17 Nisan 2009 00:00
ÖZGÜRCE
Türkiyede emekçileri doğrudan ilgilendiren yeni bir yasal düzenleme yapılırken, sermaye kuruluşları ya da hükümet bir taslak hazırlayıp tartışılmak üzere ortaya atar.
Türkiyede emekçileri doğrudan ilgilendiren yeni bir yasal düzenleme yapılırken, sermaye kuruluşları ya da hükümet bir taslak hazırlayıp tartışılmak üzere ortaya atar. Emek örgütleri de sermayenin ya da hükümetin hazırladığı bu taslak üzerinden konuyu tartışır ve genellikle yeni getirilen düzenlemeye karşı çıkar ama kendi getirdiği bir alternatif de olmadığından, mevcut olanı savunma konumuna düşer. Mevcut yasaların da pek çoğu emekçilerin ihtiyaçlarını karşılamaktan uzak olduğu için emek örgütleri, getirilen düzenlemelere karşı kendi üyelerini bile mücadeleye dahil edemezler. Sonuç olarak da sermaye ve hükümet, İş Kanunu, SSGSS gibi emekçilerin en temel haklarını ortadan kaldıran düzenlemeleri ciddi bir mücadeleyle karşılaşmadan hayata geçirir.
Sendikalara ilişkin yeni yasa tartışmaları bir kez daha gündeme geldiğinde, Türk-İş bu geleneği bozdu ve kendi hazırladığı alternatif bir taslağı ortaya koydu. Türk-İşin bizim hiç alışık olmadığımız ama gerekliliğine sonuna kadar inandığımız bu yaklaşımı son derece önemlidir.
Türk-İşin Toplu İş İlişkileri Kanunu adıyla hazırlamış olduğu ve benim de önemli olduğunu düşündüğüm taslağın içeriği ise maalesef son derece düşündürücüdür. Çünkü Türk-İş, yasa taslağını hazırlarken bir emek örgütü olduğunu unutmuş ve sendikal faaliyetleri sermaye karşısında sınırlayan bir anlayışı ortaya koymuştur. Örneğin Türk-İş, hazırladığı bu taslakta işverene lokavt hakkı tanımış; grev hakkını, toplu iş sözleşmesi hakkını sınırlandırmış, devlet denetimini ve müdahalesini kabullenmiştir.
Bunlar sendikal özgürlükleri kısıtlayıcı düzenlemelerdir ve sermaye ile siyasi iktidarların işçi sınıfı ve sendikalar üzerindeki kontrolünü -tahakkümünü- sağlamak üzere yasalara konulurlar. Bir emek örgütünün yeni bir sendika yasasının tartışıldığı bir süreçte kendi kendisini kısıtlayan bir öneriyle ortaya çıkması, kendi ayağına kurşun sıkmaktan başka bir anlam taşımaz.
Oysa, Türk-İşin bir emek örgütü olarak -hem de Türkiyenin en büyük emek örgütü olarak- yapması gereken; sendikal örgütlenmenin ve sendikal faaliyetlerin tamamen özgürleşmesini sağlayacak bir alternatifi ortaya koymaktır. Ancak böyle bir alternatif etrafından emek örgütleri ve emekçiler bir araya gelebilir ve sermaye ile hükümetin sendikaları tamamen etkisiz hale getirmeyi içeren planı bozulabilir.
Sözün özü: Sendikaların sermayeye karşı işçi sınıfının mücadele aracı olduğunu unutup, sendikal rekabette üstünlük sağlama düşüncesiyle hareket eden bir anlayış içerisinde tek kazanan sermaye, kaybeden ise yine işçi sınıfı olacaktır!..
ÖZGÜR MÜFTÜOĞLU