24 Mart 2009 00:00
DÖNÜŞÜM
2 Nisan günü Londrada G20 ülkeleri toplanacak. Zirve hazırlıkları haftalardır devam ediyor.
2 Nisan günü Londrada G20 ülkeleri toplanacak. Zirve hazırlıkları haftalardır devam ediyor. ABD zirvede küresel krize küresel yanıtlar aranacağını ve bunun İMF ve Dünya Bankasının maddi ve siyasi olarak güçlendirilmesi, özellikle de ortak hazırlanacak bir konjonktür teşvik paketi üzerinden geçeceğini söylüyor.
Zirvede, tek bir ağızdan konuşacaklarını söyleyen 27 AB ülkesi ise buluşmada, uluslararası finans piyasalarının yeniden yapılandırılması ve daha iyi denetlenmesi üzerine kararlar alınması gerektiğini söylüyorlar. AB üyeleri, Almanyanın yoğun baskısı altında, yeni bir konjonktür teşvik paketine gerek olmadığı da vurguluyorlar.
AB ve ABDnin zirveyle ilgili beklentileri kamuoyunda, dünyayı kurtarmaya geliyorlar ama bunu beceremeyecekler yorumlarına neden oluyor. AB ve ABD arasındaki sorunlar bundan ibaret değil. Almanya çok açıktan, ABDnin Irak ve Afganistandaki askeri olarak saplandığı batağa ve ekonomik zayıflığına dikkat çekerek, AB uluslararası arenadaki yerini yeniden belirlemeli, sorunları dostlarıyla göz hizasında çözmeye yönelmeli görüşünü savunuyor.
Bu görüşlerin savunulduğu 13-14 Mart günlerinde düzenlenen Alman-İspanyol Forumuna Almanya tarafından sunulan tartışma taslağında, ABnin Asya, Afrika ve Latin Amerikada kendi çıkarları doğrultusunda hareket etmesi olanaklarının geliştiğine dikkat çekiliyor.
Bundan tam bir yıl önce Almanya Maliye Bakanı Peter Steinbrück, mecliste yaptığı konuşmada, ABDnin piyasalar üzerindeki hegemonyası son dönemini yaşıyor. Kriz sonrasında dünya artık tek kutuplu olmayacak demişti. Bunun kendi başına gerçekleşmeyeceği, Almanya/ABnin bu kutuplardan biri olması yönünde somut adımlar atılması gerektiği ortada ve Almanya bugün bu adımları atmakta.
AByi emperyalist çıkarları için daha fazla kullanmak isteyen Almanya bunun için başta Fransa olmak üzere, önde gelen AB üyelerini yedeklemeye çalışıyor. Almanyanın AB üzerinden planlarının hayat bulup bulamayacağı buna bağlı.
Ama derinleşen krizle birlikte AB üyelerinin sorunları da giderek derinleşmekte. Letonyadan sonra ikinci AB üyesi Macaristanda hükümet düştü. Daha önce Belçikada hükümet düşmüştü, Yunanistanda dokuz bakan değiştirilerek hükümet pratik olarak yenilenmişti. Romanya, Litvanya, Estonya ve Bulgaristan borçlarını ödeyemez hale geldiler ve buralarda da hükümetler sallanıyor. ABnin Avro ülkeleri Yunanistan ve İrlandanın ekonomik durumları da yukarıda adı geçen Doğu Avrupa ülkelerinden pek farklı değil.
Bütün bu ülkelerde emekçilerin muhalefeti gelişiyor. Fransada sekiz hafta içinde iki genel grev yapıldı; Yunanistanda genel grevin yanı sıra neredeyse her hafta grevler ve eylemler yapılıyor; Macaristan, Letonya, Romanya, Litvanya, Estonya ve Bulgaristanda hükümetlere karşı protesto gösterileri devam ediyor. İrlandada 30 Mart günü genel grev yapılacak.
Almanya, diğer ülkelere nazaran daha sessiz görünse de alttan alta tepki giderek büyüyor. 28 Mart günü değişik Avrupa ülkelerinde G20 Zirvesi vesilesiyle Sizin krizinizin faturasını ödemeyeceğiz sloganı altında yapılacak gösterilerden ikisi Almanyada yapılacak.
Avrupa hem sermaye hem de emekçiler açısından hareketli bir döneme girmiş bulunuyor. Kriz derinleştikçe emperyalist ülkeler arası çelişkiler keskinleşeceği gibi sermaye ve işçi sınıfı arasındaki sınıf çelişkileri ve mücadelesi de keskinleşiyor. Emperyalistlerin planlarını bozacak ve uluslararası işçi sınıfının krizden güçlenerek çıkmasını sağlayacak olan da budur.
SERDAR DERVENTLİ