23 Nisan 2009 00:00

ERMENİ HALKI VE TEHCİR FACİASI 2

İşlenmemiş bir suçun ‘ceza’sını çekmek

Paylaş

Osmanlı bir taraftan iç karışıklıklarla çalkanıyor. Balkan Savaşı ve arkasından 1. Cihan Harbi’nin patlak vermesiyle emperyalist politikalar kendisini savaşla gösterdi. Osmanlı adım adım hazırlanarak savaşa sokuluyordu. İttihat Terakki Cemiyeti’nin yöneticileri savaş öncesinde hızla müttefik arayışlarını sürdürüyorlardı. Bu arayışlar sürerken diğer taraftan imparatorluğun içinde yaşayan Araplar, Ermeniler ve Rumlar huzursuzluk içindeydiler.
Takvim yaprakları 23 Temmuz 1914’ü gösterdiğinde Avusturya’nın Sırbistan’a verdiği ültimatom savaşın çıkmasına vesile oldu. Daha önce Osmanlı’nın müttefik olma isteğini her defasında geri çeviren Almanya bu kez kabul etti. Bir yandan da İttihat ve Terakki yöneticilerinden Enver Paşa Erzurum’da Ermeni Taşnak Partisi’nin delegeleriyle görüşüyordu. Padişah tarafından görevlendirilen Enver Paşa, Ermeni halkının desteğini almak istediğini beyan etmişti. Rusya’ya karşı Osmanlının yanında olmaları istendi. Taşnak Partisi ise tarafsız kalacağını bildirdi.
ALMANYA GÖZ YUMUYORDU
Osmanlı imparatorluğu savaş içinde kayıplar vermeye başladığında bundan sorumlu olarak Ermenileri gösterdi. Balkan Savaşı’ndaki ağır yenilginin arkasından İttihat ve Terakki’de Türkçülük akımı giderek ağır basmaya başladı. Almanya ile başlayan müttefik dostluğu da İttihatçıların istediği şekilde ilerliyordu. Daha doğrusu, Almanya bunu kendi politik argümanları içinde kullanabiliyordu. Bu konuda önemli çalışmalara imza atan Ermeni Tarihçi Vahakn N. Dadrian Belge Yayınları’ndan çıkan “Ermeni Soykırım Tarihi Balkanlardan Anadolu ve Kafkasya’ya Etnik Çatışma” adlı çalışmasının ön sözünde şöyle ifade ediyor: “Wilhelm, otoritesi Ermenilere karşı bir dizi katliamın tasarlandığı, örgütlendiği ve gerçekleştirildiği her döneme yayılan tek hükümdar-diplomattı. Bu rol, tüm bu katliam olaylarının doruk noktasına 1. Dünya Savaşı soykırım felaketiyle ulaşmasının, savaş zamanında Türk-Alman siyasal ve askeri ittifakıyla örtüşmesini öne çıkarıyor. Bilindiği gibi, bu ittifakın temelleri bizzat imparator tarafından atılmış ve soykırım kesin olarak onun koruyucu kanatları arasında tamamlanmıştır.” (s.31)
24 nisan 1915’te Ermeni önderleri tutuklanmaya başlandı. Ardından ise katliamlar birbirini izledi... “Tehcir” kılıfıyla Ermeni halkı kendi topraklarından koparıldı ve ölüm yoluculuğuna çıkarıldı. Bütün bu politikalarda söz sahibi olan kişi Talat Paşa idi. Ve halklar birbirine karşı kullanıldı. Ermenilerin canına ve ardından mal ve mülklerine el konuldu. Hayatta kalan çocuklar Türkleştirildi. Talat Paşa, 1916 yılında, Alman Büyükelçisinin sorusunu, Ermeni sorunu artık yoktur! diye yanıtlayacaktır. ABD Büyükelçisi Morghenthau anılarında söylendiğine göre, Talat Paşa şunları söylüyordu: “Abdülhamid’in otuz senede yapamadığını yaptım. Ermeni meselesini üç ayda hallettim!”

İNSANLAR GERÇEĞİ ÖĞRENİR

Muzzafer Erdoğu

1998 yılında Erol Sever adında bir arkadaşım vardı. Geçmişte Aydınlık gazetesinde beraber çalışmıştık. İsveç’ te yaşıyordu. “Asur Soykırımı” diye bir kitabı çeviriyor, getiriyor. Kaynak Yayınları basıyor bu kitabı. Ancak bir bölümünü çıkararak. Arkadaşım çok bozuluyor bu işe. 1998 yazında Türkiye’ye geldiğinde kitabı yanında getirdi. Dedi ki, bunu sen yayınlar mısın? Kitabı okuduğumda çok beğendim ve bastım. O kitapta zaten “Mavi Kitap” ın 24 belgesi vardı. Sonra kitabın peşine düştüm. 2002’de buldum. O güne kadar da Ermeni meselesi ile ilgili kitaplar okumaya başladım. Ermeni meselesini öğrenmeye çalıştım. Daha sonra “Mavi Kitap”ı fotokopi olarak buldum. Bir şekilde çevirisini yaptırdım. 2005’te iki cildini de yayımladım. Özellikle Dadrian’ı okurken, İttihat Terakki 1914 yılı sonbaharında Sait Ali Paşa yalısında Ermeni tehciri kararının alınışını okurken… Üstelik bu kararı 5 kişi; Enver Talat Cemal, Bahattin Şakir, Liman Von Sanders ve Sait Halim Paşa alıyor ve şöyle diyorlar: “Eğer Osmanlıyı devam ettirecekseniz önünüzde tek bir yol var. Ermenileri tehcire tabi tutmak, ellerindeki mala mülke el koymak.”.
Bizler de sadece resmi tarihi biliyoruz gayri resmi tarihi bilmiyoruz. Fakat biraz farklı kaynaklara girdiğinizde merakınızda daha fazla artıyor, yasak olması sizi daha çok cezp ediyor. Yayınevimi kurduğum 1989 yılında bastığım ilk kitap “Salman Rüşdü”dür. Tabi ardından bir sürü sıkıntı, telefonla tehditler. İkinci kitabım “ Otuz Üç Kurşun” dur. Ondan yargılandım ve ceza aldım. Hatta Mis sokağa sergi açıp devletin verdiği cezayı kitap satarak ödeyeceğim dedim, ama ödeyemedim. Dostlarım, arkadaşlarım ödedi. Sonrasında yedi dava daha açıldı. Yedisi de Kürt meselesi ile ilgiliydi.
Kardeşliğe giden yola hizmet edenler yönetenleri korkutuyor. Onlar da böyle insanları baskılayıp korkutmak istiyorlar. Aslında kendi geçmişlerinde, yaptıklarından korkuyorlar. O zamanlarda el koydukları mallarla zengin olanlar bugün devletin yönetim kadrolarında yer alıyor. Geçmişte İttihatçılarla ilişkisi olanlar ona keza. İşte bu meseleler ortaya çıktıkça onların nasıl varlık sahibi oldukları, kimin mallarına nasıl el koydukları ortaya çıkacak diye korkuyor ve engel oluyorlar.
Eğer bizlerde korkar bunları yapmazsak, sonra başkası da korkar, sonra diğeri ve sonra kimse bu işleri yapmaz. Fakat yüz sene sonra bile olsa doğrular mutlaka ortaya çıkar. İnsanlar eninde sonunda gerçekleri farklı farklı kaynaklardan duyup öğrenecekler. O zaman da yok sayanlara, üstünü örtenlere “utanın utanın” diyecekler. Ben olsam da başka birileri yine çıkıp yapacaktır.
*Pencere Yayınları Sahibi

Ermeni halkının kayıpları

Ali Sait Çetinoğlu

DR. Alexander Keshishian’ın El Menakişul Arabiye Ve’l Meazirul Ermeniyye adlı incelemesine göre, Türkiye genelinde ve Osmanlı yönetiminde yaklaşık 1736 Ermeni düşünce ve bilim insanından 600’ü 24 Nisan 1915 günü, geri kalanlar da daha sonra öldürülmüştür. (Başbakanlık Osmanlı arşivindeki DH EUM 2. Şb. 10/58 numarada kayıtlı 18.8.1915 tarihli Kastamonu Valiliği’nin dahiliye nezaretine yazdığı yazı ekindeki Çankırı polis komiserliğinin 9.8.1915 tarihli ‘Çankırı’da menfi [sürgün] Ermenilerin cedveli’nde 155 kişinin ismi bulunmaktadır. Yazıda bunların salimen Çankırı’dan ayrıldığı ve hatta nerelere gittiği dahi yazılıdır. Lakin bunların bir ikisi hariç hiçbiri sözü edilen yerlere ulaşamamıştır) Bunların dağılımı şöyledir:
196 Edebiyatçı (Şair, Romancı, Tiyatrocu, Besteci)
168 Sanatçı (Ressam, Heykeltıraş)
575 Müzisyen (Şarkıcı, Dansçı, Çalgıcı)
336 Doktor (Tıp Doktoru, Eczacı)
176 Üniversite Öğretim Görevlisi ve Üyesi
160 Hukukçu (Avukat, Hakim ve Savcı)
62 Mühendis (Mimar ve Şehir Planlamacısı)
64 Oyuncu ve Yapımcı
1915’te el konulan mallara ilişkin, Bogos Nubar Paşa Başkanlığı’ndaki Ermeni Ulusal Konseyi’nin 1919 da hazırladığı rapora göre bu değer 19 milyar Fransız frankına (1 Os Lirası=22.8 Fransız Frankı) ulaşmaktadır… Bunların yanında hükümetin çıkarttığı özel kanunla Ermenilerin Türk bankalarındaki paralarına da el konmuştur. Ermenilerin bankalardaki paralarının da ne olduğu bugüne kadar öğrenilmemiştir. 6 Şubat ve 27 Şubat 1936 ve tarihli ulusal gazetelerde muhtelif bankalardan TC Merkez Bankasına devredilip maliyeye intikal ettirileceği belirtilen ‘sahipleri meçhul’ mevduat ve ayniyatın listesinde Ermeniler çoğunluğu teşkil etmektedirler.
ÖNCEKİ HABER

Asistan mücadelesi nedir? Ne değildir?

SONRAKİ HABER

Bu gün neyle doluyormuş insan?

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...