07 Nisan 2009 00:00

DURUM

Geçti?imiz hafta yapylan G-20 Zirvesi'nde görünü?te bir uzla?ma sa?landy.

Paylaş

Geçti?imiz hafta yapylan G-20 Zirvesi'nde görünü?te bir uzla?ma sa?landy. Ama özünde, bugün büyük devletler arasynda mevcut olan durumun ötesine geçecek herhangi bir adym da atylamady. Çünkü bu devletlerin her birisi kendi sorunlary ile bo?u?urken, di?erinden vurgunlar yapmaya çaly?yyor. Zirvenin G-20 olarak toplanmasy ve buraya Türkiye gibi ülkelerin ça?rylmasy, büyük devletlerin dünya halklarynyn gözünde dü?ecekleri durumu kurtarmaktan, onlary perdelemekten öte bir i?leve sahip de?ildi. Çünkü bu büyük devletler, di?er konularda olmasa bile, ba?ymly ve küçük -politik güç bakymyndan- devletler aleyhine bir noktada kesin bir uzla?maya vardylar.
Bu uzlaşma, dünya çapında yaşanan mevcut krizin asıl yükünün bağımlı ülkelerin ve halkların sırtına yıkılması, bu konuda uluslararası emperyalist kurumların görevlendirilmesi oldu. Londra'daki zirvede, IMF ve diğer kalkınma kuruluşlarına 1.1 trilyon dolar kaynak aktarılması konusunda anlaşıldı. Bu amaçla IMF'ye 750 milyar dolarlık destek kararı alındı. Dünya Bankası'na da 250 milyar dolar verilecek ve "düşük gelirli ülkeler" için ayrıca 100 milyar dolarlık "kredi hattı" açılacak. Görevlendirilen kuruluşlar, IMF ve onun yanında da Dünya Bankası! Bu ikilinin girdikleri yerleri harabeye çevirdikleri ise çok iyi biliniyor.
Zaten Uluslararası Para Fonu (IMF) Başkanı Dominique Strauss-Kahn, oldukça açık konuşarak, durumu şöyle özetliyor: "Londra'daki zirvede küresel krize çözüm amacıyla ortaya 1.1 trilyon dolarlık formül çıktı…liderlerin küresel büyümeyi destekleyen ve finansal düzenlemeyi güçlendiren bu anlaşmaya imza atmasından memnunum…" ve sonra sonunda asıl mevzuya gelerek; "Şimdi krizle mücadelede dünyanın ihtiyaç duyabileceği yeterli cephaneye sahibiz" diyor.
Hatırlanacağı gibi krizin ardından kısa süreli büyük bir şaşkınlık yaşayan IMF, bazı devletlerin kapılarını çalması ile hemen toparlanmıştı. IMF, kısa sayılabilecek bir sürede Ukrayna, Macaristan, Pakistan, Moğalistan, El Salvador, İzlanda vb. ülkelerin bulunduğu bir grup ülkeyle yaptığı stand-by anlaşmaları sonucunda, bu ülkelere 60 milyar dolardan fazla kredi verdi. Şu günlerde Türkiye ile de anlaşma yapılacak ve bağımlı devletlerin sırtından, faiz vurgunları vb. ile büyük devletlerin krizleri hafifletilmeye çalışılacak.
Açıkçası IMF başkanı, krizin başlangıcında IMF kaynaklarının bu çapta bir krizde kullanılabilecek büyüklükte olmadığını dile getiriyordu. Bugün ise IMF'nin "kredi verme gücünün üçe katlandığını, yeterli cephaneye" sahip olduklarını söylüyor. Bu cephanenin kime karşı ve nasıl kullanıldığını IMF ile ilişkiye giren ülkelerin halkları, kendi yaşadıkları acı tecrübelerle çok iyi biliyorlar. Ücretler ve maaşlar düşürülüyor, kamu harcamaları daha fazla kısılarak işsizlik yaygınlaşırken, sağlık, eğitim gibi alanlar neredeyse bütünüyle paralı hale getirilerek, kamusal hizmetler çökertiliyor, bütün bunların sonucu olarak enflasyon yükseliyor vb.
Bütün bu soygun stand-by anlaşmaları ile güvenceye alınıyor ve ülkenin tüm kaynakları dış borçların ve onların faizlerinin ödenmesine ayrılarak, ekonomiler bütünüyle bağımlı hale getiriliyor. Türkiye ekonomisinin yeniden içine girmekte olduğu sarmal işte budur. IMF'nin "cephanelerini" kullanarak teslim alacağı ülkelerden birisi de Türkiye'dir. Başbakan ve hükümet halka karşı kabadayılık yaparken, IMF ve onun asıl patronları olan büyük devletler karşısında el pençe divan durmaktadır.
Türkiye'nin işçi ve emekçileri IMF'yi çok yakında tanımaktadır. "IMF emreder hükümet yapar" sloganı, işçi ve emekçi hareketinin ürettiği bir slogandır. Ancak, şimdi sorun şudur; IMF emretse de hükümetin yapmasına izin verilecek midir? Sözün özü, yeni mücadelelerin kararlılıkla örülmesi zorunluluğu gelip kapıya dayanmıştır!
Ahmet Yaşaroğlu
ÖNCEKİ HABER

Barack Obama evine dön

SONRAKİ HABER

‘Kritik stratejik ortak’ vurgusu

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...