20 Mart 2009 01:00

GERÇEK


Başbakan “kredi kartı borçları”nı ödeyemediği için zorda kalanları; eşyası, maaşı haczedilenleri; “dolandırıcı”, “üçkağıtçı” anlamına gelecek biçimde suçlayadursun, dünkü Evrensel’in manşetinde yer alan “İşçi cenazeye patron meyhaneye” haberi, sorunun nasıl trajik bir boyuta ulaştığını da gösterdi.
Haber, borçlarını ödeyemeyen belediye işçisinin intiharını duyuruyordu. (Patronlar ise meyhaneye gidip, hükümetin çıkardığı son paket için olsa gerek, kutlama partisi yapmışlar.)
Aslına bakılırsa, borcunu ödeyemediği için intiharlar; çocuğuna harçlık veremediği için çocuğun yüzüne bakamayan babalar,…her gün basında yer alıyor ve bu türden haberler giderek de artacağa benziyor. Ve kredi borçluları sayısının bir milyona, işsiz sayısının ise 3 milyon küsura dayandığı düşünüldüğünde, durumun vahametinin daha da artacağını söylemek için kahin olmaya gerek yok.
Özellikle, kriz baskısına eklenen işten atmaların, sorunlarını bireysel olarak çözmek isteyen emekçileri, bir yandan intihara iterken öte yandan da yasa ve ahlak dışı yollardan “sorunlarını çözmeye” yönelteceğini söyleyebiliriz.
Sorunların bireysel yoldan çözümünün olmadığı, ancak örgütlü ve ortak bir mücadele ile çözülebileceği fikrinin yaygınlaşmasında sendikalar ve emek örgütlerinin tutumu belirleyici olacaktır. Bu yüzden de sendikalar; sadece intihar edenlerin, işten atılanların arkasından “ah, vah” etmeyi, olup bitenlerden patronların uygulamalarını sorumlu tutmakla yetinmeyi bir yana bırakarak; emekçilerin, sermayenin karşısına örgütlü bir güç olarak çıkmaları için üslerine düşenleri yapmaya yönelmelidirler. Bu da ancak emekçilerin, birer birer kurtuluş yolları aramayı bırakarak; kendi talepleri etrafında birleşip ortak hareket etmesiyle olanaklıdır. Örneğin giderek yakıcı bir hal alan “kredi kartı borçları”na bir çözüm bulunmasına ilişkin taleplerin de öne çıkarıldığı mücadeleler örgütlenebilir.
Dönem açısından; talepler etrafında birleşildiğinde, mücadelenin ilerletildiği ve emekçilerin yek vücut davranmayı başardıklarını gösteren iki örnek vardır.
KESK’e bağlı SES ve BES’in performansa dayalı ücretlendirmeden döner sermayenin adil dağıtımına, çalıma koşullarının iyileştirilmesinden taşeron çalışmasının kaldırılmasına, eşit işe eşit ücret ve kadrolu istihdamdan TİS ve grev hakkına kadar bir dizi taleple giriştikleri eylemler, kriz koşullarında da, eğer ortak mücadele edilebilirse, yeni haklar talep edilip (SES’in mücadelesi hakların alınmaya başlandığını da gösteriyor) alınacağına örnek eylemler olarak ortaya çıkmıştır.
Eylemler; sendika yarışı değil, doğrudan emekçilerin talepleri üstünden geliştiği için de SES ve BES’in üyesi olmayan (diğer konfederasyonlara bağlı sendikalara üye) kamu emekçilerinin de desteğini almıştır.
Kuşkusuz bu eylemler, işyerlerinde emekçiler arasında yeni bir birlik duygusu uyandırdığı gibi, krizi de kullanarak işyerlerinde terör estirmek isteyen bürokratik baskıya karşı birliğin geliştirilmesinde de önemli olmuştur.
Gerçekte hangi sendikanın emekçinin çıkarlarını savunduğu, kimin müdür, hükümet yandaşı sendika olduğu da bu mücadele içinde ortaya çıkacaktır.
BES ve SES’in girişimleri, tüm kamu emekçileri için olduğu kadar tüm işçi sendikaları için de olumlu örneklerdir. Olumludur; çünkü, kriz koşullarında da emekçilerin direnip hak mücadelesi verebileceklerini göstermiştir. Ve SES ve BES’in eylemleri; yasaların şöyle ya da böyle, yöneticilerin ‘asarız keseriz’ demelerine karşın, güçlerini birleştirdiklerinde emekçilerin bu engelleri aşabileceklerini göstermektedir.
Birleşmek ve ortak mücadele; bireyselliğin yerine kolektivizmin, bekleme ve beklentinin yerine talepler etrafında mücadelenin geçirilmesi, bugün daha da vurgulanması gereken ilkelerdir.
İ. Sabri Durmaz

Evrensel'i Takip Et