14 Nisan 2009 00:00
DÖNÜŞÜM
Geçen hafta bu köşeden Almanyada krizin işçi ve emekçilerin yaşamlarına etkileri üzerine birkaç örnek vererek değinmiştik.
Geçen hafta bu köşeden Almanyada krizin işçi ve emekçilerin yaşamlarına etkileri üzerine birkaç örnek vererek değinmiştik. Bu hafta ise sendikaların genel tutumuna değinmek istiyoruz.
Bankalar için hazırlanan 500 milyar avroluk kurtarma paketini (diğer önlemler ve konjonktür paketleriyle bu meblağ 820 milyar avro hacmindedir) bankerlerin üzerine gerilen şemsiye olarak değerlendiren Alman Sendikalar Birliği (DGB) ve üye sendikaları, İşçilere de şemsiye açılmalı başlığı altında çalışma sürdürüyorlar. Ancak işçilere de şemsiye açılsın talebinin içeriği ise çok farklı. Hiçbir sendika işçi ve emekçilerin alım gücü yükseltilsin, işçilerden kesilen ücret vergisi düşürülsün vb. talepleri gündeme getirmiyorlar!
İşçilere de şemsiye açılsın deniliyor ama somut olarak şirketlere düşük faizli kredi, kredi teminatı, iflasın eşiğinde olan (GM/Opel, Schaeffler/Continental vb.) şirketlere devletin ortak olması talep ediliyor. Yani şirketlerin kurtarılması üzerinden işçilerin işyerlerinin kurtarılabileceği propagandası yapılıyor.
Yine aynı sendikalar krize bağlı olarak üretimin düşmesi nedeniyle kısa çalışma yasasının değiştirilmesine destek vermişlerdi. Artık işverenler işçileri 6 ay değil tam 18 ay boyunca kısa çalışmaya çıkartıp, işçilerin işsizlik sigortasından aldıkları kısa çalışma parasıyla, son aldıkları ücretten yüzde 33-37 daha az ücretle geçinmeye mahkum edebiliyorlar. IG Metall içinde bazı kesimler sosyal demokrat partiyle birlikte bu sürenin 24 aya çıkartılmasından yanalar.
Yine aynı çevreler bir adım daha ileri giderek, işverenlerle birlikte, kısa çalışma uygulaması bittikten sonra gündeme gelecek olan çıkışların önüne geçmek için, işverenlerin, işçileri işten çıkarmak yerine geçiş işletmeleri kurarak işten çıkarmak istediklerini buraya devretmelerini öneriyorlar. Burada işçilere 24 aya kadar süren mesleki kurslar verilebileceğini ileri sürenler, işçiler böylece işsizlikten kurtulmuş olacaklar ve ekonomi düzeldiğinde yeniden eski işletmelerinde çalışabilecekler diyorlar.
Kısacası işçilerin 48 aya kadar üretimden uzak tutulmalarının planları yapılıyor. Krizin ne kadar derinleşeceği, bu tür önlemlerin gerçekten yaygın olarak kullanılıp kullanılmayacağını önümüzdeki süreçte göreceğiz. Ama bundan bağımsız olarak görülmesi gereken şey, Alman sermayesi sendikaların işbirlikçi kesimleriyle birlikte şimdiden, daha uzun süreceği tahmin edilen, krize bu vb. çözüm önerileri üretmeye çalışıyor olmalarıdır!
Bütün sendikalar aylar önce krize karşı alınması gereken önlemler gibi başlıklar altında ekonomiyi canlandırmak için çok sayıda program sundular. Her ne kadar sunumlar yapılırken, krizin yükünün işçileri sırtına yıkılmasına izin vermeyeceğiz denilse de bu programların içinde gerçek anlamda işçilerin lehine olan ve krizin faturasının sermayenin ödemesi yönünde hiçbir şey bulunmuyor! En bayağı Keynesçi öneriler yeniden keşfedilerek çözüm olarak sunuluyor!
Aynı zamanda binlerce fabrikada işçilerin ücretlerinin dondurulmasına ve düşürülmesine, çalışma sürelerinin ücret karşılığı olmadan uzatılmasına, kriz gerekçe gösterilip, yapacak başka bir şey yok denilerek destek veriliyor! Alman Sendikalar Birliğine hakim olan sosyal demokrat bürokrat kesim, bu kriz döneminde de, geçmişte birçok kez oynadığı uğursuz rolü sermayenin yanında yer alarak bir kez daha oynuyor.
Kriz dönemlerinde birçok şeyin altüst olduğu, hiç beklenmedik yerden farklı şeylerin çıktığı bilinen bir gerçek. Bugün çok cılız olsa da Almanyadaki sendikaların tabanında bir kıpırdanış var. Bu kıpırdanışın somut güce dönüşmesinin olanakları dünden çok daha fazla, yeter ki sınıfın ileri güçleri bunu gerektiği gibi değerlendirebilsin.
SERDAR DERVENTLİ