6 Nisan 2009 00:00

Soğuk Savaş’ta donan Sarkozy ve Merkel


Fransa ve Avrupa’nın geri kalanı için kötü bir zaman. Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy, Fransız parlamentosuna sormadan ve Fransız kamuoyunun çoğunluğuna rağmen Fransa’nın NATO komutasına askeri güç olarak girmesi gerektiği kararını verdi. Bu sadece bir hükümet darbesi değil, aynı zamanda oldukça gerici bir seçim. Sarkozy, bunu başarmak için Avrupa’daki derin ve güçlü akıntılarda yüzüyor. Böyle yapmakla transatlantik elitlere bazı rahatlamalar sunuyor ama bu kısa sürecek; çünkü Avrupalılar, hükümetlerinin keyfi isteklerine karşı çıkacaklar.
Avrupalılar, 20. yüzyılın iki dünya savaşı ve totaliter komünist yönetim altındaki birçok iç savaşın hafızasıyla yaşıyorlar. Bu durum, son yüzyılın bitişinde Avrupa tarihinin iki mucizesi olan Avrupalıların barış özlemiyle bir ‘Avrupa toplumu’ inşa etmesini ve Batı Avrupa’daki Sovyet yönetiminin barışçıl sonlanmasını sağlamıştır. Avrupalılar, diplomasi aracılığıyla bir sorunun çözümü mümkünken herhangi bir savaşa katılmak istemiyorlar.
Bu, insanlarımızın 1991’deki Körfez Savaşı’na, 1999’daki Kosova Savaşı’na ve 6 yıl önce başlayan Irak Savaşı’na karşı çıkmalarının da nedenidir. Bütün kamuoyu yoklamaları, halkın büyük bir kısmının Avrupalı askerlerin Afganistan’a gönderilmesine karşı çıktığını gösteriyor. Sarkozy ve Almanya Başbakanı Angela Merkel gibi başlıca liderlerimiz, şizofrenik bir dış politika geliştiriyorlar: Afganistan’a daha fazla asker göndermek isteyen ama halkının muhalefetinden çekindiğinden ancak birkaç bin asker gönderecek olan ABD’ye umut veriyorlar. Yeni yüzyılın sözde tehditlerine karşı kamuoyu oluşturmaya çalışan Bernard-Henri Lévy gibi entelektüellerimiz, oldukça yalıtılıyor. Fransız halkı, biraz nostaljiyle, egemen sınıfın isteğine karşı ama parlamentonun ve halkın güçlü desteğiyle 1966’da Fransa’yı NATO’nun birleşik yapılarından ve NATO karargahlarından çıkaran General Charles de Gaulle’ü hatırlar. De Gaulle, Vietnam Savaşı’na karşı güçlü bir muhalifti ve savaş olmadan 20 yıl önce Sovyetler Birliği ile bir silahsızlanma anlaşmasına ikna edilmişti. O, Fransa’yı Soğuk Savaş’ta Batı tarafında bir nükleer güç olarak geliştirmedi. Fransa’yı NATO’nun birleşmiş komutasından ayırmak, onun politikasının ilk adımıydı ve Soğuk Savaş’ın sonlanmasında Fransa’nın oynadığı rolden dolayı da Gaulle’e teşekkür etmeli.
Avrupa’nın gücü, onun farklılığında görülür. Örneğin Almanlar, barışa hizmette ulusal bağımsızlığın Gaullist politikasıyla ilgilendirilmediler. Ama onlar da Almanya’nın bir nükleer güç haline gelmesini asla kabul etmeyecekler. Mümkün olduğunca silahsızlanmayı özlüyorlar. Onların ilgilendikleri şey, son zamanlarda alınan kararlarda Alman ve Fransız politikalarının birbirine yakınlaşması.
2002 sonbaharında ve daha sonra Irak’la ilgili tartışmalarda Fransa Cumhurbaşkanı Jacques Chirac, Fransız egemenliğini tekrar savunmak zorunda kaldı. Neticede, Fransa’nın diplomatik çabası, hata yapmış olsa da George W. Bush, oy birliğinden mahrum edildi. Paralel bir gelişme, yeniden seçilmeye istekli ve Almanya’nın pasifist çoğunluğunu çok iyi bilen Almanya Başbakanı Gerhard Schröder’in, Almanya’nın Irak saldırısının dışında kalacağı yönündeki kararıyla yaşandı.
Umudumuz, gelecekteki Avrupa liderlerinin, Chirac ve Schröder ya da de Gaulle ve 1970’deki Helsinki Anlaşması’nın mimarı Almanya Başbakanı Willy Brandt örneklerini takip etmeleridir. Ancak şu an maalesef, hâlâ Soğuk Savaş’ın kategorileriyle düşünen vasat iki lider, Sarkozy ve Merkel var. Gerçekten üzüntü verici.
Edouard Husson, 2 Nisan 2009

Evrensel'i Takip Et