21 Mart 2009 00:00

Küresel kriz ve işsizlik

Sermaye yeniden üretilirken her zaman eskiden çalıştırdığı işçiden daha fazlasını kendisinden uzaklaştırmak zorunda kalır.

Paylaş

Kriz ve işsizlik, doğal ve artık kanıksanır bir ilişki olarak kitlelere müthiş bir propaganda ile boca ediliyor.
İki önermeyle başlayalım isterseniz: Birincisi krizler gökten zembille inmez. Yani, yaygın olarak dillendirildiği biçimiyle sermaye sınıfının istemi dışında başka bir zamanda ve mekanda imal edilip bu garibanların (burjuvazinin) üzerine salınmamıştır. Sermaye, krizin mağduru değil, yaratıcısıdır. İkincisi, kapitalist sistemde işsizlik kaçınılmazdır. Kriz zamanlarında bu daha göze batar hal aldığı için böylesine dillendirilir. Kapitalist üretim, işsizliği üretmeden var olamaz. Birikim sırasında meydana gelen ek sermaye, büyüklüğü ile orantılı olarak her zaman daha az emekçiyi kendisine çeker, yani istihdam yaratır. Aynı şekilde eski sermaye yeniden üretilirken her zaman eskiden çalıştırdığı işçiden daha fazlasını kendisinden uzaklaştırmak zorunda kalır. Bunu yapmazsa kâr oranları ciddi biçimde düşer; tıpkı şimdi olduğu gibi... Yani işçi çıkarmak, sermayenin yeniden üretimi ve düşen kâr oranlarının yeniden artan bir düzeneğe sokulması için zorunludur. Devresel krizler ve işsizlik, sermayenin yeniden üretim döngüsünün sürekliliğinin iki taraflı sigortasıdır. Sistemin patlamaması için gereklidir. Ama bugünlerde işsizlik sorunu, sanki bugüne kadar herkes iş sahibi imiş de birdenbire krizle birlikte işten çıkarmalar başlamış gibi servis edilmektedir.
Marx’ın üstüne basa basa vurguladığı gibi emekçi nüfus, kendi yarattığı sermaye birikimi ile birlikte kendisini nispi ölçüde fazlalık haline getiren araçları da üretmiş olur. Yani kapitalist birikim, bizim işsizlik dediğimiz emekçi artı-nüfusu sürekli üretir. Hatta bu artı nüfus, birikimin kaldıracı ve üretim biçiminin varlık koşuludur. Bu işsizler ordusu, tıpkı şimdi de yaşandığı gibi sadece kriz dönemlerinde değil, büyüme dönemlerinde de faal çalışanları baskı altında tutar ve taleplerini dizginler.
Üstelik hem büyüme dönemlerinde hem de bugün olduğu gibi kriz dönemlerinde burjuvazi, sınıf mücadelesinin gereği olarak ideolojik saldırıyı biteviye sürdürür. Öncelikle sömürü yapısı, sınıf mücadelesini içe döndürme, yerel ve parçalı yapma eğilimine girer. Bunun en kolay yolu da, sendikal mücadeleyi yozlaştırıp parçalamaktır. Türkiye’nin en büyük sendikalarından bir tanesinin sendikal mücadele dışında her türlü işle uğraşan popüler liderinin Ergenekon davasından yargılanması, bir zamanlar DİSK genel başkanlığı yapmış olan Rıdvan Budak’ın televizyon ekranlarından “tekstil işverenlerinin de zor durumda ve sıkışık olduklarını” beyan etmesi gibi. Bunlar, işçi sınıfının kendi içindeki ihanet örnekleridir. Bundan daha önemlisi, sermaye kendi organik aydınları aracılığıyla işsizliği tersyüz edilmiş bir gerçeklik olarak yeniden üretir. Koç Üniversitesi Psikoloji Bölümü profesörü, bir televizyon kanalında işten atılmalar sonrası geride kalanların kuruma zarar verme olasılığını dile getirerek işverenleri uyarırken, işten atılanlara nasıl davranılacağı konusunda da önemli tavsiyelerde bulunuyor: unuttur ve umut dağıt!..
Sonuç olarak kriz ve işsizlik konusunda, gerçekmiş gibi bizlere sunulan, cehaletin bilinçli olarak yeniden üretiminden başka bir şey değildir. Çünkü burjuvaziyi mutlu ve rahat ettirebilmek için ahalinin büyük bir kısmı, yoksul olduğu kadar cahil olmalıdır. Çünkü burjuvazinin mutluluğu ve refahı, çalışan yoksulların ve işsizlerin bilgisinin, kendi işgüçlerinin sınırları içinde tutulmasını ve asla görülebilen şeyler konusunda onların dürtülerinin ötesine geçmemesini gerektirir.
DOÇ. DR. ATİLLA GÜNEY - MERSİN ÜNİVERSİTESİ KAMU YÖNETİMİ BÖLÜMÜ
ÖNCEKİ HABER

Kriz ve Fırsat

SONRAKİ HABER

yerel seçimler sonrası

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...