13 Mart 2009 01:00

Dalgasal Yayın


Yıllar önce bir partinin seçim mitinginde tanıştığım bir arkadaşı geçtiğimiz pazar günü yine bir seçim mitinginde gördüm. Demek ki ikimizin de kaynanası siyaseti seviyormuş. Çok uzun bir süre boyunca hiç görüşmediğimiz halde, nasıl olduysa artık, adını ve soyadını hatırlayabildim. Arkadaş biraz değişmiş ama adı ve soyadı hâlâ eskisi gibi, hiç değişmemiş. Ama aradan o kadar çok zaman geçmiş ki, adını ve soyadını karıştırdım. Hangisi adıydı hangisi soyadıydı, onu karıştırdım işte. Bir insan adını neden değiştirsin ki? Sanırım mitingde bir araya gelmiş binlerce isim arasında arkadaşın ismini başarılı bir şekilde hatırlamanın sarhoşluğuyla söyledim bunu. İnsanoğlu hatırlama konusunda bazen ilginç örnekler hatırlayarak, ilginçliklerine yeni yeni ilginçlikler katar ve böyle içi ilginçliklerle dolu uzun bir cümlenin, yazının burasını kendi kendine nasiplenmesine sebep olur.
Benim de ara sıra ilginç unutmalarım ve hatırlamalarım olur tabii. Bazen bir önceki gün ne yediğimi hatırlamam. Bazen de yıllar önce yediğim bir elmayı ağzımın hangi tarafıyla çiğnediğimi hiç unutmam. Belki de elmanın kabuğu sert olduğun içindir. Biliyorsunuz elmanın bütün vitaminleri kabuğuna yakın bölgelerindedir. Sanırım vitaminlerin dışarı kaçmasını önlemek için doğa, elmaya sert bir kabuk bağışlamıştır. Buna rağmen yine de gözü hep dışarıda olan bazı vitaminler, kabuktan dışarı kaçmasını başarırlar ve bahçede bulunan diğer meyve ve sebzelerin içinde hayatlarını sürdürürler. Bravo vallahi o vitaminlere, benim yıllarca sertliğini unutamadığım o kabuklardan dışarı kaçmak kolay iş değil. İlginç (evet, ilginç) değil mi?
Şimdi birisi bana, “bırak şimdi elmayı, vitamini; yakında ülkemize Barak Obama geliyor, sen nelerle uğraşıyorsun” dese, ne diyeceğimi şaşırırım tabii. Ama ara sıra birisinin de sebze konusunu işlemesi gerekir. Sebze konusu uzun süre işlenmezse ıspanaklar pas tutar. O zaman ben hem Barak Obama’yı hem de elmaların içinden kaçmasını başaran vitaminleri kutluyorum. Çünkü oldukça sert kabukların içinden kaçmasını başarıyorlar.
Yine bir şeyler karıştırmanın zamanı geldi sanırım. Zamanın -hele bu zamanda- insana ne yaptıracağı hiç belli olmuyor. Meselâ dolar fırladı, ülkemizdeki dolar Amerika’daki dolardan daha değerli olduğu için Hillary Clinton Ankara’ya geldi. Artık ben, ülkemizde ılımlı İslamiyet var, diyenlere hak veriyorum; çünkü küresel ısınmadan dolayı İslamiyet de biraz ılımıştır elbette. Gerçi İslamiyet istediği kadar ılımlı hale gelsin yine de nüfus cüzdanlarımızın, “din” hanesinde “ılımlı İslam” yazmaz...

Evrensel'i Takip Et