26 Mart 2009 01:00

Ülkenin on beş yıllık panoraması


KİTABIN ilk cümlesi, Mehmet Esen’in kendi kendine sorduğu “Nasıl bir insanım” sorusuyla başlıyor. Biz de onun nasıl bir insan olduğunu öğrenme merakıyla sayfaları çeviriyoruz. Kitabın sayfalarını çevirdikçe başka karakterlerle tanışıyoruz. Bunlar günlük hayatımızda karşılaşabileceğimiz tiplerdendir.
Her biri kapitalist sistemin çarklarından biridir. Çoğu sistemle uyumlu kişiliklerdir. Mehmet’in “Nasıl bir insanım” sorusunun aslında “nasıl bir toplumuz” biçiminde sorulması gerektiğini düşünüyorum. Kanımca, derinliğini düşünen dikkatli okurun bu soruyu sormasını öneriyor roman.
Mehmet Eroğlu, adları “Mehmet”, “Emine” ve “Rojin” olan “Fay Kırığı Üçlemesi”yle farklı hayatların kişilerini, farklı dünyalara ait insanları ve Kürdistan’da yirmi beş yıldır süren savaşın 1993-1994 dönemini anlatıyor.
Ülkenin siyasi atmosferinin 15 yıllık tarihini anlatırken, karakterlerini ayrıntısıyla tanıtıyor.
Hakkari’deki askerliğin ardından on yıl boyunca hiçbir işte dikiş tutturamayan Mehmet Esen’i izleyerek, Türkiye’nin değişen siyasi atmosferine genel bir bakışla olasılıklarla karşılaşıyoruz.
2005 Temmuz’unda İstanbul’dan cazip bir iş teklifi alan Mehmet’in, İslamcı sermayenin önemli bir adamı haline gelişinin hikayesini okuyoruz bu kitapta. Anlatılanlar bununla da sınırlı kalmıyor, asteğmenken operasyonda yaralanan Mehmet, bir mağaraya sığındığında orada yaralı bir gerillayla karşılaşıyor: Rojin. Hikayesini anlatırken Kürt sorunu üzerinden atlayıp, aşk ilişkisinin çemberinde kısa bir turla dönüp dolanıyor. Belki üçlemenin Rojin kitabında bunu ayrıntılarıyla yazacaktır. Ancak sıcağı sıcağına, bugün yazmasını tercih ederdim.
Mehmet, Kadıoğulları şirketinin genel müdürü olduğundan beri şirketin hissedarlarından Simin’le isteksizce birlikte olurken, saray entrikalarını çağrıştıran olayların içinde buluyor kendini. Aslı’nın hayali, geçmişin huzursuz edici anıları peşini bırakmıyor. Bundan kurtulmanın yolunu ve yöntemlerini düşünen Mehmet’in zaman içerisinde bıraktığı derin izler, etkisini hissettiriyor.
Usta romancı Eroğlu, bu eserinde zaman zaman olayların gerginliğini artırıp gevşetmekle okurun merakını sürdürmesini sağlayabiliyor.
Romanın hikayesinin iskeleti, bir Kürt şehri olan Şemdinli’de operasyona çıkan askeri birlikteki beş asteğmenin yaşantıları üzerine kurulmuş. Balkaya mevkiinde büyük bir operasyonun ikinci gününde çekilen bir fotoğraf karesinde yer alan beş asteğmenden Yakup, mayına basınca iki ayağını, iki gözünü ve bir kolunu kaybetmiş, Saldıray bu olay esnasında yaşamını yitirmiş, Mehmet yaralanmış ve Altan ile Cenk fiziki herhangi bir bedel ödememişlerdir. Ama ruhsal travmaları peşleri sıra bir gölge gibi takip etmektedir. Mayına basan Yakup’u kurtardığı düşünülen Mehmet’in önüne büyük bir hazine serilir. Yakup, şirketin dedesinden kalan yarı hissenin sahibi olarak, genel müdürlüğün verilmesini istediği Mehmet’le kız kardeşi Emine’nin evlendirilmesi girişimini destekleyerek kendi hissesini de devreder.
Fay Kırığı üçlemesinin ilk kitabı Mehmet, İslamiyetle (özellikle de Fethullah Gülen karşıtı Nurculukla) kapitalizmin birbiriyle bağdaşmadığını, sosyalizmle yatkınlığı nedeniyle birlikte sendika örgütlenmeleri, hatta kapitalizme karşı mücadele etmelerinin olanaklarını sorguluyor. Fırsatçılıkla zenginliğin nasıl bir akraba ilişkisi içerisinde olduklarını gözlerimizin önüne seriyor. Mehmet’in kişiliğinin günümüzdeki karşılığı, AKP içerisinde politikaya girip makam ve rant edinen fırsatçı, uzlaşmacı ‘solcu’ kişiliklerdir.
Laik-Müslüman, Türk-Kürt çatlakları eksenindeki son on beş yıllık bölünüşünün bir panoramasını ustaca çizen Mehmet kitabının dikkatle okunmasını öneririm. Çünkü teknik açıdan iyi bir roman var elimizde.

Fay Kırığı Üçlemesi, MEHMET
Mehmet Eroğlu, Agora Kitaplığı, 320 sayfa, Mart 2009
Vedat Çetin

Evrensel'i Takip Et