13 Nisan 2009 00:00
BAYKUŞ
Yazı yazmak için zaman bulmak gittikçe daha zor olmaya başladı. Uzun zamandır hafta sonlarını evimde geçiremediğimden, yazılarımı da yazamadım. Yazmak keyifli, ama bir o kadar da zor bir uğraş.
Yazı yazmak için zaman bulmak gittikçe daha zor olmaya başladı. Uzun zamandır hafta sonlarını evimde geçiremediğimden, yazılarımı da yazamadım. Yazmak keyifli, ama bir o kadar da zor bir uğraş. Sözcükleri seçmek, cümleleri kurmak ve bir yazıyı inşa etmek özen istiyor. Amatörce de olsa, bu işi büyük bir hata yapmadan yerine getirmeyi, yazılarımı okuyanlara saygımın gereği, önemli bir sorumluluk olarak algılıyorum. Hastalarım için hissettiğim sorumluluğa benziyor bir yanıyla. Öncelikle onlara zarar vermemeye, tıp bilimi olanakları içinde yararlı olmaya özen gösterdiğim gibi yazılarımda da okurlarım için aynı sorumluluğu taşıyorum. Düzenli yazamasam da, özenli yazmak için çaba sarf ediyorum.
Bu girişi yapma nedenlerimden biri düzenli yazamamaktan duyduğum sıkıntı olsa da, tek neden bu değil. Köşesinden katıldığım basın yayın etkinliklerinde tanık olduğum bir özensizliği tartışmak istiyorum sizlerle.
Birgün gazetesinde 3 Mart günü bir haber yer aldı. Haber şöyle: Adli Tıp Kurumu Başkanlığına İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi Adli Tıp Anabilim Dalı Üyesi Doç. Dr. Cengiz Haluk İncenin atanacağı iddia edildi. 12 Ağustos 1966 doğumlu İncenin doktora tezinin İş Kazaları ve Meslek hastalıkları Sonucunda Ortaya Çıkan Meslekte Kazanma Gücü Azalma Oranlarının Hesaplanma Yöntemlerinin Farklı Sosyal Güvence Kurumlarına Göre Araştırılması ve Standardizasyonu başlıklı konu olduğu öğrenildi. Adli Tıp Kurumu Başkanlığına getirilecek olan Doç. Dr. Cengiz Haluk İncenin danışmanlığını ise yine aynı kurumda bulunan insan hakları, işkence, kadın hakları, aile içi şiddet gibi konularında açıklamalarıyla tanınan Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı olduğu belirlendi.
Adımın geçtiği cümledeki düşüklüğü, danışmanlığını-olduğu içindeki eylem uyumsuzluğunu bir yana bırakarak, bilgi içeriğini irdelemek istiyorum. Haluk İnce, aynı anabilim dalında çalıştığım bir öğretim üyesi. Uzmanlık eğitimi sonunda hazırladığı uzmanlık tezinin danışmanlığını yapmıştım. Tam 15 yıl önce. YÖKün internet sitesinde, tezler ile ilgili sayfada tez danışmanı olarak benim adım yer alıyor. Konuyu bilen biri olarak, tez konusunun da yer aldığı haberi okuyunca, bu danışman olma durumunun tezinden yola çıkılarak tarif edildiğini anlasam da, konuya aşina olmayanlar için hemen şimdi danışmanlık yapacağım gibi bir tablonun ortaya çıktığını söylemek yanlış olmayacaktır. Olmadığını da 10 Nisan tarihli ANKA ajansı kaynaklı haberlerde gördük. Bir vahim yanlışı daha düzeltip, 10 Nisana geçeceğim. Alıntıladığım haberin son cümlesindeki bazı konuların sahibi olarak gösterilmeme yol açan konular-ında açıklamalarıyla ifadesindeki düşüklüğü de kenara koyarak, içeriğe dönüyorum. İnsan hakları, işkence, kadın hakları ve aile içi şiddet konularında açıklama yaptığımı söylemek neredeyse 30 yılı bulan hekimlik yaşamımda yaptığım tüm bilimsel çalışmaları ve araştırmaları değersizleştirmek demektir. Anılan konularda yalnız açıklamalar ile tanındığımın söylenmesi, bu açıklamaların bir dayanaktan yoksun olduğu izlenimi vermektedir. Bu haber hem toplumu yanlış bilgilendirmekte, hem de haberde yer alan kişiler için olumsuzluklar içermektedir.
Haber çözümlendiğinde ortaya çıkan bu yanlışlıklar, sonrasında da neredeyse tüm basın yayın organlarında aynı yanlışın yinelenmesi ile sürdü. Bu haberden yararlanıldığı hemen anlaşılan yeni bir haber ANKA ajansı tarafından dağıtıldı. Haberi görünce ajansa ulaşıp düzeltme yapma gereksinimi duydum. Gazetelerin bir kısmı düzeltmeyi de içeren, bir kısmı ise yanlışı yineleyen haberi yayınladılar. Düzeltmenin de pek başarılı olamadığını gördüm. Cümle düşüklükleri ve özensizlik üzücüydü. Bunların arasında iki olumluluk beni sevindirdi. Yazılarımı sizlerle paylaşmamı sağlayan gazetemizde bu yanlışlıklar yer almadı. Arkadaşlarımız beni aradılar ve bilginin yanlış olduğunu onlarla paylaşabildim. İkinci olumlu yaklaşım ise Hürriyet gazetesinin Ankara bürosundan, Oya Hanımdan geldi. Beni arayarak, bu haberin gerçekliği konusunda kuşku duyduklarını ve aslı olup olmadığını öğrenmek istediklerini belirtti bir gazeteci özeni ile. Anlattığımda ise haberi çekeceklerini belirtti ve yalnız atama haberine yer verildiğini sevinerek gördüm.
Aslında bu yanlış haberin satır aralarında pek çok ayrıntı gizli olduğunu da söylemek gerek. İşkence konusundaki araştırmaların açıklama denerek değersizleştirilmesine hizmet etmek bunlardan yalnızca birisi. Basın emekçileri zor koşullarda çalışıyorlar. Ancak bu zor koşulların özensizliği meşrulaştırmayacağını da bilmeleri gerekir. Hekimlerin de çalışma koşulları hayli zor olmasına rağmen özensizliklerinin hiçbir zaman kabul görmemesi gibi
ŞEBNEM KORUR FİNCANCI