4 Nisan 2009 00:00

Demokratik totalitarizme doğru mu gidiliyor?


NATO'nun günümüzdeki işlevleri, kurulduğu tarih olan 1949'a ve 1989 yılında sona eren Soğuk Savaş yıllarına oranla oldukça farklıdır. NATO, kuruluş döneminde daha defansif ve daha askeri bir işlev görmekteydi. Fakat bugün ise NATO, ilginç bir şekilde, yayılmayı, genişlemeyi amaçladığı ülkelere sadece askeri yenileşme, askeri modernleşme projelerini değil, aynı zamanda demokratik, siyasal modernleşme projelerini de ihraç etmeyi amaçlamaktadır. Dolayısıyla bugünkü NATO, 1950'lerin NATO'sundan çok farklıdır. Belki de askeri açıdan bakıldığında NATO'nun günümüzde o denli işlevsel olduğunu söylemek mümkün değil. Bugün genişlemeye çalıştığı Doğu Avrupa coğrafyasına baktığımız zaman, siyasi açıdan NATO'nun çok ciddi işlevleri olduğunu söylemek mümkün. Bugün "global NATO" kavramının kullanılması söz konusu. Hatırlanacağı üzere 1990'larda Sovyetler Birliği'nin çözülmesiyle birlikte NATO'nun varlığını meşrulaştıran Varşova Paktı'nın da çözülmesi NATO'nun varlığını tehlikeye sokmuştu. Fakat, bu dönemden itibaren NATO, eski stratejilerini dönüştürmeye başladı. NATO artık eski Varşova Paktı ülkelerine karşı bir askeri teşkilat olma özelliğini yitirmiştir. Onun yerine, ortaya yeni çıkan tehdit ve düşmanlara karşı stratejilerini geliştirmeye ve dönüştürmeye başlamıştır. Terör ve dinsel köktencilik, NATO'nun ilgi alanına giren sorunsallar haline gelmiştir. Dolayısıyla değişen koşullar altında biz bütün örgütlerden kendi yapılarını da değiştirmelerini bekleyebiliriz ki, NATO da bunu gerçekleştirmiştir.
Bugün 'global NATO' kavramına bakıldığında NATO Doğu Avrupa ülkelerine doğru yayılmakta, eski düşmanlarıyla dost olmakta, kendisine karşı ortaya çıkabilecek olası tehditleri ortadan kaldırmaktadır. NATO, genişleme yoluyla Avrupa'yı bir barış coğrafyası haline getirmeye çalışmakta. Bugün, biraz spekülatif olmakla birlikte, Kuzey Afrika ülkelerinin dahi bu ortaklık projesi çerçevesinde ileri bir zamanda NATO'ya üye olabilecekleri konuşuluyor. NATO'nun siyasi kanadında, NATO gibi bir örgütün ne kadar genişlerse o denli barışa katkıda bulunacağı şeklinde bir siyasal söylem hakim. NATO askeri kanadının bu noktada daha da ketum olduğunu eklemek gerekiyor. Ancak, NATO'nun ne denli küresel anlamda demokratikleşmeye katkı sunacağı konusunda net bir takım şeyler söyleyebilmek için biraz daha beklemek gerekiyor. Ancak bu demokratikleşme söyleminin gerçekten dikkatli bir şekilde analiz edilmesi gerektiğini düşünüyorum. Acaba, ABD'nin Irak'a götürmeyi taahhüt ettiği şekilde demokratikleşme iddiaları, gerçekten demokrasiyi kurumsallaştırabilir mi? Yoksa bu iddialar sadece ideolojik nitelikli midir?
Bugünün asıl hegemonik gücünü, liberal devletler, uluslararası şirketler ve STK'lar tarafından desteklenen serbest piyasa ekonomisi oluşturmaktadır. Bu yeni hegemonik güç, dağılmış, parçalanmış ve merkezi olmayan bir güçtür. Bu gücün adı, küresel kapitalizm veya ulus-ötesi liberalizmdir. Bu tür bir kuvvet, zaman zaman Yeni Dünya Düzeni adı altında ve zaman zaman ise 'demokratik, özgür ve eşitlikçi piyasa ekonomisi' adı altında sıkça karşımıza çıkmaktadır. Bu düzenin gücü ise, Fransız Düşünür Alain Badiou'nun da ifade ettiği gibi, Uluslararası Adalet Divanı ve NATO gibi kurumların meşrulaştırdığı ve koruyuculuğunu yaptığı 'insan hakları ve demokratikleşme' söyleminden kaynaklanmaktadır. Öyle görünüyor ki, Frankfurt Okulu düşünürlerinin daha önce 1960'lı yıllarda ABD toplumu özelinde de çok başarılı bir şekilde saptadıkları gibi, günümüz toplumları 'modernleştikçe', 'geliştikçe', 'küreselleştikçe', 'özgürleştikçe' ve 'kentleştikçe' daha da fazla 'kitle toplumu' (mass society) olma yönünde emin adımlarla 'ilerlemektedirler.' Bu çerçevede tekrar Alain Badiou'ya kulak vermekte fayda var: "Bugün, 'demokratik' totalitarizmimiz daha da sağlam bir biçimde yerleşiklik kazanmış durumda. Bu kölece düşünme tarzına karşı, uğruna dünyanın egemen halini ve mutlak adaletsizliğini kabul etmeye mecbur edildiğimiz bu sefil ahlakçılığa karşı, özgür düşünebilen herkesin ayaklanması bugün her zamankinden daha çok gereklidir." O nedenle demokrasinin demokratikleşmesi gereği açıkça ortaya çıkmaktadır. NATO'nun bu anlamda bir soft power olma çabasında olduğu görülmekte ancak küresel anlamda demokratikleşme sürecine gerçekten katkıda bulunup bulunmayacağı konusunda net bir şey söylemek pek mümkün değil diye düşünüyorum.
AYHAN KAYA - PROF. DR. BİLGİ UNİVERSİTESİ

Evrensel'i Takip Et