08 Nisan 2009 00:00

AİLELER KAYIPLARINI ARIYOR 1

‘Ben Hasan Gülünay, beni kaybedecekler’

Paylaş

SUNU

27 Mayıs 1995’te tanıdık onları. Aylardır, yıllardır haber alamadıkları çocuklarını, eşlerini, ağabeylerini arıyorlardı. Ellerinde kırmızı karanfiller taşıyorlardı, üzerlerinde “Gözaltında kaybedildi” yazılı fotoğraflar... Hepsi yetkililere sesleniyordu, kimi “Oğlumu bana geri verin”, kimi “Baba neredesin” diyordu. Ellerindeki fotoğraflarda farklı farklı tarihler yazıyordu, 1992, 1994, 1980... Anlatılan hikayeler ya fabrikalarda geçiyordu, ya emekçi mahallelerde, ya yakılan köylerde. Ama tüm hikayeler aynı yerde bitiyordu, elleri telsizli silahlı adamlar tarafından yaka paça götürüldükleri yerlerde. Ya JİTEM işkencehanelerinde, ya Silopi BOTAŞ kuyularında, belki Ankara Gölbaşı’nda, belki Gayrettepe Siyasi Şube’de, belki de ‘ölüm üçgeninde.’ Henüz bilinmiyor, çünkü kaybedilenlerin akıbeti hâlâ açıklanmıyor!
200 hafta sürdürdükleri eylemlerine 1999’da ara veren Cumartesi Anneleri ve kayıp yakınları 10 yıl arayla tekrar Galatasaray’da. Hepsi kayıplarını arıyor, hala dönemin yetkililerine sesleniyor. Kiminin tansiyonu olduğu için, kimi kemoterapi gördüğü için gelemiyor, kiminin de artık dizleri tutmuyor. Bütün anneler gelemese bile, 211’inci haftasına giren cumartesi eylemlerinde kayıpların torunları taşıyor artık onların fotoğraflarını. Hiç görmedikleri yeğenleri sesleniyor 1990’ların yetkililerine, “Bu ülkenin güzel evlatlarına nasıl kıydınız?” diye.

Hasan Gülünay, 27 yaşındaydı, evli ve 4 çocuk babasıydı. Partizan dergisi okuruydu. Kaybolan kimliği ve ehliyeti, Artvin Şavşat’ta işkencede öldürülen Ali Ekber Atmaca’nın üstünden çıkmıştı. Avukatlar aracılığıyla ellerine geçen bir belgede dipnotta şöyle yazıyordu: “Hasan Gülünay takibimiz altında.”
Gülünay ailesi, Kurtuluş’tan Tarabyaüstü’ne taşındı. Kimi geceler polis onları takip ediyordu, Gülünay takibi atlatmak için bir minibüsten diğer minibüse biniyordu, sokaklarda dolaşıp sabah ediyordu, polisin evlerini öğrenmemesi için.
Hasan Gülünay, eve gelmeyeceği zamanlar eşine haber verirdi. Ancak 19 Temmuz 1992 sabahı evinden çıktı Hasan Gülünay, eşine akşam dönmeyeceğine dair bir şey söylemedi, her gün işine gider gibi çıktı.
‘HER YERDE ARAYIN’
Hasan Gülünay’ın eve dönmediği gece eşi Birsen Gülünay, bütün gece balkonda bekledi, ‘ha geldi, ha gelecek’ diye diye. Ancak Hasan Gülünay gelmedi. Birsen Gülünay, “Politik düşüncen olmasa da, sıradan bir ev kadını da olsan, eşinin başına bir şeyler gelebilir kaygısını yaşıyorsun. Kaygılanıyordum, ama gözaltına alınıp kaybedilebileceğini düşünmüyordum” diye duygularını ifade ediyor. Ertesi gün eşinin iş yerine bir telefon geldi, telefondaki ses endişeyle “Hasan’ı kaçırdılar, onu her yerde arayın” dedi. O telefonla Birsen Gülünay’ın endişesi iyice arttı, ağabeyiyle birlikte DGM’ye gidip savcılığa başvurdu.
‘BİZE DE HABER VERİN’
İlk başvurularından aldıkları yanıt “haberimiz yok” oldu, ikinci başvuruda ise savcılık Gülünay’dan haberdardı, “örgüt bağlantısı tespit edildi, bulursanız bize de haber verin” dedi. Birsen Gülünay’ın yaptığı başvurular sonuçsuz kalıyordu, en sonunda İHD İstanbul Şubesi’nde 10 günlük açlık grevine başladı. Basın açıklaması yaptı, dönemin Başbakanı Süleyman Demirel’e telgraf çekti. “Türkiye’de insanların gözaltında kaybedildiğini bilmiyordum, hiç duymamıştım. Eşimin gözaltına alınmasıyla kaybedildiğini öğrenmiş oldum” diyen Gülünay, eşiyle aynı dönemde gözaltına alınanları araştırmaya başladı.
POLİS TEHDİT ETTİ
Temmuz ayında gözaltına alınıp bırakılan Erol Çam’a ulaştı. Çam, Gülünay’ın yüzünü görmemişti, ancak yan hücrelerden haykırdığını duymuştu: “Ben Hasan Gülünay, beni gözaltında kaybedecekler” Gülünay’ın bu bilgiyi basına yansıtmasının ardından bilgi vermemesi için polislerce tehdit edildi ve o kapıda kapandı yüzüne.
“Umudumu yitirmeye başladım. Bir aile yıkılmış ve bizim yüreğimiz yanıyor, ama bizi gören yok” diyen Gülünay, aynı acıyı paylaşan ailelerle mücadeleye devam ettiğini anlatıyor: “Biz yakınlarımızı arıyoruz, sevdiğimiz insanları, çocuklarımızı, eşlerimizi arıyoruz. Devlet ne kadar engellemeye çalışırsa çalışsın, her zaman arayacağız, hesap soracağız.”
1 AY HAPİS YATTI
1995’te kaybedilen Hasan Ocak’ın ailesiyle Ankara’ya gittiğini, kayıp yakınlarıyla şehir şehir gezdiğini belirten Gülünay, gözaltına alındığı her şehirde, polislerin kendisiyle “Seni bırakıp bir kadınla kaçmıştır, seni terk etmiştir, örgüt öldürmüştür” diye alay ettiğini dile getiriyor. Hasan Ocak’ın annesi Emine Ocak ve diğer kayıp yakınlarıyla Akın Birdal’ın bir duruşmasına kayıplarının fotoğraf olan tişörtlerle katılınca gözaltına alınıp Emine Ocak’la 1 ay tutuklu kalıyor.
Gülünay’ın ağabeyi Zeki Eyi ise, duygularını şöyle anlatıyor: “Aradan bin yıl da geçse, ‘devletten bir alacağım var’ diyorsun. 17 sene geçmemiş gibi, şu anki gibi yaşıyorsun, o kin ve öfke. Devletin kaybettiğini biliyorsun. Asla bırakmayacağını yaşamının sonuna kadar biliyorsun.”


KOCADAĞ ‘BİZDE SAĞ’ DEDİ

1996’da kontrgerillanın suçüstü yakalandığı Susurluk kazasında Abdullah Çatlı ve korucu aşireti lideri Sedat Bucak ile aynı arabada ölen, Hüseyin Kocadağ, dönemin polis şefiydi. Hasan Gülünay’ın abisi Turan Gülünay’ın, Kocadağ ile tanışıklığı vardı. Kardeşini sormak için Kocadağ’a giden Turan Gülünay, şu yanıtı aldı: “Hasan Gülünay sağdır, çok işkence gördü, iyileştirmeye çalışıyorlar ve açıklayacaklar.”
Bu gelişmeden daha sonra haberdar olan Birsen Gülünay, bilgiyi hemen basına yansıttı. Kocadağ’ın Gülünay’ın durumuna ilişkin bilgi verdiği ortaya çıkınca, emniyette işler karıştı. Turan Gülünay’ın evinin basıldığını belirten Birsen Gülünay, “Erzincan’daki evi basıldı ve ‘Bu bilgileri yalanlayacaksın’ denildi, o da yalanladı” dedi.
DİLOVASI’NDA İPUCU
“Onu sağ bulabileceğime ilişkin inancım kalmadı. Darp ederek öldürülmüş, kimliği belirsiz cesetlere baktık, morgları aradık” diyen Birsen Gülünay, Dilovası’nda kimliği belirsiz bir ceset bulunduğuna ilişkin haberden bahsediyor. Bu haberde bahsedilen cesedin eşkali, Gülünay’a tıpatıp uyuyor, kıyafetleri benzerlik gösteriyordu. Jandarma karakoluyla telefonda görüşen Zeki Eyi, “Gelip görebilirsiniz, henüz gömülmedi” yanıtını alıyor. Ancak İHD avukatlarıyla oraya gittiğinde “gömüldü” yanıtını alıyor, telefonda bahsedilen eşkalle orada belirtilen eşkal ise birbirini tutmuyor. Eyi ile avukatların tüm ısrarlarına rağmen cesedin gömüldüğüne ilişkin belge, kendilerine gösterilmiyor.
“MİT’ten tanıdığım var, bulurum, ne vereceksin?” diyen bir arkadaşı olduğunu belirten Zeki Eyi, ellerindeki tek malvarlıkları olan arsayı arkadaşına vermeye söz veriyor. Ancak Eyi’nin arkadaşı bir gün sonra, “Enişten siyasiymiş, beni bulaştırma” diye dönüyor. Eyi ise “O bile haber alabiliyorken nasıl bulunamıyor, gömülen cesedin bir belgesi olmuyor. Yıllar sonra aklımızda bu soru işaretleri kaldı” diye tepkisini dile getiriyor.
VELİ KÜÇÜK’ÜN BÖLGESİ
JİTEM’in kurucularından emekli tuğgeneral Veli Küçük, o dönem Kocaeli Jandarma Alay Komutanı idi. Bölgesinde birçok faili meçhul cinayet işlenen ve kayıplar yaşanan Küçük, bugün ise Ergenekon sanığı. Birsen Gülünay, şimdi o mezarı açtırmak için başvuru yapmaya hazırlanıyor, eşini kaybedenleri bulmak için Ergenekon davasına müdahil olmaya çalışıyor. “Biz biliyoruz ki Ergenekon, devletten bağımsız bir çete değil. Bugün Ergenekon davasında açığa çıkar silahlar vardır, devlet kendi silahlarını bulabiliyorsa bizim yakınlarımızı, kaybedilenleri çok rahatlıkla bulabilir” diyor Birsen Gülünay ve devletin elinde uzayıp giden bir kayıplar listesi olduğuna dikkat çekiyor.
‘MEZAR AÇTIRABİLİRİZ’
Gülünay, duygularını şöyle ifade ediyor: “Devletin arşivlerinin açığa çıkmasını istiyoruz. Bir demir parçasını bulabiliyorsa kaybettiği insanları da bulabilir. BOTAŞ kuyularının açıldığını ilk duyduğumda, içimde bir umut oluştu. Biz de mezar açtırabiliriz, kemiklerimize ulaşabiliriz. Yıllar da geçse, elimizde bastonumuz da olsa şunu talep ediyoruz, onun hesabını her zaman soracağız: Kaybedenlerin açığa çıkarılması ve yargılanması. Torunlarımı götüreceğim, bir karanfil bırakabileceğim, dertleşebileceğim, üzerinde ağlamak isteyeceğim, o duyguyu yaşamak istediğim zaman gidebileceğim bir mezarı olsun. Belki ben görmeyeceğim, o yaşlı anneler görmeyecek, ama çocuklarımız, torunlarımız sahiplenecek. 100 yıl da geçse sahiplenecek insanlar olacaktır.”
YARIN: Bugün onu torunları arıyor
Hazırlayan: Ceren Saran
ÖNCEKİ HABER

2009 yerel seçimleri ve işçiler

SONRAKİ HABER

GÖZLEMEVİ

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...