9 Nisan 2009 00:00
ÖZGÜRLÜKLER
GÜNÜN YAZILARI
Ergenekon soruşturması vesilesi ile darbe teşebbüsü suçu ile ifade özgürlüğü kavramları tartışmaya açıldı. Neredeyse darbe teşebbüsünün fikir özgürlüğünün koruması altında olduğu söylenecek...
Acaba öyle mi? Darbe teşebbüsünde bulunmak, bir fikrin beyan edilmesi midir? Yoksa bu bir eylem/fiil midir? Ya da darbe suçunun hazırlık hareketleri midir? Teşebbüs ise hangi hareketlerdir suç teşkil eden? Hazırlık ise hangi hareketler hazırlık hareketi olarak nitelenebilir?
İçeridekilerin somut durumlarıyla ilgili bir değerlendirmede bulunmak doğru gelmiyor bana. Ayrıca hukuk düzeni de bunu yasaklıyor. Paralel yargılama sürecine biz de katkıda bulunmayalım. Teşebbüsle suçlananlar da henüz sözlerini söylemiş değiller.
Ama biz darbe hazırlıkları, hareketleri, teşebbüsleri hakkında, bazı varsayımlardan hareketle bir çerçeve oluşturabiliriz.
eski Türk Ceza Kanununun (765 sayılı Kanun) 146. maddesinin karşılığı, yeni Türk Ceza Kanununda (5237 sayılı Kanun) Anayasayı ihlal başlığı ile 309. maddesinde, yasama organına karşı suç başlığı ile de 311. maddesinde düzenlenmiştir. Eski kanundaki 147. madde, yeni kanunda hükümete karşı suç başlığı ile 312. maddede yer almaktadır.
Suça teşebbüs ise eski Türk Ceza Kanununda 61. Maddede düzenlenmekteyken, yeni Türk Ceza Kanununda 35. ve 36. maddelerde düzenlenmektedir.
Gerek Anayasayı ihlal, gerek yasama organına karşı ve hükümete karşı suç başlıklı düzenlemelerde dikkat çeken bir konu var. Yasama organı yeni kanun çıkarma gerekçesinde her bir madde ile ilgili değişiklik gerekçesinde, aynen şöyle bir değerlendirmede bulunmaktadır: Anayasamızda güvence altına alınmış olan ifade ve örgütlenme özgürlüğü kapsamında kullanılan hakların, bu suç kapsamında değerlendirilemeyeceğinin daha açık bir biçimde vurgulanması ve bu bakımdan ortaya çıkabilecek tereddütlerin giderilmesi için böyle bir değişikliğin yapılması gerekli görülmüştür.
Söylenmek istenen çok açık. Türkiyede insanlar, yazdıkları yazılar ve gerçekleştirdikleri toplantılar ve mitingler nedeniyle yukarıda yer alan maddelerden yargılanmışlardır.
12 Eylül dönemi davalarını, örneğin DİSK davasını hatırlayalım.
Demek ki insanlar, konuşmaları ve yazmaları nedeniyle teşebbüs suçundan yargılanmışlar geçmişte. Hem de ölüm cezası istemiyle
Şu anda da pek çok sol örgüt davalarında, yasa değişikliğine karşın, pekala hükümetin ya da düzenin beğenmediği, benimsemediği düşünceleri nedeniyle insanlar tutuklanabiliyor ve haklarında davalar açılabiliyor. Dolayısıyla, rejim muhalifleri için yeni bir durum yok.
Ellerinde hiç silah bulunmayan ya da hafif silahlar, birkaç tabanca bulunan oluşumlar bile silahlı kalkışmadan yargılanabiliyorken, devlet içinde polis ya da asker gücü içinde çok önemli komuta kademelerinde bulunan kişilerin eylemleri/fiilleri, bu eylemler/fiiller hukuk dışı girişimler olduğu takdirde suç olarak nitelenebilir ve pekala elverişli vasıta koşulunu karşılamış olarak değerlendirilebilir ve yargılanabilirler. Hükümete yönelik eleştiriler, yapılan toplantılar, girişimler neden nasıl yapılmıştır, sarf edilen sözlerin aslı nedir; neden, nasıl, hangi koşullarda sarf edilmiştir, yazıldığı ya da iddia edildiği gibi midir?
Sarf edildiği iddia edilen sözlerle ilgili kanıtlar ve genel olarak kanıtlar usule uygun mu elde edilmiştir?
Soruları çoğaltmak mümkün. Sözü ve eylemi yargı ortaya çıkaracak, ayıracak ve değerlendirme konusu yapacak.
Darbelere ve darbecilere (dur!) demek lazım. Ama hukuka aykırı yol-yöntem izlenerek değil, insan hakları hukukuna bağlı kalarak (dur!) demek lazım.
Düzenin ve hükümetin en sert eleştirilere muhatap olması, düşünce özgürlüğünün koruması altındadır.
Ama bu serbesti askere tanınmalı, yasalar yasaklamasına rağmen (Kemalist) asker konuşmalı, siyasal demeç ve faaliyetlerde bulunmalı, üstelik de darbe teşebbüsleri suçlamaları için asker sivil mahkemelerde yargılanmamalı derseniz, o zaman bir tercihte bulunuyorsunuz demektir.
Militarizm yolunuz hayırlı olsun!
HÜSNÜ ÖNDÜL
Evrensel'i Takip Et