1 Nisan 2009 00:00

UZUN MESAFE


Kanser hastası olduğunu öğrendiğinde “sakın bana istirahat vermeyin, sonra çocuklarımın okul taksitleri nasıl ödenir” cümlesi sizce gerçek olabilir mi?
Veya küçük de olsa cerrahi bir operasyonun ardından istirahat raporu kullanmayıp gönüllü olarak işine devam eden bir hasta sizce nesli tükenmiş bir idealist midir? Peki, görünürde açık bir işveren baskısı olmadan yıllık izinlerini kullanmamaya çaba harcayan bir meslek grubu biliyor musunuz?
Yanıtı sizi şaşırtabilir. Anlattığım hekimler dahil sağlıkçıların kişisel öyküleridir aslında. Giderek de birer kişisel öykü olmaktan çıkıp yaygınlaşıyor. IMF lügatinde buna performans diyorlar. Yani “ölümüne performans”. Neden mi ölümüne?
Uzun zamandır sağlık çalışanlarının temel ücreti oldukça düşük.
Maaşlarının esas kısmını döner sermaye gelirlerine dayandırılan performans ödemeleri oluşturuyor. Hasta olup istirahat kullanmak demek düşük maaş demek. Yine yıllık izinlerde ücretler düşürülüyor.
Şimdi sizler ‘bu sorunlar salt sağlık çalışanlarına özgü olmasa gerek; tüm iş alanlarında esnek çalışma koşulları dahil nice özlük hakkı sorunu var, yoksa hekimcilik mi yapıyorsunuz?’ diyebilirsiniz.
Yanıtım hayır olacak.
-Kendisi hasta hasta çalışan, hatta ameliyat olduktan sonra bile mesaisine devam eden sağlıksız bir hekim sizce muayene ettiği hastalarına yeterince istirahat raporu açabilir mi?
-Kanser tanısı almasına karşın geçim derdi ile sağlık raporu ve bir anlamda malulen emekliliği reddeden kendisi de hasta bir hekim malulen emeklilik için başvuran hastalarına sizce objektif davranabilir mi?
-Uzun zamandır yıllık izin kullanmayan bir işyeri hekimi taşeron işçilerin yıllık izinlerinin gaspının bir sağlık sorunu olduğunu işverene karşı savunabilir mi?
-İç hukukta kendileri için ‘meslek hastalığı’ tanımı kabul edilmeyen hekimler hastalarının meslek hastalıklarını ne oranda kayda geçirebilir? Kot taşlama işçileri için asbestozisi, deri iş kolunun sağlığa olumsuz yansımalarını bu hekimlik ortamı meslek hastalığı olarak kayıtlara düşebilir mi?
Evet yanlış duymadınız. Sağlık çalışanları mevzuata göre meslek hastalığına yakalanamıyorlar. Söz gelimi geçtiğimiz yıllarda Ankara’da bir devlet hastanesinde ölümcül olabilen Kırım Kongo Kanamalı Ateşi’ne yakalanan hekim ve hemşireler yoğun bakımda cebelleşirken bırakalım ek tazminat almayı maaşları kesintiye uğradı.
Anlayacağınız hasta hekimin hastalık anında bizzat kendisine dair tutumu bireysel bir tercih olmaktan çıkıp hızla toplumsallaşabilir. Bu nedenle sağlıkta özelleştirme sürecinde bu kez hasta hekimlerin hastalarının refakatine gereksinimi olduğu yadsınamaz. Aksi halde kanser olsa dahi çalışmaya devam etmek zorunda kalan, yıllık izin kullanmayan, mevzuata göre meslek hastalığına yakalanması mümkün görülmeyen hekimlerin davranış kalıpları kırık bir bumerang misali hepimizi vurabilir.

...


Seçim sonrası sağlıkta tufan mı?

Seçimlerden sonra neler olacak? Bu soruya yanıt arayan kurumlardan birisi de İzmir Tabip Odasıydı. Seçim öncesi yapılan basın açıklaması ile öngörülerini toplumla paylaşmışlardı. İzmir’deki seçim sonuçlarında GSS ve Sosyal Güvenlik Yasa’sına toplumsal itirazın da rolü olduğunu düşünenlerdenim. Buradan hareketle İTO’nın kaygılarını yeniden hatırlamakta yarar görüyorum.
“-10 gün içerisinde aynı branşta ikinci muayeneye gelenler muayene için para ödeyecekler.
Daha önce aile hekimliğine geçilen 4 ilde denenen, ancak büyük yığılmalara yol açtığı için seçim sonrasına ertelenen sevk zorunluluğu uygulaması tekrar yürürlüğe girecek.
-Acil hizmetleri ücretsiz olduğundan hastane acillerinde yığılmalar yaşanacak. Gerçek aciller bu durumdan zarar görebileceği gibi hasta ve doktorlar arasında gerilim ve şiddet olayları yaşanabilecek.
-Yatarak tedavilere şimdiye kadar sıfır olan katılım payı konulabilecek.
-Özel sağlık kurumlarına başvurularda cepten ödemeler artırılacak, şu an da yüzde 30 olan katılım payı yüzde 100’e çıkabilecek.
-Seçim öncesi yüzde 8 oranında zam yapılan ve daha da yapılacak olan ilaçların giderek artan bir kısmı ödenmeyecek ve cepten ödenmek durumunda kalınacak.
-İşsizlik nedeniyle yeşil kart istemleri artacak, ancak diğer yandan IMF’nin baskısı ile yeşil kart sayısı sınırlandırılmaya ve düşürülmeye Çalışılacak.
-Seçim kaygısı ile ertelenen tıbbi malzemeler, araç ve gereçler için yüzde 20’ye varan katılım payı alınması uygulaması başlatılacak.
-Tomografi, MR ve tahliller gibi bazı hayati tetkikler ancak belirli süre geçtikten sonra tekrarlanabilecek.”

...

Meraklısı için soru önergesi

Hastaneler birer şifa yurdu olarak anıla gelir. Ya çalışanlar için?
Özellikle taşeron sağlık işçileri için hastalık nedenidir iş ortamları. Onlar genelde en kötü koşullarda, kimi zaman sigortasız çalıştırılırlar. Aynı işyerinde uzun yıllar çalışabilenleri olsa da nedense tam yıllık izin hak edecekleri 11. aylarının sonunda işverenleri yeni ihale ile değişiverir ve bir anlamda köle gibi yeni işverenlere demirbaş niyetine devredilirler. Onların bırakın hasta olma haklarını yıllık izinleri hiç olamamıştır.
Hastanelere yolunuz düştüğünde bir sorun bakalım yakın dönemde yıllık izin kullanabilen taşeron temizlik işçisi var mı? Ay 11 olunca patron da değişir onlar da! Bir anlamda üniversite sınavı seçme sınavı sorusu gibidir yaşamları. ‘Mod 11’ ile ay usulü çalıştırılırlar karın tokluğuna. Bu öykü Sağlık Bakanlığı hastanelerinin rutinine girmiştir neredeyse.
Bu nedenle ‘sağlık alanındaki taşeron şirketlerde çalışanların yüzde kaçı yıllık izin kullanabiliyor’ sorusunu TBMM’de sormanın zamanının geldiğini düşünüyorum. Öyle ya; kendi kurumlarında çalışanların sağlığını gözetleyemeyen bir Sağlık Bakanlığı ülke sağlık ortamını yönetebilir mi?
Sağlıcakla kalın!
DR.ZEKİ GÜL

Evrensel'i Takip Et