02 Nisan 2009 00:00

29 Mart seçimleri ve çok katmanlı Türkiye

29 Mart yerel seçimlerinde ortaya çıkan tablo, çeşitli açılardan irdelenmeye değer özelliklere sahip.

Paylaş

29 Mart yerel seçimlerinde ortaya çıkan tablo, çeşitli açılardan irdelenmeye değer özelliklere sahip. AKP’nin, katıldığı 4. seçimde azımsanmayacak ölçüde oy kaybına uğraması, CHP ve MHP oylarında birkaç puanlık artış, Saadet Partisi’nin yeni liderinin öncülüğünde sınırlı da olsa uç sağdaki rekabette var olduğunu ortaya koyması, tabloya dair dikkati çeken ilk özellikler. Buna karşılık, sosyalist partilerin bu seçimde de bekledikleri seçmen desteğini elde edememesi dikkate değer. Sonuçların AKP elitleri açısından alınması gereken derslerle dolu olduğu açık. CHP ekseninde ise ekonomik kriz temelli yoksullaşma ve yolsuzluklara rağmen, sosyal demokrat iddialı bir partinin adil gelir dağılımı, soysal adalet meselelerini siyasi ajandalarının ilk sıralarına koymayan sağ partiler karşısında başarılı olduğunu söylemek zor. Lokal olarak İzmir, İstanbul, Antalya gibi illerde oylarındaki belirgin artış önemli olmakla birlikte, Batı illeri bir yana bırakıldığında, CHP’nin seçim haritasındaki konumu gelecek adına iyimser olmayı güçleştiriyor. Bursa, Kocaeli, Manisa gibi sanayi sektörünün öne çıktığı, emekçi kitlelerin yoğun olduğu illerde CHP, anlaşılan o ki geniş emekçi kitlelerden yine yeterli oy alamadı. İzmir’de yaşanan ise AKP’nin toplumu muhafazakarlaştırma projelerine karşı adeta gövde gösterisine dönüşen bir spontane tepkidir. Kentte ılımlı sağdan ılımlı sola seçmen bu parti etrafında toplanmakla birlikte, süreç iyi yönetilemezse oylar CHP’de kalıcı olmayacaktır. CHP’nin İzmir’deki başarı hikayesinin ardında metropol kentin çevre ve kenar mahallelerinde uyguladığı sosyal belediyeciliğe ilişkin politikalarla başkan Aziz Kocaoğlu da vardır. CHP’nin klasik vesayetçi-bürokratik yüzü, Kocaoğlu marifetiyle popülist değil ama halkçı bir niteliğe büründürüldüğü için çok farklı kesimlerden CHP’ye azımsanmayacak oy desteği gelmiştir.
Yerel seçimde sandığa yansıyan seçmen tercihleri veri alındığında, ilk göze çarpan; Türkiye’nin bugün, dün olduğundan daha fazla kültürel anlamda çok katmanlı bir topluma dönüşmüş olduğudur. Seçim haritasına kabaca bakıldığında bunun yansımaları görülebilir. Kıyı bölgelerinden başlayarak Orta Anadolu’ya, oradan Doğu ve Güneydoğu Anadolu’ya doğru uzanan kültürel çok katmanlılık, partilerin bölgesel oy güçleri dikkate alındığında dikkat çekici boyutlara ulaşmış durumda. Her şeyden önce yeni seçim haritası, farklı kimliklerin gizli bir mücadele alanını resmetmekte. Bu anlamda çok katmanlı ve birbirini teğet geçen bir Türkiye fotoğrafı var. Artık karşımızdaki bu fotoğraf, birbirini anlamakta zorlananlardan müteşekkil bir Türkiye’yi resmediyor aslında. Katmanlara biraz ayrıntılı bakacak olursak, 1. katman Trakya’dan başlayıp, başta İzmir olmak üzere kıyı Ege illerini de içine alarak Antalya’ya kadar uzanıyor. Bu katmandaki illerde CHP’nin üstünlüğü ya da oylarını artırması söz konusudur. Sınıfsal, kültürel, politik nitelikleri derece derece farklılaşan; emekçisiyle sermayedarı, köylüsüyle kentlisi, inançlısıyla inançsızı bir araya gelirken, bugün CHP etrafında kümelenmelerinin başlıca saiki, hayata atfettikleri anlam ve değerin AKP’nin tahayyül ettiği hayat tarzlarından çok farklı olmasıdır. Bu anlamda, seçmeni AKP karşısında CHP yanında bir araya getiren dinamik, kanımca hayat tarzlarının sürekliliğine atfettikleri önem olmuştur.
Seçim haritasında gözlenen Türkiye’nin 2. katmanı, MHP’nin bu seçimde AKP’den devraldığı seçmenlerden, onların beklentilerinden, algılarından oluşuyor. Kültürel anlamda tepkici milliyetçi değerleriyle kategorikleştirebileceğimiz bu kitle, Türkiye’nin Orta ve Doğu Anadolu merkezli muhafazakar iklimi karşısında bir set olarak durmakta, Kıyı Ege’nin ardından başlayıp İç Ege’ye doğru uzanmakta ve adeta AKP’nin Batı’ya açılmasının önünde bir tampon işlevi görmektedir. Bu katmanın ardındaki 3. katman ise steril muhafazakar dünya görüşü ve değerleriyle bezenmiş bir toplumsal kategoriye denk gelmektedir. Orta Anadolu’dan başlayıp Doğu Anadolu’ya uzanan ve AKP’nin, her iki seçmenden en az birinin oyunu aldığı illeri kapsayan söz konusu katman, neredeyse kültürel ve politik anlamda “iki Türkiye”nin varlığının delili olarak dikkat çekmektedir. Burada artık bir teğetlik değil, hayat tarzıyla, değerleri ve idealleriyle tam karşıtlığa oturan toplum karşımızda duruyor.
4. katman Kürt seçmenlerin oylarının adeta oluk oluk aktığı DTP’nin varlığı ile aleni hale gelmiş durumda. Bir önceki genel ve yerel seçimlerde AKP’nin demokratikleşme vaatleriyle bu partide temsile sıcak bakan kitlenin iktidar partisinden aradığını bulamaması nedeniyle, Güneydoğulu seçmenin sandıkta bir kimlik şovu yaptığını söylemek abartı olmaz. Kimi Güneydoğu illerinde partizanlaşan bürokrasinin kitleye takdim ettiği araç ve gereçler karşısında, sandıkta siyasetçi ve bürokratlara verilen kimliğiyle yaşama mesajını, iktidar elitlerinin nasıl okuyacakları merak konusudur.
Yukarıda resmetmeye çalıştığımız sandıktan çıkan bu çok katmanlı Türkiye fotoğrafı, siyasal elitler tarafından iyi yönetilemediği ya da toplumsal taleplerin birer çıktıya dönüştürülememesi durumunda, er ya da geç kendi kendisine yenilen bir Türkiye ile karşılaşabiliriz. Bundan sonra yanıtlanması gereken başlıca soru; “Bir arada yaşayabilecek miyiz” sorusudur. Farklılıklarımızı, rakiplerimizi, ötekileştirme hevesiyle üstünlüklerimiz olarak algılamadan, katmanları asgari ortak değerlerde bir arada yaşatabilme formülleri bulamadığımız takdirde, katmanlar, kırılmaya hazır fay hatlarıyla dolabilir.
Emeği, kimliği, inancı veri alıp, yoksullukların azaltıldığı, sosyal adaletin tesis edilebildiği bir Türkiye bölgesinde demokrasi, barış, hoşgörü, uzlaşmanın nüvesi olabilir. Bunları hayata geçirebilmek şimdilik zor olsa da, süreç içinde imkansız değildir.
TANJU TOSUN Doç. Dr. (Ege Üniv. Uluslararası İlişkiler Bölümü)
ÖNCEKİ HABER

Barajları çatladı!

SONRAKİ HABER

Trajikomik günler bitti(mi?)

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...