16 Nisan 2009 00:00

SİLOPİ’NİN KUYULARI 4

Zorunlu göç, yerleşim alanlarının yakılıp yıkılması, yoksulluk, bilinçli olarak geri bırakılmışlık; işkence, faili meçhul, gözaltında kayıp, ölüm…

Paylaş

Zorunlu göç, yerleşim alanlarının yakılıp yıkılması, yoksulluk, bilinçli olarak geri bırakılmışlık; işkence, faili meçhul, gözaltında kayıp, ölüm…
Bu trajedinin altında en çok ezilenler, her bölge ilinde olduğu gibi Silopi’de de kadınlar oldu.
Konuştuğumuz kadınlar, HADEP’in ve bugün DTP’nin bölgede örgütlenmesi ve 1990’larda artan baskılara karşı mücadele ile kadının konumunun da değişmeye başladığını söylüyorlar.
Ancak feodal uygulamalar bitmiş değil. 4 eşi ve 33 çocuğu olan bir babayla karşılaştık mesela. “Severek mi evlendin” sorumuza; “Yok, babam verdi” diyen genç kızlar da az değildi. Silopi Belediye Meclis Üyesi Leyla Tokay, kendini yetiştirmiş kadın örneği için ideal. Sadece ilkokul birinci sınıfa gidebilmiş ama kendini eğitmiş: “Silopi’ye geldiğimizde ailem beni göndermek istedi okula, ama herkes tarafından tepki gördük. ‘Bir kız nasıl okur, kötü yola düşer’ dediler. Ama sonra ailem pişman oldu, ‘Keşke gönderseydik’ dediler. Ben kendi çabamla Türkçe okuma-yazma öğrendim. Dışarıdan okudum, diplomamı aldım. Ama herkes o kadar yapamadı. Bazıları bekliyorlardı; evlenecekler, çocuk sahibi olacaklar. Önceden böyleydi. Susmak kutsal görevimizdi. Ama kızlar daha çok okuyorlar. Kendi ayakları üzerinde duruyorlar. Ben evimden özgür çıkabiliyorum. Ailem bana destek veriyor.”
‘İŞKENCE GÖRMEYEN EV YOKTUR’
Tokay, kadınların, ailelerin savaştan nasıl etkilendiklerini de ekliyor: “Bu bölgede işkence görmeyen, baskı görmeyen hiçbir aile yok. ‘90’lı yıllarda bizim eve gece yarısı ya da sabah baskın yapılıyordu. Bizden beterleri vardı. Bazı ailelerin çocukları delirdi. Benim ailemde faili meçhul kurbanı olmasa da o acılara ortak olmuşuz. O insanların çocukları ‘Acaba bir gün babamız gelebilir mi?’ diyor. Ne sağlarını ne ölülerini görmedik çünkü. Kemikler bulunacak mı, yoksa hâlâ tutsak mı?’ diye bir heyecan var.”
Bir başka Belediye Meclis Üyesi de Fatma Gündüz. O da okuldan çok acılardan öğrenmiş. 1990’lı yıllarda 7 yıl hapis yattıktan sonra yine peşine Özel Timler takılan babası, önce bir sığınakta yaşamaya başlamış. Ancak sadece 2 yıl dayanabilmiş, o sığınakta öldürmüş kendini.
İlkokul 6. sınıfa kadar okuyan Fatma, şimdi 6. sınıf eğitimine başladı. Dışarıdan okuyor. O da Silopili kadınların yaşamlarını aktarıyor: “Kadınlar hep eziliyor, hep baskı görüyor. Üç kadın alıyor erkek, hatta 4 kadın alıyor kuma olarak. Bugün biraz azaldı ama fazla değil.”
Berivan genç bir kadın. “Şırnak’ta kadınlar Kürt toplumunu da etkilediler” diye başlıyor söze. DTP’nin çalışkan üyelerinden ama “Kadınlar üzerindeki etkisi yeterli değil” diye devam ediyor: “Ama Şırnaklı kadınlar, yaşadıkları zorlukları, sıkıntıları yenmek için mücadele de ediyor. Kadınlara değer verilmeye başlandı. Şırnaklı kadınlar, erkeklerin baskısından kurtulmak istiyor. Sesini duyurmak istiyor, dillerini rahat konuşmak istiyor. Burada çok eşlilik var. Kadın ne kadar çok çocuk getirse aile o kadar büyük ve güçlü sayılıyor, aşireti o kadar güçlü oluyor. Biz bu artık bitsin istiyoruz. Artık yeter diyoruz. Bunu önlemek için çaba harcayacağız, harcıyoruz.”
‘YA EŞİMİ BIRAKIN YA ÇOCUKLARIMA SİZ BAKIN’
Fatma teyze uzun tespihini sinirli sinirli çeviriyor konuşurken: “Pamuğa giden çocuklarımızı vurdular. Köyümüzü yaktılar. İzin vermediler çobanlarımız köyden çıksın. Çocuklarımız hastaneye gitti ilaç vermediler. Her şeyi getirdiler başımıza. Hiç fabrikamız, işimiz olmadı çalışmak için.”
Meclis Üyesi Leyla Tokay, ricamız üzerine kendisi soru sormaya başlıyor kadınlara. Onun da bir ara gözleri doluyor; 50 yaşlarında bir kadın, kocasını işkenceden nasıl kurtardığını anlatırken: “Eşimi götürdüler. Hiçbir yazı vermediler nerede olduğuna dair. İşkenceden ayakları üzerinde duramıyordu. Sonra hapse atmışlar. Gittik dilekçe verdik. Oğlum perişan olmuştu. İşimiz yoktu. Ya siz benim eşimi bırakırsınız dedim ya da çocuklarıma bakarsınız. Bıraktılar ama sonra yine aldılar. Böyle yapa yapa öldürdüler. Biz ondan haber de almadık daha. Ölüsünü bulamadık. Ben ölü de olsa diri de olsa istedim.”
Kadınların anlattıkları yüreğimizi daraltıyor artık. Bilmek başka duymak başkaymış gerçekten. Hele ki biri eşi işkencedeyken doğum yaptığını ve bir hafta sonra kendisinin de işkenceye alındığını anlatınca, ne diyeceğimizi bilemiyoruz. Daha ne kadar genç halbuki. Giydiği parlak pembe kıyafetlerle “Eşime gözümün önünde copla tecavüz ettiler” cümlesi ne kadar zıt.
Daha çok şeyler anlatıldı. Silopili kadınların, dinleyenlerin bile hafızasında derin yaralar açan bu anılara rağmen ayakta kaldıklarını, hâlâ mücadele ettiklerini görmek güç verdi bize de.
Aklımızın bir köşesine sinen “aman biz şu kadar yıl mücadele verdik de ne oldu” sözleri siliniverdi. Kürt kadınlarının işkenceye, ölüme, göçe inatmışçasına giydikleri bahar rengi capcanlı kıyafetleri, sağlam bakışları ve kararlı sesleri aldı yerini.


‘KUYULAR EN ÇOK KADINLARI ETKİLİYOR’

Kadınlarla konuşurken bir de bakıyoruz ki çoğalmışlar etrafımızda. Herkes benzer şeyleri anlatıyor. Bir kadın, “Köyümüzden kaçmak zorunda kaldık. 10 tane çocuğun sorumluluğu omuzlarımdaydı. Oğlum asker. Aileme sahip çıkmaya çalıştım. Kendi toprağımızı bıraktık geldik buraya, dünyanın derdini çekmeye” diye anlatıyor.
Peri Duman, Ergenekon’a değinerek; “Biz Ergenekon’u gözlerimizle gördük. Kimler hastalandı, kimler kaybedildi. Çünkü biz bunları yaşayan ailelerden biriydik. Biz de sürgün edildik. Açılan kuyular yine Kürt kadınlarını etkiliyor. ‘90’ların başından bu yana ne yaşanmışsa burada Kürt kadınlarını etkiledi. Yüzlerce insanın kafasını kestiler. Yüzlercesini BOTAŞ’a gömdüler. Kürtleri yok edeceklerini söylediler. Ama başaramadılar. Yüzlerce insan BOTAŞ’ta kimliklerinin belirlenmesini bekliyor” diyor. Sonra hükümete sesleniyor: “Tayyip Erdoğan da gelsin gözleriyle görsün diyorum bunu. ‘Bu seçim’ dedi; ‘Kürtleri bitireceğim’. ‘Kürt annelerini bitireceğim’ dedi. Ama o da gözleriyle gördü Kürtlerin ne kadar güçlü olduğunu bugün. İstiyorum ki bir daha anneler ağlamasın. Asker anneleri de gerilla anneleri de... Artık barış istiyoruz. Türk annelerine de çağrı yapıyorum; Kürt anneleriyle el ele versinler, artık yeter!..”

BİZ ZULÜM YAŞADIK

Silopi’de içinde “ölüm” geçmeyen hikaye bulmak imkansız sanki. Başında mavi puşisi, rengarenk kıyafeti aldatmasın; Ayşe teyzenin de hikayesi iç karartıcı. “Biz hastalıktan başka bir şey görmedik. Zulüm yaşadık. Çocuklarımız öldürüldü. Köyümüzü yaktılar. Geldik buraya iş yok. Çocuklarımızı kaybettiler. Çocuklarım 5 sene işkencedeydi” diyor Ayşe teyze.
YARIN: Şırnak Barosu Başkanı Nuşirevan Elçi
Hazırlayanlar: Elif Görgü - Derya Karaçoban
ÖNCEKİ HABER

Toplumun geleceği olan çocukların geleceğini hapislerle karartmayın

SONRAKİ HABER

Mitka, Jimmie, İdris

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa