29 Mart 2009 00:00

Fayakların barış şöleni

Paylaş

Denizler tanrısı Poseydon, Troya savaşından sonra aile ocağına dönerken kral Odisseus’un bütün gemilerini ve kürekçi yoldaşlarını ikinci kez batırdı. Çünkü denizlerin sırlarını öğrenmek isteyenleri çiğ çiğ yiyen oğlu Polifemos’un tek gözünü kör etmişti... Ne var ki Odisseus, gene de tanrıça Atena’nın yardımıyla savaş nedir bilmeyen Fayakların adasına, çırılçıplak da olsa çıkabildi... Deniz kıyısında perişan Odisseus’u gören Fayakların prensesi Nausikaa, onu sarayına çağırdı... Prensesin annesi kraliçe Arete ve babası kral Alkinoos, Odisseus’u bütün konukseverlikleriyle yedirip içirdiler; giydirip kuşattılar. Onuruna bir şölen düzenlediler...
Şölen sırasında kör ozan Dematokos’un Troya savaşından söz eden ezgilerini duyunca, Odisseus gizlice ağlamaya başladı... Daha adını bile bilmediği konuğunun bu halini görünce, kral Alkinoos, Dematokos’un hemen susmasını istedi...
Odisseus, kendi yüzünden herkesin sustuğunu anlayınca sıkıntılı havayı dağıtmak için; “Bu büyük halkın onurlu kralı Alkioos, bana şölende oynayan oyuncularını övmüştün. Doğrusu çok haklıymışsın. Hepsine senin önünde teşekkür ediyorum. Sağ olsunlar. Yaşamları uzun ve mutlu olsun...” dedi. Bunun üze-rine kral Alkinoos, yanında bulunan Fayakların önderlerine; “Bir şey söyleceğim sizlere” diye konuşmaya başladı; “sanırım konuğumuzu sevdiniz. Denizde uğradığı bir kasırga vurgunu yüzünden bize sığındı. Bakın ben ne diyeceğim!.. Her biriniz iyice yıkanmış bir gömlekle bir kaftan ve değerli altınlarınızdan bir külçe getirsin. Hemen onları şuraya yığalım. Konuğumuz da gözleriyle görsün, elleriyle ellesin onları. Ondan sonra şölene daha bir gönül rahatlığıyla katılır! Ne dersiniz?..” Alkinoos sözünü bitirir bitirmez on iki Fayak yöneticisi, adamlarına söz konusu armağanları alıp getirmeleri buyruğunu verdiler.
Akşam sarayda düzenlenen şölen sırasında kral Alkinoos, bir ara karısı Arete’ye, “Kadınım” dedi; “çok güzel bir sandık getirt buraya. Yöneticilerimizin armağanlarını oraya yereştiririz. Söyle, bir kazan da su ısıtsınlar. Bir gömlekle bir kaftan da verirsin konuğumuza... İyice yıkanıp dinlensin. Sonra da Fayakların armağanlarını görsün. Ben de ona, altın işlemeli en sevdiğim şarap kupamı vereceğim! Her zaman beni ansın, canı istediğinde tanrılara da şarap sunsun diye...” Bunun üzerine Arete, hemen ayağa kalkıp sıcak su hazırlamalarını buyurdu yardımcılarına. Temiz bir kaftanla gömlek de getirtti Odisseus için...
Yardımcılar Odisseus’u iyice yıkayıp bedenini zeytinyağıyla ovdular... Odisseus hamamdan çıkıp konukların yanına dönerken, birden prenses Nausikaa çıktı karşısına. Daha bir gün önce fırtınaların sahile çırılçıplak savurup attığı Odisseus’a baktı uzun uzun. “Hep sağlıcakla kal sevgili konuğumuz. Baba toprağına kavuştuğunda da beni unutma. Arada adımı an...” dedi alçak sesle. Odisseus da, “Baba toprağına sağ salim dönebilirsem” diye başladı; “orada bir tanrı gibi tapacağın sana. İnan, bütün gün seni anacağım içimde. Sen can verdin bana. Yeniden dünyaya geldim... Bu savaşsız, cennet dünyayı senin aracılığınla tanıdım, ulu Alkinoos’un güzel kızı!” Bu sözleri kimseler duymadan söyledikten sonra gidip kendisini bekleyen kral Alkinoos ve yöneticilerin yanındaki özel koltuğa oturdu.
Uzun süre yiyip içtiler.... Bu arada Odisseus, kendi doldurduğu bir kupa şarabı gidip kör ozan Demetokos’un eline tutuşturdu: “Hey ulu ozan, Troya atıyla ilgili çok güzel şeyler söyledin bu öğleyin... Bu güzelim ezgileri ya Musa öğretti sana, ya da tanrı Apollon!.. Şimdi de gönlünce, istediğini söyle...” Böyle deyip yerine döndü Odisseus... Ozan Demadokos da yanık bir ezgiye başladı... Yıllar süren Troya savaşları süresince halkın çektiği açlık ve yoksulluktan, gözü doymaz bir kralın mal mülk edinme ve köle toplama tutkuları uğruna nice gençlerin kırılıp kırılıp gitmelerinden söz etti. Sonra da kendi ülkesindeki insanların, savaş sözcüğünü bile, adalarına arada bir yolları düşenlerden duyduklarını dillendirmeye çalıştı...Yaşadıkları adadaki halkın, denizle ve toprakla olan dostluklarını ve birlikte ürettiklerini aynı sofrada bölüşmelerinden duydukları sevinci dillendirdi... Ozan bütün bunları söylerken, Odisseus, hüzünle karışık ilk kez yaşadığı bir mutluluğun gürül gürül aktığını duyuyordu yüreğinde...
Ne var ki arada bir kendisine yönelen prenses güzel Nausikaa’nın veda yüklü bakışlarından da, başı dönüyordu...
Zeus sunağı - Yaşar Atan
ÖNCEKİ HABER

Patentli genlerle yaşamı patentlemek

SONRAKİ HABER

Halka yol gösteren çocuklar

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...