10 Nisan 2009 00:00
Obamanın ziyareti: Ak pak bir sayfa mı AfPak1 bir talep mi?
ABDnin, Iraktaki askerlerin ve mühimmatın Türkiye üzerinden geri çekilmesi ve Türkiyenin Afganistana asker göndermesi talebi var.
Obamanın ABD başkanı seçilmesinin ardından bu sayfalarda yayınlanan iki yazımda, Türkiyede siyasetin temel kutuplaştırıcı aktörlerinin, söz konusu ABD olduğunda Atlantik ittifakına bağımlılıkta kolaylıkla buluşabildiğini ifade etmiştim. Obamanın hafta başında Türkiyeye gerçekleştirdiği ziyaret ve bu ziyaretin farklı basın-yayın organlarında aktarılma şekli, bu saptamayı doğrular nitelikteydi. Bazı gazeteler laik demokrasi vurgusunu, bazıları İslamla savaşmayız ifadesini, diğerleri ise AB desteğini öne çıkardı. Neticede bu durumu Evrensel gayet iyi bir manşetle yakaladı: Nabza göre şerbet!
Evet, Obama Türkiyeye geldi. Büyük bir imaj ve kamuoyu diplomasisi yürütüldü bu ziyaret sırasında. O halde Obamanın ziyaretini nasıl okumalı?
Her şeyden önce şu saptamayla ilerleyelim: Bugüne kadar Türkiyeyi ziyaret eden ABD başkanları arasında en erken geleni, seçildikten 3 yıl sonra Türkiyeye gelmişti. Bu anlamda bir ilk yaşandığı kesin; zira Obama, göreve başlamasından 3 ay sonra Türkiyeye resmi ziyarette bulundu. İkincisi, ABD başkanı olarak Obamanın, nüfusunun çoğunluğu Müslüman olan ülkelere mesajlarını iletmeye çalıştığı ülke olarak da Türkiye seçildi. Bu iki basit ama anlamlı kriter, yeni dönemde de Türkiyenin, ABD planlarında merkezi yer işgal edeceğine dönük algıyı pekiştirdiği gibi, hedefte hangi coğrafyanın olduğunu ve bu projenin neden Yeni Osmanlıcılık olarak makyajlandığını anlamamızı kolaylaştırıyor.
Her şeyden önce şunu tekrar ifade edelim: Türkiye, hâlâ ABD raporlarında dünyada en yüksek Amerikan karşıtlığının bulunduğu ülke olarak geçiyor. Bu oran, 2007 yılında yüzde 91di. Dahası, Türkiyede her 100 kişiden 70i ABDyi düşman olarak görüyor (PEW Global Attitudes Project). Hal böyle olunca, sabahtan akşama kadar Obamanın jestlerinin, mimiklerinin, kediyi okşamasının, ezan saatini gözetmesinin, teninin renginin, ailesinin Müslümanlığının ya da adının Hüseyin olmasının öne çıkarılmasını; fazlasıyla bizden biri havasının yaratılmaya çalışılmasını yadırgamamak gerek. Türkiye sermayesi ABD ile kol kola, Amerikan karşıtlığının düşürülmesi için her yolu deniyor. Bu noktada her kesime mavi boncuk dağıtılmasının ardındaysa, ABDnin, yeni dönemde Türkiyede tek bir siyasal söyleme aşırı bağımlı görünmesine yol açan Bush dönemi pozisyonunun yerine ABD merkezli Atlantik ittifakını Türkiyede yeniden partiler üstü bir pozisyona getirmeyi amaçlaması yatıyor. Nitekim bunun işaretlerini Meclis konuşması sırasında verdi ve ülkeyi belirli bir yöne çekmek isteyenler olduğunu bildiğini ifade ederek (burada büyük olasılıkla Avrasyacılar kastediliyor), buna izin verilmeyeceği imasında bulundu. Ayrıca, Tophanede seçilmiş gençlerle yaptığı söyleşide de Türkiyedeki Amerikan karşıtlığından rahatsız olduğunu ifade etti.
Diğer bir etken de, daha önce üzerinde ısrarla durduğumuz bir konu: Afganistan ve Pakistan ya da kısaca AfPak sorunu. ABDnin yeni dönemde cepheyi bu iki ülkeyi merkeze alacak biçimde genişleteceğini ve Iraktan çekilen askerlerini bu bölgeye kaydırmayı planladığını ifade etmiştik. Nitekim bu noktada AKP iktidarından iki talebi var ABDnin. Birincisi, Iraktaki askerlerin ve mühimmatın Türkiye üzerinden geri çekilmesi (ve büyük olasılıkla İncirlikin öneminin daha da artması), ikincisi Türkiyenin Afganistana bu kez muharip kuvvet olarak, yani ABD emperyalizmi adına ölmek üzere asker göndermesi. Bu iki sıkışma noktasında AKPnin kendisinden beklenen yeni rol çerçevesinde tutum aldığının ilk işaretlerini ise Obamanın ziyaretinden önceki günlerde Türkiyede Afganistan ve Pakistan devlet başkanlarının katılımıyla gerçekleştirilen AfPak zirvesiyle almıştık. Yeni Osmanlıcı dış politikanın mimarlarından olan ve Başbakan Erdoğanın dış politika başdanışmanlığı görevini yürüten Ahmet Davutoğlu, bu dönemde nasıl bir yol haritası izleneceğinin ilk işaretlerini geçtiğimiz ay Washingtonda vermişti aslında: Obama yönetiminin öncelikleriyle Türkiyenin potansiyeli örtüşüyor.2
Peki AKP eliyle ABD emperyalizminin hizmetine verilecek bu potansiyeller ya da öncelikler neler? Ve de Türkiye, ABD için neden bu kadar önemli? Bu sorunun yanıtını, şimdi Obamanın AfPak sorumlusu olan, ama esasta ABDnin Soğuk Savaş sonrasında Türkiye politikalarının baş mimarı olarak ifade edebileceğimiz Holbrooketan alabiliriz. Holbrooke, Mart 1995te Kongrede Dış İlişkiler Komitesinin önünde Türkiyenin önemini vurgularken, bu ülkenin Avrasya Kıtasında ABD için önemli olan hemen her konunun kavşağında durduğunu ileri sürmüştü. Dönemin Türkiye Büyükelçisi Morton Abramowitzin sözleriyle bu cümle, bundan sonra artık fiilen Türk-ABD bağlarının savunucularının bir kampanya sloganı haline gelecekti.3 Holbrooke, 1999da bu stratejinin devamlılığını Yasemin Çongara şu sözlerle ifade ediyordu: Biz (Marc Grossman ve Holbrooke) yeni görevimize başladıktan kısa bir süre sonra oturduk ve Soğuk Savaş sonrası dönemde Türkiyenin bizim için ne anlam ifade ettiğini tartıştık. Beyaz Saray ve Pentagon tarafından tamamen desteklenen yeni bir konsept geliştirdik. Buna göre Türkiye, Batı için cephe ülkeydi ve bu anlamda Soğuk Savaş döneminde Almanyanın gördüğü rolü üstleniyordu.4
Obamanın da Türkiye temaslarında ısrarla bu yeni konsept içinde kalarak konuştuğunu gördük. Bu aslında, tam da Obamanın Avrasyadan Sorumlu yeni Dışişleri Bakan Yardımcısı Philip Gordonun, Ömer Taşpınarla birlikte kaleme aldıkları Türkiyeyi Kazanmak: Türkiye Batı İçin Neden Vazgeçilmez? başlıklı raporun Yeni Osmanlıcı bir çerçeveden geliştirerek sürdürdüğü pozisyondu. Yani gerileyen ABD adına kriz bölgelerinde elçilik görevi. Dolayısıyla bu dönemde Türkiyede, hem AB seçeneğinin geri plana düşmesi hem de Avrasyacı seçeneğin tasfiye edilmesi bağlamında Yeni Osmanlıcı, AKPye de seçmenlere dış politikada inisiyatif alıyor olduğu izlenimi verme ve gerçekleştirilen büyük çaplı ihalelerle Türkiye sermayesine, krizin daralttığı iç pazarın acılarını yeni pazarlar kazandırarak alt-emperyal bir zeminde dindirme imkanları sunacak bir yönelim olacağına dönük tespitlerimizi daha da pekiştirdi Obamanın ziyareti.
Bunu büyük ölçüde kanıtlayan mesele ise Obamanın ifade ettiği model ortaklık konsepti. Bu kavram, önümüzdeki günlerde çok tartışılacak elbette. Ama kavramın içeriğinin Obama tarafından gayet açık biçimde ortaya serildiğini ifade etmek gerek. Obama, Meclis konuşması sırasında bu yeni konsepti şöyle ifade etti: Bu modelde baskın olarak Hristiyan olan bir ulusla, çoğunluğu Müslüman olan Batılı bir ulus bir araya gelecektir. Obamanın Türkiyenin laik-demokratik yapısına vurgu yaptığı masalları söylenedursun, bu sözler Bush döneminde Türkiyeye biçilen modelin aynen yerinde durduğunun açık bir kanıtı. Obama, bu haliyle ortaklığın 21. yüzyılın model ortaklığı olduğunu ifade ediyor aynı zamanda. Yani, gerileyen ABDnin kriz bölgelerinde müdahale gücü olmayı içine sindirmek adına yeni model ortaklık.
Kaldı ki bu modelde Türkiyenin pozisyonunu sadece Obama böyle seslendirmiyor. 21. yüzyıl için ABDnin Türkiyeye dönük devlet politikası bu. Zira ABD Ulusal İstihbarat Konseyinin 2025 öngörülerini (bu ifadeyi planları olarak da algılayabilirsiniz) ortaya koyduğu Küresel Trendler 2025: Dönüşen Bir Dünya başlıklı rapor da, aslında 21. yüzyılın ABDye bağımlı kılınmış model ortaklığının Türkiyeye nasıl bir rol biçtiğini açıklıkla ortaya koyuyor: Ortadoğuda, Batı modelinin bir parçası olarak düşünülen laiklik, İslamcı partilerin güçlenmesi ve muhtemelen iktidar olmasıyla giderek gözden düşecek. Bugünün Türkiyesinde olduğu gibi, hem artan oranda İslamileşme hem de ekonomik büyümeye ve modernleşmeye eşzamanlı olarak vurgu yapıldığını göreceğiz Önümüzdeki 15 yılda Türkiyenin izleyeceği en muhtemel yol, İslami eğilimlerle milliyetçi eğilimlerin karışımı olacak, bu da Ortadoğunun hızla modernleşen diğer ülkelerine bir model teşkil edebilir.5
Obama geldi; Türk-İslam Sentezi bitiyor, Türkiye demokratikleşiyor, laiklik ve demokrasiye ABD sahip çıkıyor, artık ABD Türkiyeyi ılımlı İslam modeli olarak yansıtmıyor, Kürt sorunu çözülüyor mu demiştiniz? Yeni Osmanlı projesine hoş geldiniz!
Bitirirken; bu projeyi anlamak için TRTde salı akşamları yayınlanmaya başlanan Ayrılık adlı Yeni Osmanlıcı diziyi izlemenizi özellikle tavsiye ederim. İzleyince, nasıl bir Türkiye-dünya tahayyülleri olduğunu ve Türkiyeye ABD adına nasıl bir jeopolitik rol biçildiğini bir kere daha anlamak mümkün oluyor.
Dipnotlar
1 ABDnin yeni dönemde Afganistan-Pakistan için geliştirdiği stratejinin kısa adı.
2 Davutoğlu: Obama ile Önceliklerimiz Paralel, 20 Mart 2009, http://www.ntvmsnbc.com/id/24948554/
3 Morton Abramowitz, Türkiyenin Dönüşümü ve Amerikan Politikası, Liberte Yayınları, Ankara: 2001, s.331
4 Yasemin Çongar, The State of Turkish-American Dialogue, Private View, Sayı: 3, İlkbahar 1999, s.40-41
5 Raporun tam metnine, http://www.dni.gov/nic/NIC_2025_project.html adresinden ulaşmak mümkün. Alıntılar, s.14 ve s.36
DENİZ YILDIRIM - Eğitim Sen Uluslararası İlişkiler Uzmanı