29 Mart 2009 00:00
MERCEK
Mlliyetin iki köşe yazarı, Hasan Pulur ve Taha Akyol, Kürt, Kürdistan sözcükleri üzerine sürdürülen tartışma çerçevesinde görüşlerini dile getirirlerken, sözcülüğünü yaptıkları egemen sınıfın sirkatini itiraftan kaçınamamışlar!
Mlliyetin iki köşe yazarı, Hasan Pulur ve Taha Akyol, Kürt, Kürdistan sözcükleri üzerine sürdürülen tartışma çerçevesinde görüşlerini dile getirirlerken, sözcülüğünü yaptıkları egemen sınıfın sirkatini itiraftan kaçınamamışlar! Gerçek ile onun bilerek-görerek reddi arasındaki o zapt edilemez çelişki, biri yarım asırlık gazeteci, öteki muhafazakar Türk milliyetçisi/liberal bu iki yazarı, yakalarından tutarak 85 yıllık inkar ve zorla eritme politikasıyla birlikte yere çalmış!
Biri -yarım asır önceki koşullarda yaşadığını sanmış olmalı-, şoven bağnazlığın hamasetiyle inkar politikasının aşınmasına ağlıyor. Öteki, inkar ve baskının ve öngördüğü asimilasyonun başarısızlığını itiraf ederken, baskıcının hedef ve uygulamalarının suç tarihini de bir ucundan dile getiriyor. Suç itirafı, bir kez de, A. Gülün Irak gezisi sırasında Kürdistan sözcüğünü kullanıp kullanmadığı tartışması üzerinden sayfalara ve ajanslara düşüyor.
2009un Martında Türkiye Cumhurbaşkanının Kürt ve Kürdistan kavramlarını kullanıp kullanmadığı tartışması, kuşkusuz bir düzeyin de göstergesidir. Öncesi saklı tutulursa, Kürtler neredeyse bir asırdır ayrı bir millet olduklarını söyleyerek hak eşitliği istiyorlar. Her ulusun adı-dili ve kültürüyle birlikte yaşadığı topraklara ad da verdiği ise, toplumsal tarihin inkardan gelinemeyecek temel olgularından biridir. Kürt ve Kürdistanın hâlâ tartışma konusu halinde tutulmasının nedeni, inkarcıların dahi saklayamayacakları eritme amaç ve uygulaması ve bundaki ısrardır. Asimilasyoncular, daha 20.yüzyılın başında, Kürtlerin bulundukları hiçbir ülkede ulusal hak sahibi ve bağımsız bir ulus devlet olarak ortaya çıkmamaları için İngilizler başta olmak üzere bölge güçleriyle de anlaştılar/anlaşmaya çalıştılar. Bunu T. Akyol da itiraf ediyor. Uygulama ve hedef belgeli/senetlidir!
Kürtlere Kürt dememek için bin dereden kalburla su taşımak ve diyenleri de cezalandırarak yıldırmak yüzyıllık devlet politikasıdır. Hala savcılarla yargıçlar bu davayı güdüyorlar. Şoven inkarcı kesim için Kürtler! sözcüğü hala ürkütücü/bölücü! Akyol, Dünkü ve bugünkü kaygı aynıdır: Kavramın Türkiyeye de sirayet etmesi!
Haklı bir kaygı... diye yazmış. Kavram Türkiyeye de sirayet ederse, Türkiye Kürtleri davalarının ardına daha fazla düşerler, tarih korusun, Türkiye bölünür, mölünür!. Kürdistan sözcüğü sakın ola ki yanlışlık la da olsa kullanılmasın!
Yoksa ne mi olur? Daha Atatürk, İnönü, Çakmak ve Karabekirden başlayarak, Kuzey Irakta siyasi bir Kürt yapılanmasının Türkiyedeki vatandaşlarımızı etkilemesinden duyulan fevkalade kaygıyla birlikte neredeyse bir asırdır sürdürülen engellemelerin bir işe yaramadığı, sadece binlerce on binlerce insanın katline yol açtığı açıklık kazanmış olur. Kürtlerin daha kuşaklar boyu kendi kendilerini yönetme yeteneğinden yoksun kalacakları iddiasının toplumsal gelişmeler tarafından geçersizleştirilmesine benzer biçimde, Kürdistan da giderek kabullenilir duruma gelir!
Korku budur, itiraflara yol açmaktadır. Artık, yok saymanın verileriyle düşünemeyiz dedirtmektedir. Gerçek hükmünü icra etmiştir, kılıçlar ve süngüler bükülmüştür karşısında! İnkarcılık iflasını TRT Şeşten ilan etmiştir. Hasan P. ne denli üzülse, kızsa, yeridir. Tahanın kaygıları da dayanaksız değildir. Asimilasyon gerçekleştirilememiştir. Ama hiç değilse, Kürdistan denilmemelidir, buna alışılmamalıdır! Devlet ve hükümet dikkatsizlik yapmamalı, ömrü uzun olası H. Puluru kalp sektesine uğratmamalıdır!
Kürtlerin eşit ulusal haklar temelinde birlikte yaşama taleplerini, üniter devlet, tek ulus, tek dilin silah gücüyle dayatılmasıyla karşılayıp asimilasyonu gerçekleştirmede ısrarlı olanlarla onlara yedeklenenlerin Türk ve Kürt emekçilerine büyük acılar yaşatma politikası devam ediyor. Bir kavrama bile tahammül edemiyorlar. Açmazlarına ve suç itiraflarına rağmen!
A. Cihan Soylu