9 Mart 2009 01:00

MEDBAKIŞ


Uzun bir zamandır Türk sinemasının ve televizyon dizilerinin öykülerinin konusu Kürtlerden seçilmektedir. Töre cinayeti ise bu konuların başını çekmektedir.
Piyasada iyi bir iş çıkarmanın önkoşulu Kürt coğrafyasından, insanlarından derlenmiş bir trajedi avcılığı başlayalı epey oldu. Halen sürüyor. Derdim, bunların kötüye kullanılmasıdır.
Bu tür yapımlar izlendiğinde, Kürt insanının özgün durumu ve hassasiyetleri göz önüne alınmıyor. Önemli olan kendilerinin almak istedikleridir ki, alıyorlar. Sonrasını umursamıyorlar. Yapılıp edilerek ortaya çıkarılanların, ne getirip ne götüreceği pek önemli değil onlar için.
Şimdi ne anlama geliyor bu Havar filmi, ne anlatıyor, en önemlisi de nasıl anlatılıyor? Yönetmen Güleryüz hiç düşündü mü bunu, kendine hiç sordu mu bu soruyu?
Önceki gün sinema salonunda bu filmi izleyen birkaç talihsizden biri olarak yerimde duramıyor, ha bire kıvranıyordum. İki izleyici filmin ilk yarısına varmadan salonu terk etti. Bense film hakkında daha önce okuduğum bir eleştirel yazıyı tartıştığımız Diyarbakır Sinema Kulübü’ndeki arkadaşların, “olabilir, ama filmi izleyelim” görüşü doğrultusunda gidip izledim.
Mehmet Güleryüz’ün neden böyle bir işe giriştiğine anlam veremedim.
Filmin İstanbul Festivali’nde gösterilmiş olması ve Mısır Festivali’ne davet edilmesi... Kürtlerin bir trajedisini anlatmasından ötürü ilgi çektiğini, sanırım sinemayla ilgili herkes biliyordur.
Filmin her sahnesi, amatör bir piyes izleme tadı veriyordu. Oyuncu yönetimi de kostümler de eğreti ve yapmacıktı. Geleneksel kadın giysileriyle modern giysiler iç içeydi. Filmin senaryosu, birçok sorunsalı dikkate alınmadan ve araştırılmadan yazılmıştı.
Örneğin diyaloglar çok kötüydü. Kimi yerde bozuk Türkçe konuşan, kimi yerde ‘baba’ya ‘buba’ diyen, tiyatro da değil piyes seviyesinde diyalogları izledikçe ‘yazık’ diyordum, yazık!
Bir kere filmin çekildiği Hasankeyf’in geleneklerinin, toplumsal yaşamının, bireyin duruşunun, diyalogunun, oturuş kalkışının araştırılmadığı, önemsenmediği anlaşılıyor.
Filmde Hasan’ın töre cinayetine kurban gitmiş ablasının, ölen annelerinin yerini doldurmaya çalışması, kardeşine uyumadan önce yatağı başında masal ya da hikaye anlatması sahnesinde, “Bir varmış bir yokmuş, evvel zaman içinde” diye başlayan klişe ön anlatım biçimi Kürtlerde yoktur. Bu, tamamen yakıştırmadır, zaten eğreti duruyordu.
Film boyunca bozuk Türkçe konuşan filmin başkarakteri Havar’ın (Çiçek Tekdemir), babası tarafından ahıra kapatıldıktan sonraki gün ahıra gelen babasına, ‘Heware cînarno heware!’ (İmdat komşular imdat) diye Kürtçe bağırması, filme Kürdi bir anlam katmıyordu ne yazık ki.
Filmin ismi bile fauldür. Çünkü Kürtçede ‘Havar’ diye bir kelime yoktur. Bunun doğrusu ‘Hewar’ ya da ‘Hawar’dır. Yönetmen bu filmle Kürt kültürüne ne kadar yabancı ve uzak olduğunu gösteriyor. Kürt gerçekliğine teğet bile geçmiyor.
Filmde sözü edilen ‘kız, mendilini kapan erkeğe aittir’ geleneği hiçbir Kürt ilinde bugün yoktur.
Bu film, samimiyet duygusundan yoksun, Kürtleri inciten özelliğiyle anılacak.
Batmanlı oyuncuların da aldatıldıklarını, ama bunu fark etmediklerini söylemeden geçemeyeceğim.
Gazetelerden okumuştum, Batman Belediyesi’nin ‘Havar’ filmine destek olduğunu. Batman Belediyesi, kültür ve sanat etkinliklerini desteklerken, popülizmin tuzağına düşmemek için daha dikkatli olmalıdır diye düşünüyorum.
Hawar bir çığlıktır; Kürtçe imla kuralı işletilseydi bari, bir ünlem!
VEDAT ÇETİN

Evrensel'i Takip Et