25 Mart 2009 00:00
GERÇEK
Gazetemizi son günlerde izleyenler fark etmiş olmalı.
Gazetemizi son günlerde izleyenler fark etmiş olmalı. Kimi tekstil fabrikalarında; (kimi metal, kimya, gıda, işkollarında benzer gelişmeler yaşanıyor elbette) bir yandan işçi çıkartmalar sürerken, öte yandan üretimde bir düşüş yok.(*) İşçilerin ifadelerine göre üretim daha da artıyor, bazı işletmelerin ihracatlarının arttığı bile söyleniyor.
Bu nasıl sağlanıyor?
Elbette ki, kalan işçileri daha çok ve daha ağır koşullarda çalışmaya zorlayarak!..
Nitekim, işçilerin anlattıkları da bu doğrultuda
Nefes almıyoruz, Tuvalete bile göndermiyorlar, Küfür var, taciz var!, İtiraz edenlere, ustabaşları ve patronun adamları tarafından dayak atılıyor, Kölelerden beter koşullarda çalışıyoruz, Fazla mesai ücretleri ödenmiyor, Üç aydır ücret almadan çalışıyoruz, Asgari ücretle çalışıyor görünüyoruz ama gerçekte 300-400 TL alıyoruz. Tabii alabilirsek diye yakınıyor işçiler.
Demek ki; en azından tekstil patronlarının bir bölümü, krizi bahane edip işçi çıkarıyorlar ama öte yandan, çalışma koşullarını ağırlaştırarak aynı işi daha az işçiyle yapıyorlar. Bu da yetmiyor; patronlar, işçilerin ücretlerini aylarca ödemiyorlar, fazla mesai ücretlerini ise çoğu zaman hiç ödemiyorlar.
Bu koşullar işçiye, işçilerin kendi deyimiyle isyandan başka yol bırakmıyor.
Onun için de yıllardır sendikasız, sigortasız, kölelik koşullarında çalışmaya zorlanmış; hemen hiçbir mücadele deneyimi olmamış Çorumun Ravelli Tekstil işçileri (Çorumdaki fabrikada 700 dolayında işçi çalışıyor), yıllardır mücadele etmiş, aralarında uzun mücadelelerle birlik sağlamış gibi bir anda ve istisnasız bir katılımla adeta ayaklanıyorlar.
AKPnin başkenti sayılacak bir kentte; Kayseride ise çeşitli sektörlerden işçiler, işyerlerindeki aşırı çalıştırma, ücretlerin ödenmemesi, insan onurunu zedeleyen baskı yöntemlerine ve işsizliğe karşı birleşip ortak karar alarak eylem yapıyorlar. Sanki, arkalarında uzun bir mücadele geçmişi varmış gibi!..
Oysa Kayserili işçiler de, belki Çorumdaki sınıfdaşları kadar deneyimsiz değiller ama Kayseri gibi bir kentte beklenmeyecek kadar ileriden mücadeleye girişiyorlar.
Sınıfın örgütlü (sendikalı demek daha doğru) kesimlerinde, hükümet ve patronların kriz önlemlerine karşı tepkiler zayıflarken; sendikal konfederasyonlar ve sendikaların büyük çoğunluğu, kriz önlemleri yoluyla krizin yükünün işçilerin üstüne yıkılmasını umursamazken, sendikal örgütlülüğün olmadığı işyerlerinde, henüz küçük çaplı da olsa asayişi bozacak düzeyde direnişlerin, tepkilerin, patlamaların ortaya çıkmaya başlaması, işçilerin örgütlenme ve mücadele etme çabalarının ifadesi bakımından son derece önem kazanmaktadır.
Bu gelişmeler, bir yanıyla krizin seyriyle ilgili olsa da, öte yandan sendikaları da uyarıcı gelişmelerdir.
Bu tepkilerin düzeyi, sendikal camiadaki; kriz koşullarında işyerinin örgütlenmesinin mümkün olmadığına ilişkin yaygın görüşü çürütmektedir.
Ve eğer kriz koşulları göz önüne alınarak yapılacak ciddi örgütlenmelere, işçilerin kapalı olamadığını; tersine, dayatılan koşulların işçiyi örgütlenmeye ve mücadeleye zorladığını göstermektedir.
Elbette bu durum; hem sendikalar hem de ileri işçiler açısından, OSBlerdeki çalışmanın ve işçilerin çalışma koşullarının iyileştirilmesi, işten atmaların önlenmesi mücadelesinin önemine dikkat çekici olmalıdır.
Burada koşul, eski uzlaşmacı sendikacılığın mirası olan konformist, bürokratik ve gevşek sendikal mücadeleyi reddetmek, mücadelenin gerektirdiği ciddiyetle örgütlenmek ve mücadelede yeteri kadar ısrarlı olan bir sendikacılık anlayışına geçmektir!
(*) En son örnekler, Çorumda Ravelli Tekstil, İstanbulda Ebru Nakış, Kayseride işten atılan tekstil işçileriyle ilgili haberler.
İ. Sabri Durmaz