30 Mart 2009 00:00
YAŞAMA KÜLTÜRÜ
Eskil (antik) çağda tanımlanıyor ilk kez kent. Birkaç kez değindim ya daha önce
Eskil (antik) çağda tanımlanıyor ilk kez kent. Birkaç kez değindim ya daha önce
Okulu, stadyumu, çarşısı (agorası), tapınağı, tiyatrosu, odeonu (dinleti yeri, senato, yaşlılar meclisi), altyapısı olmayan bir yerleşmeye kent denmiyor eskil çağda... Bunları sağlayabilen yerleşmeye kent deniyor ancak... (Efes, Milet, Laodikya, Hierapolis vb...)
Önce tasarlanıp sonra gerçekleştirilen ilk kent de Anadolumuzda... Priene... (Sökede)
Milet Kent Meclisi Üyesi Hippodamos, o güne dek bölük pörçük, orada burada uygulanan yöntemleri belirli kurallara, ölçülere bağlamış. Belirli sayıda insana (o gün için yaklaşık 5 bin kişi) belirli çeşitlilikte, büyüklükte sosyal-kültürel donanım sağlayan bir tasar gerçekleştirmiş.
Priene, iki liman, ana cadde, çarşı (agora), stoa, senato, tapınak, tiyatro, okul, hamam ile donatılmış bir kent...
Konutlarının hepsi iklime göre eş konumda... Hepsi gün doğuşuna bakıyorlar... Izgara yollarla adalara bölünmüş kentte, her konut en az bir ya da iki kıyısıyla yola bakıyor. Akdeniz iklimine uygun olarak hepsi avlulu (atriumlu)...
Kimse kimsenin içine bakmıyor... Kimse kimseyi kirletmiyor...Kimse kimsenin güneşini, havasını, görüşünü kesmiyor...
Ama altını çizerek yinelemek istiyorum : Bu konutlardan ya da 5 bin oturanından ötürü kent denmiyor Prieneye, sosyal-kültürel donanımından ötürü kent deniyor.
Bu kent gibi kent nasıl gelişiyor?
İstanbul gibi konut sayısı artırılarak mı?..
Hayır!
Bergamada görüyoruz bunu...
Belli bir bitim çizgisine dayanan gelişmeden sonrası için yeni bir sosyal-kültürel özek yaratılıyor. Daha da artarsa bir tane daha sosyal-kültürel özek kuruluyor...
Bunun, günümüzde bile görülen en güzel örneği Bursa...
Hüdavendigar, Muradiye. Yeşil, Yıldırım... Her biri bir kent parçası, bir büyük mahalle...
Her birinin ortasında sosyal-kültürel kullanım için özek, ters T planlı olarak tanımladığımız bir yapı var.
Kadı, ayan burada iş görüyorlar... Bir yönetim birimi kısacası... Çok işlevli bir oylumu var... Söyleşiler, dersler, konuşmalar burada yapılıyor. Namaz da kılınıyor... Ama cami değil, Bursada küçücük bir özek olarak başlayan sosyal-kültürel donanım, İstanbulda gelişiyor...
Kervansarayı, sübyan okulu, iki medresesi, bir tıp okulu, bir sayrılar evi, bir halk mutfağı, yoksullara yemek çıkarılar imareti, bir konuk evi (tabhanesi), iki lisans üstü medresesi, bir hafız okulu, görevliler için evleri, hamamı, türbeleri, camisi ile koskoca bir Süleymaniye Külliyesi olup çıkıyor.
İnsan böyle bir yerde, öteki insanların arasında insan olur.
Eskil çağda da buna inanılmıştır:
İNSANI KENT YARATIR!
CENGİZ BEKTAŞ