15 Nisan 2009 00:00
GERÇEK
Hükümetin, son bir ay içinde, yıllardır sürüncemede bıraktığı 2821-2822 sayılı yaslarla ilgi değişiklikleri gündeme getirmesinin nedeni belli oldu.
Hükümetin, son bir ay içinde, yıllardır sürüncemede bıraktığı 2821-2822 sayılı yaslarla ilgi değişiklikleri gündeme getirmesinin nedeni belli oldu.
Bu yasa tasarısı, tamamen patronların istekleri ve ABnin Türkiyede sendikal haklarda bir ilerleme var, Avrupa standartlarına yaklaşıyorlar diyeceği bir makyajla; sendikal reformu gerçekleştirmek istiyorlar. Yasa taslağının böyle geçirilmesine karşı çıkan Türk-İş daha önce ek bir öneride bulunmuş, bakanlık da bu önerilerin dikkate alınacağına dair söz vermişti. Daha doğrusu Türk-İş böyle söylüyor. Ama şimdi bakanlık bu sözünü de bir yana bırakarak, Meclis raflarında yaklaşık iki yıldır bekletilen, 12 Eylül cuntasını sendika yasalarının (TİS ve Grev ve Lokavt Yasası ile Sendikalar Yasasını) makyajlanmış halini, sendikal alanda reform olarak Meclisten geçirmek için hamle yapmış bulunuyor. Hükümetin bu taslağı 1 Mayıstan önce Meclisten geçirmek için bahanesi ise 1 Mayısı bir an önce Emek ve Dayanışma Bayramı ilan etmek. Doğrusu bu, AKP Hükümetinin 1 Mayıs aşkı insanın gözlerini yaşartıyor. Oysa hükümet; sendikal düzenlemeleri Meclisten geçirerek, hem patronlar ve ABden aferin almak, hem de işçilerin karşısına geçip; Bakın yıllardır inkar edilen işçi bayramını da AKP Hükümeti olarak biz yasallaştırdık diye emek güçlerinin gönlünü kazanmayı da amaçlamaktadır. Hani sendika yasalarındaki değişiklikten hoşlanmayanlar için bile 1 Mayısın bayram ve tatil ilan edilmesi bir teselli olur diye uğraşmaktadır hükümet!
Türk-İş hükümetin bu girişimine tepki göstermekte; Türk-İşin önerdiği değişikliklerin dikkate alınarak tasarının yeniden hazırlanmasını istemektedir.
Türk-İşin önerilerinin de elbette eleştirilecek pek çok yönü vardır. Ama burada sınıflar mücadelesinin yasaları bir kez daha sendikacılarımızın kafalarını en sert kayalara vurmaları için hükmünü icra etmektedir.
Şöyle ki; eğer işçiler lehine bir yasa çıkacaksa; önce işçiler yasalaştırılması istenen hakkı fiilen kazanmalı; bu hakkın arkasında sınıfın güçlerini birleştirmelidir. Ki; sermaye, onun Meclisi bu hakkı yasalara geçirerek denetim altına almak istesin! Aksi; yani işçiler bir hakkı fiilen kullanamazken, patronların bir hakkı; Size çok lazım. Bu yasal dayanak olmadan çok mağdur oluyorsunuz diye yasalara geçirdiği hiç görülmemiştir.
Bugün süreç tersine işlemektedir ve sermaye işçilerden 40-50 yıllık yasal haklarını bile bir bir geri almak için dümenler çevirirken işçilerin lehine bir takım hakları yasalaşmak için uğraştığına çocuklar bile inanmaz.
Ama sendikacılarımızın büyük çoğunluğu sınıflar mücadelesinin ne kendisiyle ne de yasalarıyla ilgilenmedikleri için bu tarihsel ve sınıfsal gerçeği bir türlü görmedikleri için, sermayeni iyi niyeti konusunda aşırı iyimserlik içindedirler. Onun için de; hükümet ve patron temsilcileri; Siz de bir el atın da şu sendika yasalarını değiştirip iyileştirelim deyince; Bunlar neden böyle diyor; ben bunlarla pazarlığa oturunca onları alt edecek işçi gücünü arkama aldım mı? gibi sorulara yanıt vermeyi hiç düşünmeden; yeldir yepelek yollara düşmektedirler.
Bu her zaman böyle olmakta; her seferinde patronlar ve hükümet; yok bilim kuruluydu, yok üçlü kuruldu, yok Meclis iradesiydi derken her seferinde sendikacıları ketenpereye getirmektedir.
Şimdi de olan budur.
Ve 1 Mayısa doğru giderken; sendikalar artık; alandı, sendikal rekabetti, farklı görüştü,... gibi her tür kaygıyı bir yana bırakıp; tüm güçleriyle; sendikalı ve sendikasız işçileriyle, işçisiyle, kamu emekçisiyle, tüm güçleriyle hükümetin ve patronların karşısına dikilmelidir. Bu aynı zamanda 1 Mayısı kutlamayı hak etmek için de koşuldur artık.
En temel hakları konusunda bile hükümet, sendikaları ve sınıfın ne dediğini umursamaz davranırken sadece yakınan ve sitem eden sendikacıların 1 Mayısta ne yapacağını ne diyeceğinin ne kıymeti olabilir!
İ. Sabri Durmaz