygun olduğu için tercih ediyor. Köyde çiftçilikle uğraşan fakat köyde yaşanmadığını anlatan Uğurlu, sigortalı bir iş bulabilirse ailesini de İstanbul’a getirmek istiyor. Burada bayan kemeri yaptığını anlatan Uğurlu’ya çalışmak için neden İstanbul’u seçtiğini sorduğumuzda ‘deniz olduğu için’ cevabını alıyoruz. Yük olmasın diye sazını memleketinde bırakan Uğurlu, isteğimiz üzerine bir türkü söylemeye niyetleniyor ve bir alkış tufanı koparıyor ‘bekar’ arkadaşları. Ardından başlıyor Uğurlu tam da duygularını anlatan türküsünü söylemeye: İki büyük nimetim var, biri anam biri yarim...

Umutların solduğu bekar odaları

Geçimlerini sağlamak için ailelerinden koparak taşı toprağı altın şehre gelen insanlar, yıkılmaya yüz tutmuş binaların üç-dört metrekarelik sağlıksız odalarında yaşam ve geçim mücadelesi veriyor. Evlisi bekarı, yaşlısı genci, Türk’ü Kürt’ü, Laz’ı Çerkez’i hatta yabancısıyla Eminönü’ndeki ‘bekar odaları’. Yolları burada kesişen namı diğer ‘bekarlar’ yalnızlıklarını birbirleriyle paylaşıyorlar. Özlemlerini duydukları evlerini ve ailelerini bir birlerine anlatarak dert ortağı oluyorlar.
Eminönü’ndeki bekar evlerinde kalanların kimi arkasında nişanlısını bırakmış, kimi annesini, kimi eşini... Umutların peşinde çıkılmış bir yola; ekmek parası, başlık parası derken taşı toprağı altın memlekete göç edilmiş. Hemen iyi kötü bir işe girilmiş. Kimi geriye dönmek hayaliyle, kimiyse ailesini yanına aldırabilmek için harıl harıl başlamış çalışmaya. Araya kilometrelerce yol, özlemler girmiş girmesine ama işler umulduğu gibi gitmemiş.
KAYBOLURUM DİYE KORKUYORUM’
İstanbul için farklı hayaller kuran küçükler İstanbul’da umduklarını bulamamış! 16 yaşındaki Reşit okula kendi isteğiyle gitmediğini, çok pişman olduğunu anlatıyor. Bayan kemeri yapan Reşit “Umutlarım burada tersine döndü, okumak isterdim ama artık iş işten geçti” diyor. Sinan Reşit’e göre biraz heyecanlı, biz sormadan arka arkaya sıralıyor söyleyeceklerini. “Ben okumak istemedim, daha pişman değilim okumadığım için, abim beni pişman olmadan okula yazdırsa iyi olur” Sinan’ın İstanbul için hayalleri çok farklıymış, o İstanbul’u temiz bir yer olarak düşünüyormuş! “Ben İstanbul’u böyle pislik sanmazdım, daha başka yerler görüyorduk televizyonlarda, başka biliyorduk” diyor. Sinan’ın bu söylediklerinden televizyonun özellikle çocukların hayalleri üzerindeki etkisini bir kez daha anlıyoruz.
Küçükler ise İstanbul’u neredeyse hiç bilmiyor, Mısır Çarşısı ve Eminönü’nde bir iki yer daha. Burada arkadaşları olmayan Reşit ile Sinan’ın en büyük korkusu İstanbul’da kaybolmak. Bu yüzden ağabeyleri yanlarında olmadan hiçbir yere gitmiyorlar.
200 GR BULGUR 9 EKMEKE
Nevşehirli bekarların odalarında ne mutfak var ne de banyo. Banyo sularını odalarının içindeki elektrikli su ısıtıcısıyla ısıttıktan sonra hanın içindeki herkesin ortak kullandığı daracık banyoları kullanıyorlar. Mutfak ise kaldıkları odaları, malzemeleri hanın içindeki banyoda yıkadıktan sonra koyuluyorlar yemek yapmaya.
Sohbetimiz akşamı bulunca başlıyor yemek hazırlığı. Reşit de bize o gün yapılacak yemeğin malzemelerini sayıyor ve sayarken görüyoruz ki en çok eve alınacak ekmek konusunda bonkör davranılmış. 8 kişi için yapılan Bulgur pilavı malzemeleri şöyle; 200gr bulgur, 3 soğan, 2 yeşil biber ve bekar odalarının olmazsa olmazlarından 9 ‘ekmek’...
YARIN: Sağlıksız şartlarda yaşam mücadelesi

Hazırlayan. Duygu Söylemez
ÖNCEKİ HABER

Krizle gelen 2009 yılı ve tarım sektörü

SONRAKİ HABER

GÖZLEMEVİ

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa