06 Nisan 2009 00:00

Basına baskı, Press filminde

Özgür Gündem gazetesi Diyarbakır bürosu çalışanlarının 1990’lardaki OHAL koşullarında gazetecilik faaliyetlerini sürdürmeye çalışırken maruz kaldığı baskı ve şiddeti konu alan sinema filmi “Press” (Basın), sonbaharda gösterime girmeye hazırlanıyor.

Paylaş

Özgür Gündem gazetesi Diyarbakır bürosu çalışanlarının 1990’lardaki OHAL koşullarında gazetecilik faaliyetlerini sürdürmeye çalışırken maruz kaldığı baskı ve şiddeti konu alan sinema filmi “Press” (Basın), sonbaharda gösterime girmeye hazırlanıyor. Dönemi yansıtmaya çalıştıklarını belirten filmin yönetmeni Sedat Yılmaz, “Ana medya, Kürtlerin bağrına saplanmış bir mızraktır” dedi.
Bölgede yoğun bir çatışmalı süreç olan 1990’ların başında yayın hayatına başladıktan kısa bir süre sonra bölgedeki olayları bütün gerçekliğiyle kamuoyuna yansıtarak dikkatleri üzerine çeken Özgür Gündem gazetesinin muhabirlerine yönelik baskılar beyazperdeye aktarıldı. Özgür basın çalışanlarının uğradığı saldırı, baskı, gözaltı ve tutuklamalar, Sedat Yılmaz’ın yönetmenliğinde “Press” (Basın) adıyla sinemalarda gösterilecek. OHAL döneminin koşullarında gazetecilik yapanların öyküsünün anlatıldığı film, sonbaharda gösterime girecek. Bölgede muhabirlik yapan Bayram Balcı’nın anlatımından yola çıkarak Hüseyin Kuzu’nun yaşananları film yapma fikri, koşulların uygun olmaması nedeniyle yarım kalmıştı. Hocasının notlarından etkilenip, film projesini tamamlamaya karar verdiğini söyleyen filmin yönetmeni Yılmaz, Press’i ‘92-93 yılları arasında muhabirlere yönelik saldırılarla, şiddetle, öldürmeyle gerçeklerin yansıtılmasının önüne geçilmek istenmesine karşı çektiklerini belirtti. Filmin öyküsü için gazete arşivinde çalışma yapıldı, gazetede çıkan haberler incelendi ve dönemi yakından yaşamış insanlardan bilgi elde edildi.
DİYARBAKIR’DA
GAZETECİ OLMAK
Yönetmen Yılmaz, Doğu’dakiler ile batı’dakilerin bildiği gerçekler arasında nasıl bu kadar büyük bir uçurum yaratılabildiğine akıl erdiremiyor. “Filmin gösterime girmesinin ardından ana akım medyanın nasıl bir değerlendirmede bulunarak, tavır alacağını da merak ediyorum” diyor. Bölgedeki gerçeklerin yansıtılmasında ana akım medyanın büyük bir rolü olduğunu aktaran Yılmaz, filmde bunun da eleştirisini yapıyor. Yılmaz, “Ana medya, Özgür Gündem ölçeğinde kendi dışındaki basın organları ile doğu’daki söz konusu gerçekliklerin batı’dakilere aktarımı konusunda empati göstermek yerine Kürtlere karşı nefret duygularını daha da tahrik etti. Arada oluşan uçurumun yaratıcısı olarak ana medya, Kürtlerin bağrına saplanmış bir mızrak ucudur” diye konuşuyor.
Dönemi birebir yaşayan bir yönetmen olmamakla birlikte elde edilen veriler ile ulaşmak istedikleri iki amaç olduğuna dikkat çeken Yılmaz, şöyle devam ediyor: “Birincisi bu filmin ‘yara’ olarak tanımlayabileceğimiz bir sorunu kanatıp iyileştirmek adına faydalı olabileceği kanaatindeyim. Bir diğer yön ise Türkiye’deki entelektüel dünya için geçerli. Bölgedeki gazetecilerin, entelektüeller ve aydınlar tarafından sahiplenilmemiş olmasının sıkıntısını yansıtmak istiyoruz.”
KURŞUN GERÇEĞİ
ÖLDÜREMEZ
Film, Özgür Gündem gazetesi çalışanlarının maruz kaldıkları şiddet karşısında, elinde kamuoyuna açık kanallar olan insanların bu konuda yeterli hassasiyeti göstermemesine karşı bir tepki olarak yapıldı. Henüz genç bir sinema öğrencisiyken yazılarını okuduğu Apê Musa’dan (Musa Anter) etkilendiğini söyleyen Yılmaz, “Apê Musa’nın arkasında bıraktığı iz, bütünüyle film boyunca kendisini izleyiciye hissettirecek” diyor.
Hikayede ana karakter olarak yer alan Fırat, 17-18 yaşlarında bir gazete dağıtımcısı. Fırat, işe girdikten sonra zamanla zorunlu olarak gazetecilik yapmaya başlıyor. Press’te, Fırat’ın nasıl gazetecilik yapmaya başladığı, hangi sıkıntıları yaşayıp hangi gerçeklerle karşılaşmak zorunda kaldığı izleyiciye yansıtılıyor.
Filmde yer alan karakterler, birebir gerçek hayattan alınmamış. Daha çok bir bileşke oluşturulması göz önünde bulundurularak, eğilimler yansıtılmış. Filmde en çok kullanılan dilin Kürtçe olması tercih edilmemiş. Mekansal olarak da belli başlı kıstasları olduğunu anlatıyor Yılmaz. “Biz İstanbul’dan giden bir film ekibi olarak Diyarbakır’ı olduğu gibi yansıtmak istedik. Yabancı sinemacıların Türkiye’ye baktığı gibi oryantalist, otantik bir bakış açısı ile mekanları turistik bir öge olarak seyirciye sunmaktan özellikle kaçındık. Diyarbakır’ı orada yaşayanlar orayı nasıl algılıyorsa, biz de o şekilde yansıtmaya çalıştık. Dönemin koşullarını, üzerine herhangi bir eklenti yapmaktan kaçınarak olduğu gibi yansıtmak için özen gösterdik.”
Yılmaz, çabalarının beton bir duvar üzerinde küçük küçük delikler açarak bundan sonraki süreçte benzer konudaki çalışmalara bir zemin hazırlamak olduğunu söylüyor. Sinemacıların, Türkiye gerçeğiyle mesafeli durmaya çalıştığını, “sakıncalı” olarak görülen konuları işleyen projelere ticari olarak bakıldığında hiçbir yapımcının para yatırmak istemediğini ifade ediyor.
DÜNYADA ÖRNEĞİ YOK
Tanıklığı ve anlatımlarıyla Press’in öyküsüne kaynaklık eden Bayram Balcı’ya göre filmde konu edilen Gündem ve muhabirlerine dönük saldırıların, dünyanın hiçbir yerinde örneği yok. Devletin baskısı sonucu yasal olarak çıkan bir gazetenin, bölgeye ancak illegal yollardan sokulabilmesi ve dağıtılabilmesinin, maruz kalınan baskının en hafif göstergesi olduğunu aktaran Balcı, 17 yaşında bir gazeteci olan Nazım Babaoğlu ve öldürülen arkadaşlarının yanında Diyarbakır gazete bürosunu sinema üzerinden yansıtarak, anılarını yaşatmak istediklerini söylüyor.
O yıllarda bu filmi çekebilecek olanaklar henüz oluşmamış olduğundan proje yarım kalmış. Balcı, yarım kalan çalışmalarının Yılmaz tarafından tamamlanmış olmasını sevindirici buluyor ve şöyle diyor: “Umuyorum ki filmi izleyenler, bu ülkede basın özgürlüğü konusunda nasıl bir mücadele verildiğine beyazperdede şahit olurlar.”
(İstanbul/DİHA)
ÖNCEKİ HABER

komik siyaset!

SONRAKİ HABER

YAZILAMA

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...