17 Nisan 2009 00:00
GERÇEK
DİSK, çeşitli sol siyasi çevreleri de yanına alarak, 1 Mayısı Taksimde kutlamakta ısrar etmektedir. KESK, TMMOB ve TTB de DİSKin bu tutumuna destek vereceklerini açıkladılar.
Elbette ki bu durum, geçmiş yıllarda olup bitenlerden hiç ders alınmadığını göstermesi ve Taksime çıkmayı bir araç olmaktan öte amaç haline getiren aşırı idealizme sarılmış olmaları açısından son derece üzüntü vericidir.
Sadece örgüt yöneticileri ve yakın çevreleri değil tüm üyeleri açısından, Taksime çıkmayı emekçi çıkarlarının önüne koyan tutumlarıyla geniş üye tabanları açısından nasıl görüldüklerini düşünmekte midirler?
Dahası, bu konfederasyonlar ve meslek örgütleri, kendi üyelerinden de öte, tüm emekçi sınıfların duygu ve düşüncelerini dikkate alma bakımından kendi durumlarını değerlendirmekte midirler?
Taksim için İstanbulda gerçek bir kitle gösterisi yapmayı; krizin yükü, işsizlik ve yoksulluğa karşı mücadele, sendikal hak talepleri gibi konularda tüm emekçileri aydınlatma ve onların ellerini ve seslerini birleştirme konusunu bir kez daha dile getirmek üzere olduklarının farkında mıdırlar?
1 MAYISIN GÜNCEL ANLAMI
1 Mayısın geçmişi bize gösteriyor ki, 1 Mayısın 125 yıllık tarihi içinde şekillenen değerleri; birincisi işçi sınıfının sömürüsüz ve savaşsız bir dünya idealini sembolize eden evrensel değerlerdir. 1 Mayısın ikinci önemli özelliği ise güncel ve somut olmasıdır. 1 Mayısın güncelliği de; her 1 Mayısın, sınıfın en temel uluslararası ve ulusal acil taleplerinin en genel (en kapsayıcı) olanlarını kapsayarak kutlandığını göstermektedir.
Adından açıkça belli olduğu gibi 1 Mayıs, İşçi Sınıfının Birlik Mücadele ve Dayanışma Günüdür (Bayramıdır) ve tarihi boyunca da sendikalar tarafından kutlanmıştır. Partiler, siyasi çevreler, işçi dostları, sendikaların organizasyonlarına katılmış, onları desteklemişlerdir. Yani bizdeki gibi, Sendikalar gericidir, gereği gibi bir kızıl 1 Mayısı kutlayamaz diye sendikaların bir kenara itilmesi, onun yerine siyasi fraksiyonların 1 Mayıs kutladığı görülmemiştir.
Tabii sendikaların da, sekter bir fraksiyon gibi sembolleri öne çıkaran; sınıfın taleplerini, o anki imkanlarını, bilincini, içinde bulunduğu koşulları görmezden gelerek, kendince öne çıkardığı talepler etrafında bir 1 Mayıs kutlaması da sık görülmemiştir; görüldüğü yerde hoş karşılanmamış, bu tür girişimler uzun boylu da yaşamamıştır.
Hele bugün; kapitalizmin en büyük ve en derin krizinin ortalığı kasıp kavurup, yüz binlerce işçinin sokaklara atılıp, işçi hakları gaspının bütün dünyada hızla yaygınlaştığı, en büyük kapitalist güçlerin amansız bir kapitalist model geliştirmek için bütün mali, siyasi ve askeri güçlerin seferber ettiği bir zamanda; sınıfın ve halkların en geniş birliğini sağlamasının en önemli sorun olduğu bir dönmede, Türkiyenin sendikaları ve emek örgütleri, kutsal sembollerle uğraşıp, alan fetişizmi üstünden emekçileri bölemezler. Bu, aşırı bir Bizantizmdir (*).
Ya da Türkiyede sendikalar, emek örgütleri, işçi sınıfı ve emekçilerin işsizlik, açlık, sendikal haklarının gaspı (sendika yasaları Meclisten geçti geçecek aşamaya gelmiştir) koşullarında sendikaların 1 Mayısta gözeteceği en önemli ölçüt; ülkenin her yanında işçilerin, emekçilerin en geniş kesimlerini alanlara çekmek; tüm ülkeyi, işyerlerini, hizmet birimlerini 1 Mayıs alanı yapmaktır.
Bu yüzdendir ki DİSKin ve onu destekleyenlerin, Taksimi yeniden bütün taleplerin önüne koyması, elbette anlaşılmazadır. Ve bu en hafifinden sınıfın taleplerine sırt dönmektir.
Bunun içindir ki DİSK, KESK, öteki emek örgütleri içindeki emek davası ve sınıf kaygısı duyan (biliyoruz ki bu örgütlerin içinde, bu kararı geri döndürecek sayıda ve etkinlikte duyarlı sendikacı ve emek örgütü yöneticisi vardır) tüm yöneticilerin bir kez düşünmeleri son derece önemlidir. 1 Mayısı bir şov gününe, fraksiyonların yarış gününe ya da kendi geleceğini kurtarma aletine dönüştürmek isteyenlerin oyunları bozulmalıdır.
1 MAYISTA TAKSİME NASIL ÇIKILIR?
Kaldı ki geçmiş yıllardaki deneyimler göstermektedir ki, 1 Mayısta Taksime çıkmak için işçilerin Taksimi fethedecekleri bir güç birikimine ihtiyaç vardır. Bugün, Taksim diyenlerin arkasında böyle bir güç birikimi olmadığı gibi bu gücü oluşturmak için keskin laflardan öte bir gayretleri de yoktur.
Öyle anlaşılmaktadır ki Taksim diyenler; ya Taksim çevresinde polisle çatışmayı yeterli gören bir kutlamaya razıdırlar ya da Avrupadan gelecek bir sendikacı heyetinin korumasıyla Taksime çıkmayı ummaktadırlar.
Hayır böyle değil diyen, şu iki soruya açık ve somut yanıt vermelidir:
Hangi güçle ve nasıl Taksime çıkacaksınız?
Valilik izin vermezse ne yapacaksınız?
Eğer bu iki soruya yanıt verilemiyorsa, her iki yaklaşım da kabul edilemezdir. Dün de kabul edilemezdi, bugünkü koşullarda ise bunda ısrar çok ağır sorumluluk yükler.
Hele Taksime çıkma; DİSKin, Türkiyenin her yerinden Taksime gelinecek. Gelinemese bile sendika yöneticilerine bulunduğu yerdeki 1 Mayıs tertip komitelerine girmeme kararıyla birlikte bu tutum, anlaşılmaz bir 1 Mayıs karşıtlığına dönüşmektedir. KESKin bölgesel olarak İstanbul ve Urfaya katılımı da aynı ölçüde yanlıştır. Burada doğru tavır, Türkiyenin her alanını 1 Mayıs alanına çevirmektir ve bugünkü koşullarda Hakkaride, Edirnede, Antepte, Rizede her il ve ilçede 1 Mayısı kutlamaya ihtiyacı vardır emekçilerin. Krizin bunalttığı emekçiler, 1 Mayısta kendi güçlerini hissedip başka bir moral ve motivasyonla mücadeleye atılabilir. 1 Mayısın ruhuna yakışan yaklaşım budur. Hedef de bu olmalıdır.
TKPNİN ÇAĞLAYAN GİRİŞİMİ MASUM MU?
TKPnin gazetelere geçtiği bir faksla duyurduğuna göre TKP, İstanbul-Çağlayan için başvurarak 1 Mayısı orada kutlayacakmış!
Sadece bu kadar olsa, TKP bunu hep yapıyor zaten der geçerdik. Ama bu kararın gerekçesi çok ilginç!
TKP, bir yandan bir grup sendikacının yanlarına AB temsilcilerini de alarak protokoler bir Taksim kutlaması yaptığı, başka bir tarafta da birkaç bin solcunun polis terörüyle boğuştuğu bir 1 Mayıs tablosunu reddetmektedir diyerek, doğru bir saptama yapan TKP, bu doğru saptamadan yanlış sonuç çıkarmaktadır. Birbiriyle çelişen başka saptamalarla tavrını açıklamaya çalışan TKP, ...Taksim politikasının altı doldurulmadığı ve somut olarak bütün güçler İstanbulda birleştirilmediği takdirde, Taksim bir kez daha devlet terörüne sahne olacaktır. Bu durum, Türk-İş Genel Merkezinin açıklamaları doğrultusunda düzenlenebilecek bir 1 Mayıs mitingi, emeğin mücadele bayramının sınıf bölücüsü sendikalara kalması anlamına gelir. TKP böyle bir tabloyu kabul etmez diyor.
Yani TKP, Türkiyede tek bir 1 Mayıs savunuyor ama onu da kendi düzenliyor. Üstelik de DİSK ve KESKi de tüm Türkiyeyi İstanbula çağırmamak ve 1 Mayısı sınıf bölücüsü sendikalara bırakmakla suçluyor.
İşçi sınıfının içinde bulunduğu koşullar (bilinç, örgütlenme düzeyi, taleplerinin aciliyeti ve önemi) ve 1 Mayısın anlamı ve sınıfla bağlantısı gibi şeyler umurunda değil TKPnin. Varsa yoksa TKPnin nasıl bir gösteri yapacağı. Önceki 1 Mayıslarda aynı alanda ayrı gösteri yaparak bu tutumunu ortaya koymuştu. Şimdi de ayrı alanla bunu pekiştiriyor. Gerekçeleri ise tümüyle ayrı bir gösteri için uydurulmuş bahaneler!
Yani rafine bir Bizantizm TKPninki de.
1 MAYISTA HANGİ MESAJIN VERİLECEĞİ HÂLÂ BİZİM ELİMİZDE!
Eğer sendikalar ve emek örgütleri, ortak bir İstanbul 1 Mayısı ve ülkenin her yerinin 1 Mayıs alanı olduğu amacında birleşirlerse; 2 Mayıs 2009 günü, sermaye basını da emek basını da genel tabloyu; Yüz binler, hükümete ve IMFnin krizin yükünü emekçilere yıkan politikalarına hayır dedi, Emekçiler hükümeti uyardı, Dev silkelendi! gibi başlıklarla vereceklerdir. Ülkeye ve dünyaya da böyle bir hava yayılacaktır. Miting alanına gelmeyenler, Tüh, keşke ben de gitseydim diyecekler; hükmet ve patronlar kara kara düşünecek, Taksimi verseydik acaba daha iyi mi yapardık?! diye hayıflanacak.
Ya da 1 Mayıs bölünecek; Taksim ısrarında olanlar bu ısrarını sürdürecek ve tüm ülkedeki 1 Mayıs, Taksimde çıkarılan gürültünün yattığı sis perdesiyle örtülüp; ne Taksimdeki tepki ne diğer alanlarında yükselen talep ve protestolar görülmeyecek; Savaş alanı Taksim! üstüne nalına da mıhına da vurulan başlıklar ve yorumlar eşliğinde işçi sınıfının ve emekçilerin talepleri bir kez daha gözlerden saklanacak. Burjuva muhalefetin hükümete yönelik tepkileri, ABden liberallerden gelen majestelerinin muhalefeti tarzı süslü eleştiriler; işçinin, emekçinin 1 Mayısı üstünde koyu bir gölge oluşturacak!
Bu iki 2 Mayıs günü tablosundan:
Hangisi daha çok işçi sınıfının amaçlarıyla ihtiyaçlarıyla uyumlu 1 Mayısı yansıtır?
Hangisi daha çok bir işçi bayramına yakışan bir 1 Mayıs tablosudur?
Hangisi daha devrimci bir 1 Mayısı ifade eder?
Hangisi daha kızıl bir 1 Mayıs resmidir!
Bu tablolardan ikisinden birini seçmek, bugün Taksimde ısrar edenlerin elindedir. İkinci tablo ortaya çıkarsa, müsebbibi hükümettir, emniyettir diye kimse kendisini sorumluluktan kurtaramaz. Şimdiden bilinsin!
(*) Bizantizm; siyasi literatürde, gerçekler yerine sembollerin geçirildiği politika tarzına ya da tutuma karşılık gelen bir kavramdır. Adlandırma, Osmanlı orduları Bizansın surlarından kente girmektedir; şehir artık düşmek üzeredir. Ama Bizansın ileri gelenleri ve halkı, kiliselerde toplanmış; bir iğnenin ucunda kırk melek mi dans edebilir yoksa 80 melek mi üstünden aralarında bölünmüş, derin tartışmalar yapmaktadırlar. Böylesi gerçeklerden uzak bir tutumu niteler Bizantizm. Sınıfın bunca talebi varken, sermaye emeğin haklarına, işçi sınıfının en eski kazanımlarına karşı tarihin en büyük saldırısını; kapitalizm tarihinin en büyük krizini de vesile ederek yürütürken, işçi sınıfının, emekçilerin örgütlerinin en üst yöneticilerinin Taksim Meydanı değerleri üstünden fırtınalar koparmakla kalmayıp 1 Mayısta oluşacak emek güçlerinin birliğini bölmeleri, Bizanslıların melek tartışmasından daha az bir Bizantizm değildir. Belki de Bizanslıların bedduası vardır İstanbula; ki Bizantizm, böyle yıllardır yakasını bırakmamaktadır İstanbulun.
İ. Sabri Durmaz
Evrensel'i Takip Et