12 Nisan 2009 00:00
MİNERVANIN BAYKUŞU
1993 yılında, Yugoslavyanın etnik sınırlarının parçalandığı sıralarda ünlü makalesini yazan Huntingtonın, orada ileri sürdüğü Medeniyetler Çatışması tezi başlangıçta o kadar ilgi görmemişti.
1993 yılında, Yugoslavyanın etnik sınırlarının parçalandığı sıralarda ünlü makalesini yazan Huntingtonın, orada ileri sürdüğü Medeniyetler Çatışması tezi başlangıçta o kadar ilgi görmemişti. Çünkü dünyanın her yerinden sürekli göç alan ABD ve Avrupa ülkeleri, çok kültürlü toplumlar olmakla övünüyorlardı henüz. Tezin bir doktrin haline gelmesi ABDde 9/11 teröründen sonra oldu. Bundan sonrası ise malum. Dünyanın mevcut sınırlarını yeterli görmeyen Bush ve Neoconları yeniden paylaşılması icap eden yer küreyi, en azından zihinlerinde, olabildiğince ayrıntılı sınırlar çizerek parsellediler ve neredeyse bir ızgara haline getirdiler. Sınırlar çatışma potansiyeli taşıyan etnik, dini ve kültürel kimlikleri birbirinden ayırıyordu. Dünya, Huntingtonın zihniyetini taşıyanlarca, birbirleriyle çatışma potansiyeli taşıyan, irili ufaklı, dışa kapalı gettolara bölündü bir nevi... ABD, siyaseti de bu kimlikler üzerinden ve kimliklere göre yapmaya başladı. Her bölgede kendi istekleri doğrultusunda davranıp şer kaynağı ilan ettiği kimlik sahiplerine düşmanlık besleyecek yandaş gruplar buluyordu ABD. Ve medeniyetleri birbirine karşı kışkırtmayı hiç ihmal etmedi. Öyle ki ABD, işini Irakta en çok kolaylaştıracak olanın mezhep çatışmaları olduğuna da inanmıştı.
Evdeki hesaplar çarşıya uymadı pek. Batıda hükümetlerin islamafobisine o ülkelerin beyaz yurttaşları ikna olmadı hiç, Ortadoğunun farklı mezhep ve etnik kimlikleri arasında gelişen ABD öfkesi de halkların birbirlerine yönelik kışkırtılmış nefretini bastırdı. Yüzyılın ilk on yılını ABDyle girilmiş çatışma belirledi.
Ve nihayet Obama, Türkiyede dört dinin temsilcileriyle birlikte kısa bir toplantı yaptı. Cami gezdi, namaz dedi, ılımlı İslam değil laik Türkiye Cumhuriyeti dedi ve gitti. İstanbulun iki kıtanın birbirinden ayrıldığı değil birleştiği yer olduğunu keşfetti. Ondan sonrasını gördük; Obama Ol dedi ve oldu; hem coğrafya hem de farklı kimliklere sahip topluluklar, Obama öyle istedi diye önce birbirini sonra da Obamayı sevdi!
ABDnin, ona duyulan nefretin yüzde doksanı aştığı bir ülkede Obama nezdinde kendini sevdirme çabasının karşılığını almanın farklı kimliklerin bir araya gelmesine verilen izne bağlı olduğunu düşünmesi hazindir elbette. Ama gelinen noktada makuldür de; çünkü ABD her dini, her kültürü, her etnik kimliği onunla istediği gibi işlem yapabileceğini sandığı bir veri olarak görür. Kapıda, istediği kimliğe geç, istediğine dur, istediğine şurada bekle diyen bir gardiyan gibi davranabilir. İsterse Obamanın Ayasofyanın kapısında gördüğü kediye yaptığı gibi istediğinin başını okşayabileceğini; okşadığı kişinin de kendisini seveceğini varsayabilir. Esas olan, onun sevgisi ve nefretidir besbelli.
Obama rüzgar gibi geldi gitti.
Okşayışlarının büyüleyici etkisi geçerse Obamanın Bushunkinden farklı bir üslup kullanmadığını anlayabileceğiz kısa zamanda. O da Bush gibi kimlik siyaseti yapmaya devam ediyor. Medeniyet sınırlarına ayrılmış bir dünyayı veri kabul etmeye; o kimliklere hitap etmeye devam ediyor. Çatışmaların biteceğine dair ferahlatıcı bir müjde verir gibi o kimliklerle bir derdi olmadığını söylüyor, fakat şimdiye kadar kimlik politikaları yüzünden çekilmiş acılar bir okşamayla unutulabilecek mi? Tek bir etnik, dinsel ve kültürel kimliği olmayan Obamanın melezliği, Huntingtonın esnemez sınırlarını ortadan kaldırabilecek mi? Obama öyle sanıyor olmalı.
Fakat Obamanın söylediklerine bakılarak onun kim olduğu anlaşılamaz diyor Chomsky; Obamanın üç aylık eylemine bakmak gerekiyor bu durumda. G-20 toplantısından çıkan Afganistana yeni birlikler gönderme kararına, Pakistandan huzursuzluk duymasına, İran ve Kuzey Korenin verdiği rahatsızlıktan söz etmeye devam etmesine, kriz ile ilgili alınan önlemlerin mahiyetine bakılırsa, Chomsky yerden göğe haklı. Sözleri değil, Obamanın gönderdiği askerler belirleyecek dünyanın gidişatını.
ABDnin esasen eski tas eski hamam olmaya devam edeceği o kadar belli ki. Obamanın sevecenliği bu yüzden çok tehlikeli, çok korkutucu.
İnsanın, sevme bizi Obama diyesi geliyor; ya da sevgin kaç para?
NURAYSANCAR