25 Mart 2009 01:00
UFUK
Cumhurbaşkanı Gülün İrana giderken yaptığı, Kürt sorununda iyi şeyler olacak açıklamasının ardından Irak gezisi de çeşitli boyutlarıyla tartışılıyor.
Ankaranın bir dönem öncesine kadar tehdit olarak gördüğü, kırmızı çizgileri içerisinde tarif ettiği bir bölgeden Gülün Kürdistan diye söz etmesi dikkat çekici bir gelişme olarak manşetlere taşındı.
Gülün, Türkiye Kürtlerini, onların yaşadıkları coğrafyayı tarif ederken asla kullanmayacağı sözcükleri Irak Kürtleri açısından kullanmış olmasının nedeni ise, devletin zihnindeki yeni planda saklı.
TRTde Kürtçe yayından, Silopide kuyuların açıklamasına, kuyularla ilgili isimleri geçen üst rütbeli kişilerin gözaltına alınmasına, oradan Iraka yönelik diplomatik hamleye kadar uzanan gelişmelerin bir yanı, seçimler öncesi AKPyi bölge illerinde güçlendirme amacına bağlanıyorsa, diğer yanı da, Kürt sorununa dair bir süredir çeşitli etütleri yapılan uzun erimli bir plana bağlanıyor.
Ankara bir süredir, ABDnin Irak ve çevresine dair politikalarıyla, kendisinin Kürt sorunu ve PKKye dair hedeflerini aynı potanın içinde, kendisi açısından uygun bir biçimde eritmeye çalışıyor. ABD-Bağdat-Erbil-Ankara arasında ısındırılan yeni plan, PKKnin silahsızlandırılması hedefini içeriyor. Ankara, bu amaçla içeride AB reformlarıyla Kürtleri kendi politikalarına kazanmayı, dışarıda Irak Kürtlerini kazanarak, PKKyi tecrit etmeyi kuruyor.
Ancak, bu planı geleneksel yöntemleri tekrar ederek inşa etmenini güçlüğü AKP Hükümetini ve Gülü zorluyor. Çünkü devletin zirvesinde Genelkurmay ile sağlandığı anlaşılan bu konudaki göreli uzlaşmanın, PKK ile diyalog izleniminin doğması durumunda çatırdayabilme ihtimali çok yüksek. Tam da bu nedenle, geçmişte DSP ile iktidar ortağı iken idamın kaldırılmasına onay veren MHP, bugün AKPyi bu açıdan köşeye sıkıştırarak, bu uzlaşmayı bozmaya oynuyor. CHPnin Gülün ziyaretine verdiği ilk tepkilerin aynı minvalde olması da şaşırtıcı değil.
Bu iki partinin tavrı, Türk basınında Kürt düşmanlığının önemli simalarından Yeniçağ Yazarı Altemur Kılıçın tavrının kopyası gibi. Gülün, Irakta düzenlenmesi planlanan uluslararası Kürt konferansı öncesi gerçekleştirdiği ziyarete dair uzun uzun kehanetlerde bulunan Kılıç, önceki gün, Gülün iyi şeyler olacak sözüne nazire olarak attığı başlığın altında, şunları yazmıştı: Babacan PKKnın da katılacağı bu konferansa Türkiyenin de, hayrı olursa, katılabileceğini ima ediyor! Yani TC ve PKK aynı barış masasında!.. Terörle bir yere varılmaz dedik durduk, ama işte, terörle istedikleri yere getirdiler, barış masasına mağluplar olarak, oturtacaklar. Bu durumda, medyamızdaki anlı şanlı yazarlarımız, teslim bayrağını çoktan çekmişler. Obamanın istediklerini, o dayatmadan biz yapmalıyız... APO kullanılmalı, PKK gerçeğini kabul etmeliyiz. Başka seçeneğimiz yok! diyorlar! Varılan bu noktada, bölücülük karşısında son savunma hattı TSK, plan gereği Ergenekon kapsamında etkisiz hale getirildi. Dirense darbecilik delili sayılacak.
Girilen sürece dair, dikkat çekici bir başka bakış açısını ise, Gazeteci Cengiz Çandar, Günlükte Yüksel Gençin kendisiyle yaptığı röportajda dile getirdi. Gülün, İrana giderken uçakta, Kürt sorununda iyi şeyler olacak açıklamasını yapmasına neden olan sorunun da sahibi olan Çandar, şöyle diyor: Siyasi kıvraklığı ve yaratıcılığı talep eden bir süreç olacak önümüzde. O zaman PKKnin de bahsedilen konferansa PKK adıyla değil ama, kendisinin de varolacağı biçimde dahil olması mümkün. 1991 Madrid Konferansına Filistin heyeti içerisindekilerin temsiliyle katılan FKÖ iki yıl sonra İsrail ile yüz yüzeydi. (Günlük, 23/03/2009) Çandarın, Öcalana olumlu, Kandil hakkında ise mesafeli yaklaşması ise, işleyen yeni konseptin ince yanının bir ifadesi olarak okunabilir.
Ancak, sorunun çözümü de bu ince yanda saklı. Geleneksel yöntemi incelterek tekrar etmek çözüm olabilir mi? Af dahil olmak üzere, cesur siyasi adımlarla desteklenmeyen bir projenin, hayatta karşılık bulması mümkün olabilir mi?
FATİH POLAT
Evrensel'i Takip Et