16 Mart 2009 01:00

‘Rock grubu sahnedeki beş kişiden ibaret değildir’


Nejat Yavaşoğulları ile son albümleri Zamska’yı, Bulutsuzluk Özlemi’nin geride bıraktığı 23 yılı ve grubun geleceğini konuştuk. Emektar bir rockçıyla bir araya gelmişken, rock müziğin siyasal, toplumsal zeminini ve tarihsel gelişimini de konuşmayı ihmal etmedik.

Zamska, Bulutsuzluk Özlemi’nin 13. stüdyo albümü. Albümün kataloğunda şarkılarınızın yapım yılı olarak 2005 belirtiliyor. Bu albümün yapım macerasını biraz anlatabilir misiniz?
Bu şarkılar, 2000 yılında çıkardığımız Numara albümünden sonra ortaya çıkan şarkılar, ve bunların toparlanması 2003–2004–2005 yıllarına rastlıyor. Aslında kayıtlar 2005’te başladı ama albümü çıkartmamız biraz uzun sürdü çünkü parçaların düzenlenmesi biraz vakit aldı. Bu arada tabii bizim hem 21.yıl CDsi ve DVDsi çıktı, Senfoni Orkestrası’yla yazdığımız konserin DVD’si çıktı. Bir de Bağdat-Felluce isimli bir single çıkartmıştık. Arkasından hemen bu albümü planlıyorduk ama olmadı. Hatta Bağdat ve Felluce şarkıları da yer alacaktı bu albümün içinde.
MÜZİĞİMİZDE SADECE DIŞ DÜNYAYI AKTARMIYORUZ
Zamska, diğer Bulutsuzluk Özlemi albümlerine göre biraz daha insanların iç dünyasına yönelik olarak görülüyor. Bu konuda sizin görüşleriniz nelerdir?
Yirmi-yirmi beş yıl olunca hep temcid pilavi gibi aynı şeyler söylemek, bizim açımızdan yapılabilecek başka şeyler konusunda bir eksik taraf bırakıyor. Bir grubu dinleyenler hep grubun bir önce yaptığının devamını isterler ama o isteklerinin bir önceki şeyin benzeri olarak karşıladığınız zaman da dinleyicilerin “Bir öncekinden farklı bir şey yapmamışlar” demesi tehlikesi var. Zaten, bir rock grubu sadece sahnede olan beş kişiden de ibaret değildir. Hem sahnede olanlar, hem sahnenin arkasında olanlar, hem sahnenin önünde onları izlemek için gelmiş olanlar toplu halde bir grubu oluşturuyor. Birbirlerini etkiliyorlar, eleştiriyorlar. Bizi dinleyenler açısından baktığımızda da ben onlar için de bu albümü, iyi ve böyle bir zamanda yerine oturan bir albüm olarak düşünüyorum. Biz müziğimize sadece dış dünyayla, güncel ve politik olaylara karşı takındığımız tavırları aktarmıyoruz. Bizim iç dünyalarımızı da bu olaylar belirliyor bir yerde. Ama hani biraz daha böyle bir didişmenin dışına taşarak “Doğduğun gibi gel” diyebilmek de hayatın içinden geliyor. Mesela albümün giriş şarkısı olan “Mavi”de de bu zavallı dünya anlatılıyor aslında. Demek ki bu dönemde bende öyle şeyler hissettim. Belki de sıkıldım. Bir sürü şeyi yaptık ettik. Yüzlerce, binlerce konser, beyin jimnastikleri... Böyle şeyler geldi içimden. Demek ki bunların da dönemi 2005’te bitmiş. Şimdi yenilerine bakıyoruz.

“Mavi”, “Evrenden Geçerken” şarkılarında, Anadolu düşüncesine atıf var gibi…
Yunus Emre’den tutalım da Mevlana’dan, bütün bu Anadolu’nun birikimlerinden… Tabii ki biz bu toprakların insanlarıyız. Bunlar siniyor, geçiyor. Yani mesela Mavi’de “Biz istedik, o hep verdi, o hep verdi.” dizelerinde bir Aşık Veysel var. Hani o “Topraktan istedim, o verdi” diyor. Biz de doğadan, dünyadan istedik. Peki, biz ona ne verdik? Bu düşünce tabii ki Anadolu coğrafyasının izlerini taşıyor.

“Bıktım Be” ve “Yetmiyor Yetemiyor” gibi şarkılarda da şehirden bıkkınlık halini anlatıyor. Sizin diğer albümlerinizde de bir şehir müziği havası var…
Evet, “Bıktım Be”, o dışarıdan gözüken elbiseye uyan, şikayet eden bir şarkı. Bu şikayetlere önümüzdeki albümlerde de devam edebiliriz ama biraz da şarkılarımızda, hani Anadolu’dan gelen o tasavvufi ve insanın özüne inen, yaşamın, hayatın özünü kavramaya çalışan birikimin yansımış olması göz ardı edilmesin. Bu söyleşinin başından itibaren sizin sorduğunuz sorulara da memnun olmam gerekiyor. Onun dışında da tabii ki “Bıktım Be”, “Yetmiyor, Yetemiyor” Bulutsuzluk Özlemi soundunda ve geleneğinde şikayet eden şarkılar.
Ben müzik yapmaya başladığımız ilk günlerde bile bir önceki Anadolu rock döneminin aksine bizim yaşadığımız şeylerin lirikler halinde, sözler halinde kent kültürünü içermesinin doğru olduğunu ve bu müziklerde söz olarak bunların olması gerektiğini düşünüyordum. Yani ben diyordum ki; Cem Karaca sonuçta şehir adamıydı ama bazı kırsal temalı şarkılar da yaptı, “Tamirci Çırağı”nı da yaptı. Barış Manço şehir adamıydı ama “Nazo Gelin Ayağına Takar Hal Hal” ya da “Çeşme Başında Buluşalım” gibi sözler yazdı. Halbuki Barış Manço’nun öyle bir hayatı yoktu. Fakat buna karşın ben de diyordum ki; bizim de hayatımız, işte Taksim Meydanı’ndan aşağıya yürüyerek iniyorsun. Oradan vapura biniyorsun, bir kız arkadaşın oluyor, o seni terk ediyor, onu da çeşme başında değil de PTT’nin önünde bekliyorsun veya polislerden dayak yiyorsun… Peki bunlar, bu hayat niye şarkılarda konu edilmiyor?
KENDİ BESTELERİMİZLE KENDİMİZİ GELİŞTİRİYORUZ
Bulutsuzluk Özlemi’nin 23 senelik tarihine baktığımızda gruptan Akın Eldes, Serdar Öztop gibi çok önemli müzisyenler gelmiş geçmiş. Bundan dolayı Bulutsuzluk Özlemi’ni Türkiye’nin bir rock okulu olarak kabul edebilir miyiz?
Şimdi “Evet, bizim grup bir okuldur” dersem bu benim için iddialı olur ama geçenlerde eski kitapçıkları, eskiden grup hakkında çıkmış haberleri, röportajları karıştırıyordum.
Mesela bana. “Sizin gruba girip de çıkan kişiler kendi konularında da isim sahibi oluyorlar” diye sormuşlar. Bu herhalde şundan olur. Bir kere biz kendi şarkılarımızı yapıyoruz. Herhangi bir şarkının coverını yapmıyoruz. Bu müzik açısından insana çok şey katıyor. Sadece bir beste yapmakla iş bitmiyor. Ona bir de şekil vermek gerekiyor ve o şekli de o müzik çalışması sırasında “Bu böyle çalsın burada, işte “gitar orada girmesin de burada girsin” şeklinde düzenlenmesi ve bu düzenlemenin içinde o arkadaşların da yer alması sayesinde ortaya çıkıyor. Ben bazı arkadaşların yeteneklerini zorlayarak onların daha geniş ufuktan bakmalarını ve farklı yollara girmelerini sağlamış olabilirim.

Peki konserleriniz nasıl gidiyor? Konserlerinizde eskisi gibi veya daha üstünde bir performans yakalayabiliyor musunuz?
Bizim albümümüz yeni çıktı ve henüz tanıtım olarak bir şey yapıldı sayılmaz. Daha henüz bir klip falan da yok ama “Yetmiyor Yetemiyor” için Cüneyt Özdemir bize hediye klip hazırlıyor. 12 Mart günü Emek Sineması’nda bir konserimiz olacak. Bu konser, bizim İstanbul’da bu albümün tanıtım konseri olacak nitelikte denk geldi. Bu arada şubat ayı içerisinde üç dört konser yaptık. O konserlere gelenler arasında albümümüzü dinleyenlerin yanında henüz elde edememişler de vardı. 12 Mart Emek Sineması’ndaki konser de tam anlamıyla güzel bir konser olacak.
Uğur Halil Karakullukcu

Evrensel'i Takip Et