21 Nisan 2009 00:00
GÜNCEL
Ergenekon soruşturmasında gözaltı ve tutuklama uygulamalarına karşı çıkanlar, DTPliler söz konusu olunca seslerini çıkarmıyor.
Ergenekon soruşturmasında gözaltı ve tutuklama uygulamalarına karşı çıkanlar, DTPliler söz konusu olunca seslerini çıkarmıyor. 28 Şubat postmodern darbesi ya da 27 Nisan Muhtırasında basının Goebbelsci çalışmalarını eleştirenler, Ergenekon Operasyonundaki AKP yanlısı basının yaptıklarını görmezden geliyor.
Basının, politikacıların, aydınların yukarıdaki tutumunu da hep birlikte çifte standart olarak tanımlıyor ve eleştiriyoruz. Oysa, işin çifte standarttan daha öte bir yanı var. Bir dar görüşlülük, günübirlik yaşama ve çalışma ya da günübirlik siyasi mücadele anlayışı söz konusu.
Demokratik hak ve özgürlükler bir gün bu özgürlükleri ihlal edenlere de gerekli olabilir.
Bir zamanlar, hakim ve savcıların görevlerine başlamadan önce bir süre cezaevinde kalması ve mahpusların yaşadıklarını görmesini savunanlar vardı. Ya da Demirelin 12 Eylülde gördüğü muameleden sonra demokratlaştığını söyleyenler
Elbette, işkencenin kötülüğünü kavramak için işkence görmek, savunma hakkının gerekliliğini anlamak için gece yarısı evinin basılması gerekmiyor. Çoğu zaman, Tayyip Erdoğan örneğinde olduğu gibi, ifade özgürlüğünü savunmak için şiir okumak nedeniyle cezaevine konulmak da yeterli olmuyor. Kendine yapılmasını istemediğin muameleyi, bir gün sıranın sana da gelebileceğini düşünerek başkasına yapmamanın yanı sıra böyle bir muamelenin kimseye yapılmamasını da garantiye almak, aslında kendi çıkarını korumak anlamına geliyor.
Demokratik hak ve özgürlükler herkese gerekli olduğu için genişletilmeli, kısıtlamalar kaldırılmalı ve garanti altına alınmalı.
Hiç kimsenin kuşkusu olmasın, bugün Türkan Saylana o muameleyi reva görenler, DTPyi derdest ederek bir hakkın savunulmasını önlemeye çalışanlar, bir gün gelecek aynı muamele ile karşılaşacaklardır. Eminim ki İstanbul Emniyet Müdürlüğü Organize Suçlar Şubesi eski Müdürü Adil Serdar Saçan, Silivride yatarken yukarıda sözünü ettiğim konularda epey kafa yormuştur. Emekli generaller de öyle. Ama Tayyip Erdoğan örneğinde açıklamaya çalıştığımız gibi, yine de bazıları bir musibetten bin ders almıyor.
Bazı olaylardan ders almak, günübirlik değil de uzun erimli düşünmek vb., kişilerin ya da toplumların bilinç düzeyiyle ilgili
Ülkemizde başbakan, cumhurbaşkanı, yüksek yargıçlar ve milletvekilleri dahil yönetici kesimin (bunlara gazete patron ve yöneticilerini de katabiliriz) demokratik siyasal bilinci ise maalesef toplumun siyasal bilinç ortalamasının ilerisinde değil.
O zaman, bir çifte standarttan söz etmek yerine, kayıkçı dövüşünden söz etmek daha doğru oluyor.
KAMİL TEKİN SÜREK