8 Nisan 2009 00:00

Yerel seçimden 1 Mayıs’a


Ekonomik krizi fırsata dönüştüren patronların yüz binlerce işçiye kapıyı göstermesi ve son günlerde ikinci iddianamesi açıklanan Ergenekon davası, yerel seçimlerde önemli değişimlere neden olurken, seçim sonuçları, ülke siyasetinin gelecekte nasıl bir yol izleyeceğinin işaretlerini de verdi.
Burjuva düzen partileri ve onların uslanmaz savunucuları, bu duruma göre birçok değerlendirme yapacaklardır. Seçim sonuçlarında en çok göze çarpan durum, AKP’nin oy kaybı ve diğer partilerin oylarını önemli oranda artırması oldu. Fakat bir diğer önemli sonuç da emek ve demokrasi güçlerinin, AKP ve diğer düzen partileri karşısında işçi ve emekçilere alternatif olamamasıdır. Birçok ilde “Biz De Varız”, “Birlikte Başarabiliriz” gibi platformlar kurulduysa da tavandaki birlik tabanda hayat bulamamıştır. Ya da bir diğer değişle, seçimlere çeyrek kala oluşturulan birlik ölü doğumla sonuçlandırılmıştır. Tabii ki bu durumun esas sorumluları emekten, barıştan, özgürlük ve kardeşlikten yana olan partilerin ben merkezci ve dayatmacı tutumlarıdır. 2002 seçimlerinden bugüne ısrarla emek ve demokrasi güçlerinin birleşmesi için gösterilen özveri, çaba ve bunun yarattığı heyecan, büyümek yerine zayıflamıştır. Bizler Tuzla’da seçim çalışması yürütürken sürekli şu soruyla karşılaştık: “Neden birlikte değil de ayrı çalışıyorsunuz?” Bu sorunun cevabını vermeye çalıştık. Bu ve benzeri sorulardan da anlaşılıyor ki, az çok uyanış içinde olan işçi ve emekçiler, yukarda sözünü ettiğimiz güçlerin bir cephede birleşmesini istiyorlar. 2002’den bu yana bütün eksiklik ve yetersizliklere rağmen halkın karşısına birlikte çıkan Emek Partisi ve DTP’nin bu sefer ayrı durmalarının, ciddi olarak yadırgandığını gördük. Bana sorarsanız bu durum karşısında, işçi ve emekçilerin çıkarlarını her şeyin üstünde tutan partilerin, yaşanan süreci ve çıkan sonuçları iyi değerlendirmeleri gerekir. Emek ve demokrasi güçlerinin birlikte davranmak, en önemlisi de sistem partileri arasından gidip gelen emekçi halka güven verip alternatif olmaktan başka çareleri olmadığını bilmeleri gerek; geçen zaman hepimiz için kayıp demektir.
EMEP, DTP, ÖDP ve diğer parti ya da kitle örgütlerinin üyeleri olarak bizler de gelişmelere müdahil olmalı, alınan kararlar karşısında küsmek, kenara çekilmek yerine, aşağıda birliğimizi daha fazla güçlendirmeliyiz. Bunu başardığımız zaman birliğin sürekliliği ve istikrarı da artacaktır.
Kuşkusuz kazanmak önemlidir, fakat bizler için daha önemlisi, seçim sürecinde kurduğumuz ilişkileri geliştirmek ve güçlendirmektir. Bundan sonraki dönemde daha örgütlü ve istikrarlı bir çalışmayla mücadeleyi büyütmek, esas hedefimiz olacaktır. Emek ve sermaye güçlerinin birbirlerini sınadığı günlerden biri olan; işçi sınıfının uluslararası birlik, mücadele ve dayanışma günü olan 1 Mayıs İşçi Bayramı’na hazırlanırken, seçimlerde yaşanan olumsuzluklardan dersler çıkarmış olarak emekçilerin karşısına çıkmalıyız.
“Krizin faturasını ödemeyeceğiz” diyen sendikaların, “Türk-İş uyuma bize sahip çık!” diyen işçilere kızan Türk-İş yöneticilerinin 1 Mayıs’a hazırlık ve yaklaşımlarını dikkatle izleyeceğiz. Koşul ve şartlara bakmadan, az çok örgütlü oldukları işçiler içinde (BMS ve Genel-İş dışında) bir çalışma yürütmek, onların düşünce ve yaklaşımını almadan ‘Bu yıl yine Taksim’deyiz’ diyen DİSK’in genel başkanı ve yöneticilerinin de çok iyi bildiği gibi, Taksim’e çıkmanın yolu, yüz binlerce işçinin fabrikalarından çıkıp Taksim’e yürümelerinden geçer. Üretimi aksatmamak için vardiyadan çıkan işçiyi getirmekle (ne kadarının geldiğini herkes biliyor) olmaz!..
Önder Çağlar (Krizin teğet geçtiği tersane işsizi/Tuzla)

Evrensel'i Takip Et