22 Mart 2009 00:00

Cesaret

Tartışma yaratan filmlerimiz var, ne güzel. Hiç tartışmıyor olabilirdik. Filmler hakkında sadece “güzel” ya da “kötü” diyebilen insanlardan olabilirdik. Cümle kurabiliyoruz ki tartışıyoruz. Ne mutlu.

Paylaş

Tartışma yaratan filmlerimiz var, ne güzel. Hiç tartışmıyor olabilirdik. Filmler hakkında sadece “güzel” ya da “kötü” diyebilen insanlardan olabilirdik. Cümle kurabiliyoruz ki tartışıyoruz. Ne mutlu.
Mahsun Kırmızıgül’ün güneşi görmesinin üstünden ilk üç günde bile 500 bin küsur kişi geçti. Bir haftada çok rahat milyonu görmüştür. Gören görüyor demek ki.
Herkes de bir şeyler söylüyor. Mahsun’un gördüğü güneş şöyle, böyle diye. Olumlu şeyler de, olumsuz şeyler de, biz de söyledik. Tekrar edeceksek, görmeye, üstüne konuşmaya değer olduğunu söyleyelim, yetsin. Değişik şeylerden söyleyenlerden bazıları da filmi “cesur” ilan etti. Hani, pek sinemada alışık olmadığımız kimi laflar etmesine dayanarak.
Cesur deyince aklıma, bu hafta vizyona giren bir film geldi hemen: Açlık. Steve McQueen diye bir adamın, ünlü Amerikalı oyuncunun adaşı, siyah İngiliz bir yönetmenin ilk filmi.
Kırmızıgül’ün filmi, söylenmemiş laflar, ya da en azından sinema perdesinde bu kadar çok kişiye konuşmayı hedefleyen bir filmde söylenmemiş laflar söylediği için cesur ya mesela. Ama bir tane “kötü” devlet görevlisine rastlamak mümkün değil ya, hepsi pırlanta gibi adamlar, en fazla biraz sert olan var. Ortada bir “yanlış” varsa da bunu filmden anlamak mümkün değil ya, birilerinin her nedense savaşta ısrar etmeleri dışında. Yani böyle, dünyanın en ölçülü cesareti var ya karşımızda...
İşte bir başka cesaret modeli var, Açlık’ta. Ortalamıyor. Kimseyi çok düşünceli adamlar olarak göstermiyor. Gardiyanlar var, işlerini yapıyorlar, tutuklulara yiyecek vermek de, işkence etmek de buna dahil. Sonra da evlerinde normal insan gibi davranıyorlar. En fazla bu. Ama o filmi izleyip de “Devlet haklı kardeşim” diyecek insan varsa, sorunu kimin yarattığını, neden çözmediğini anlamayacak insan varsa, zaten kendini yorup film izlemesin. Bu da cesaret işte. O cezaevinde işkence gören, açlık grevine giren, polisle çatışan, zaten kimbilir hangi “suçtan” içeride olan adamlara, ister hak verin ister vermeyin. “Onlar haklı” demiyor ki film zaten. Onlar çok afedersiniz dinsiz, imansız, anarşist, komünist, bölücü, nasıl diyorlar “terörist” de olabilirler.
Ama, diyorsun filmi izleyince, karşılarında bu devlet mi varmış, demek ki bu adamları anlamak lazım.
Açlık, izleyene bir adamın ölüşünü gösterdi ve öfkelendirdi. Tamam, Kırmızıgül’ünki cesaret olsun. Bu da cesaret.

Sinema efsaneleri Lanet olsun atom fiziğine
(1974 tarihli Ceza filmi, babasının intikamını almaya karar veren bir bilim adamının hikayesini anlatıyor. Kadir İnanır’ın takma bir sakalla “atom mühendisini” canlandırdığı filmin, özellikle intikama karar verme sahnesi çok etkileyici. “Atom mühendisi” vurgusu filmde o kadar çok yapılıyor ki, ülkemizde çok önemli bir meslekmiş gibi algılanan bu hayali kategorinin yaygınlaşmasında rol oynadığını düşünebiliriz.)
Atom mühendisinin yancısı: Peki ama şimdi yarın çıkarsak burdan, nasıl çalışırsın, bunca kitap dosyalar falan filan
Atom mühendisi: Hepsinin canı cehenneme... İnsanlık için çalıştık sokakta kaldık. Atom fiziği de profesörlük de yerin dibine batsın. Adi bir kumarbazın salak kızına rezil olduktan sonra... Bundan sonra başka bir adam olacağım.
Atom mühendisinin yancısı: Nasıl başka bir adam?
Atom mühendisi: Babamı mezara itenlerden daha gaddar, daha insafsız... Onun için atom fi-ziğine de profesörlüğe de lanet olsun.
Atom mühendisinin yancısı: Sen alim adamsın abi, başka ne iş bilirsin?
Atom mühendisi: Ama öğreneceğim.Atom mühendisinin yancısı: Neyi öğreneceksin?
Atom mühendisi: Kumarbazlığı, itliği, hergeleliği...
Atom mühendisinin yancısı: Estağfurullah abi.
(Ceza, 1974, Yönetmen: Mehmet Dinler)

O kız sana yaramaz
Dinle ıssız adam, bu haftaki konumuz hatun seçimi. Diyeceksin ki, bana mı öğreteceksin? Evet. Mecnun gibi elinde asayla sahillere düştüğüne göre, öğreneceğin şeyler varmış. Yaslan arkana da dinle.
Filmini gördüm. Orada bir kadınla tanışıyorsun, o sana bir şeyler söyledikçe onu çok romantik sanıyorsun, çok acayip, çok orijinal kadın diye düşünüyorsun, bayağı bayağı ciddiye alıyorsun. Bir de beni dinle bakalım.
Mesela ne diyor Ada sana: “Yağmurlu bir günde, kitabımı alıp okurum” da bilmem ne... Ooo mu dedin duyunca, ne kadar değişik kadınmış mı dedin? Saçma. Kitabını okursa okur, okumazsa okumaz. Kitabı bana mı okuyor? Bana ne? Sana ne? “Kitabımı alırım, okurum, şöyle kitap okurum”. E, okuma.
Issız, sen bir tek kadın modeline alışık olduğun için, para almayanları tanımıyor olabilirsin. Karşımızdaki modelin adını söylüyorum: Gizli artist. Sen mesela, açık artistsin. Bayağı artist olduğunu göstere göstere artistlik yapıyorsun.
Bu kadın, artist değilmiş gibi davranıyor. Ama bildiğin artist. Sen de bunu yedin ya, onun için söylüyorum. Karşındaki orijinal, sanatçı ruhlu, romantik kadın falan değil, bildiğin artist.
Sahaftan kitap alırmış da, çünkü kitaptaki yaşanmışlığı seviyormuş da... Ya, yaşanmışlık ne bir kere? Hayatında böyle cümle kuran insan ciddiye alınır mı? Dijital makine kullanmam daha samimi oluyor saçmalığı kaldı mı hâlâ?
Tamam biliyorum, plak fetişistisin ama bunlar ondan da beter. Sahaf güzeldir, havası güzeldir, bulamadığın kitapları bulursun, ucuza bulursun, ama kötü durumdaysa bundan keyif almazsın. O kadar. Sahafta saçma sapan bir kutsallık bulmayın.
Ben sana çok yaşanmışlığı olan kitap getireyim. O kadar yaşanmış ki, sayfası eksilmiş, üstüne basılmış, sayfaları yırtılmış, okunmaz halde. Oldu mu, hoşuna gitti mi yaşanmışlık? Mantıksız konuşmalardan etkilenme artık ıssız. O kız zaten sana göre değildi. Çocuğumuz olacaktı diye tribe girme boşuna. Koy, plak mı koyuyorsun neyse, dinle.
Patlamamış mısır - Çağdaş Günerbüyük
ÖNCEKİ HABER

Güneşi görene kadar…

SONRAKİ HABER

Savaş nedir bilmeyenlerin ülkesi

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...