19 Nisan 2009 00:00
İBŞTde Sait Faik güzellemesi: Meraklısı İçin Öyle Bir Hikaye
Tam Sessiz Gemiler dizisinin çekimi sırasındaydı ki hastalandı, ciddi bir operasyon geçirdi. İyilik haberini aldık, Çiçek Barda sağlığına kadehler kaldırdık. Ameliyat sonrası oluşan komplikasyona inanamadık. 20 Aralık 2007 tarihinde evinde iç kanama geçirdi, aynı gün hastaneye kaldırıldı. Öldü.
Öldü, ama (alkışı eksilmesin) ardında kocamaaan bir Savaş Dinçel bıraktı. Koskocaman, hep yüreklerimizde olan Yanılmıyorsam 1992 yılında, Gencay Gürünün İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları genel sanat yönetmenliği sırasında edebiyatımızın en önemli kalemlerinden Sait Faikin öykü ve anılarından yola çıkarak Meraklısı İçin Öyle Bir Hikaye başlığını taktığı oyunu kaleme almış ve oynamıştı. Çok renkli bir İstanbul gezintisiydi anlattıkları, biliyordum. Macit Koper yönetti, o da oynadı. Hem de iki yüz kerenin üstünde oynadı. Ben göremedim. Neden? Anımsayamıyorum. Nedeni de yok! Olmadı işte! Macit Koper de Savaş Dinçel de onlarca kez sitem, hatta hakaret(!) bile ettiler, gene bana oyunu seyrettiremediler. Oyunun yeni versiyonunu izlemeye giderken içimdeki burukluk, yüzümdeki sert ifade, gözlerime gizlenmiş utanç ondandı. Kimseye söylemedim, dolayısıyla yanımdakiler ne olduğunu bilemediler.
O akşam, oyuncu Naşit Özcan, Ergün Işıldarın yönetiminde seyircisini Burgazada, Karaköy, Tünel, Beyoğlu, Taksim Parkında gezdirdi. Hep birlikte, eski zamanlarda adı Hristaki olan Çiçek Pasajına da gittik. Gezerken, giderken Sait Faikin öykülerindeki şiirsel atmosfer ve o benzersiz biçem beni bir kez daha çarptı. Pırıl pırıl bir dil, aydınlık dolu bir üslup Kötümser bir ruh hali içinde karamsar düşünceler üretse de, okurunu oturttuğu o aydınlık pencere
Işıklar içinde yatsın, birdenbire Fethi (Naci) ağabeyi anımsadım o akşam. Ne diyordu Fethi Naci? Şöyle diyordu Sait Faikin öykücülüğü için: Orhan Veliyle arkadaşları şiirin biçimini yenileştirirken, aynı yıllarda, Sait Faik de sessiz sedasız, hikayenin biçimini yenileştirmiştir. Orhan Veliyle arkadaşlarının şiirde yaptıkları, yıllar öncesinden Batı etkisine açılan şiirimizin gelişme serüveni içinde kolayca açıklanabilir; ama Sait Faikin hikayede yaptığı yeniliği, özgür koşuka benzeterek özgür hikaye diyebileceğim bir hikayeyi yaratmasını; Orhan Veliyle arkadaşlarının vezni, kafiyeyi vb. atmaları gibi hikayeyi bağlayan kimi kayıtları, kuralları atmasını, yeni bir hikaye dili yaratmasını açıklamak, olanaksız demeyeyim, oldukça güç. Desem desem bireysel yetenek diyebilirim, yaratıcı güç diyebilirim, Batı edebiyatıyla beslenmiş bir beğeni diyebilirim.
Oyundan çıktıktan sonra Savaş Dinçeli düşündüm. Olayların farkına varılmadan birbirini izlemelerini başarmıştı. İzleyicinin varacağı yargılarla, olayların akışının arasına nasıl da ustalıkla girmiş, el atmış, karışmıştı! Oyunu oluşturan bölümleri, kendine özgü bir yapıyla, oyun içinde oyuncuk olma niteliğiyle donatarak, olamazcasına özenle nasıl güzel karşı karşıya getirmişti!
Meraklısı İçin Öyle Bir Hikayenin yeni yapımında Ergün Işıldar, oyunun hem yönetmenliğini, hem de dekor-kostüm tasarımcılığını yapmıştı. Oyunu gerek dekor, gerekse reji açısından hayli yalın, ama o derecede de dingin bir raya oturtmuştu. Savaş Dinçelin adına halel getirmeyen, aksine yücelten bir çalışmaydı Ergün Işıldarın Meraklısı İçin Öyle Bir Hikayesi. Hayli işlevsel bir dekorun, Özcan Çelikin dekorun elinden tutan loş ve hoş ışık tasarımının içinde Naşit Özcan, öyküleri olabildiğince sade bir anlatımla seyirciye aktardı. Ömer Göktay, sahne içinde klarnetiyle, akordeonuyla Naşit Özcana eşlik etti. Aynı zamanda bazen ağzıyla, bazen bir elekle, bazen kimi nesnelerle oynayarak oyuna efektler yaptı, Naşit Özcana ritim verdi.
Açıkça söylemeliyim ki Naşit Özcan ve Ergün Işıldar, sahnelemede tutarlılığı ve bütünselliği koruyacak birimleri ve parçalama yöntemini iyi geliştirmişlerdi. Devinim ve metni ya da devinim ve sözü birbirinden ayırmak yerine, içlerinde daha sonra başka birimlerle birleşen, tutarlı ve uygun bir bütün oluşturmuşlardı. Naşit Özcan, devinim halinde öykü okuyan olmak yerine bir rol, bir karakter yaratmış, yarattığı bu karakteri parçalardan oluşturmuş. Söz konusu parçalar, sonuç itibariyle her şeye karşın bir bütünlük yanılsaması yaratan, doğalcı oyunculukta psikolojik ve davranışsal işaretler. Doğaçlama ya da jestlerle kurduğu bir tabloyu, fiziksel eylemlere monte etmek için provalarda sanırım durmaksızın haddeden geçirmiş, kesmiş ve yeniden yapıştırmış. Sait Faiki çözümleme işini, eylemin dinamiğini ve motiflerin doğrusal düzenlenişini ortaya çıkaran anlatısal yapı içerisine yeniden yerleştirerek, ancak gösterimin bütününü de dikkate alarak yapmış.
Meraklısı İçin Öyle Bir Hikayedeki Naşit Özcan, Sait Faikin duygulanımlarını gerçek ya da yaşamış olmak zorunda olmadığının fevkalade bilincindeydi. Öncelikle görülebilir, okunabilir ve duyguların sergilenebilir uzlaşımlarını uygun hale getirmiş. Duygulanımı belirgin kılan davranışsal özellikleri; yani gülümsemeleri, tutumları, beden duruşlarını bir araya getiren insan varlığının duygulanımlarının anlatımı, tiyatroda kendine bir dizi standartlaştırılmış ve kodlanmış duygulanımlar bulur, pek malumdur. Naşit Özcan, bu duygulanımları, tanımlanabilen davranışları öyle mükemmel çizmiş ki, çizgileri temsilin ana çatısını oluşturan ruhsal ve dramatik durumları doğurmuş.
Nereden gelirse gelsin; dağlardan, kuşlardan, denizden, insandan, ottan, böcekten, çiçekten... Gelsin de nereden gelirse gelsin! Bir hişt sesi gelmedi mi fena. Geldikten sonra yaşasın çiçekler, böcekler, insanoğulları. Hişt hişt! Hişt hişt! Hişt hişt!(*)
Helal olsun valla
Naşit Özcan, Meraklısı İçin Öyle Bir Hikayede, izleyicisini sese bir güzel doyurmuş!
(*) Sait Faikten Seçmeler- Sayfa 179
(İstanbul Büyükşehir Belediyesi-Kadıköy Haldun Taner Sahnesinde / 22 ve 25 Nisan 15.30 ve 20.30da; 23 ve 24 Nisan 20.30da; 26 Nisan 15.30da / Telefon: 0216 349 04 63)
Gözlemevi - Üstün Akmen
Evrensel'i Takip Et