23 Nisan 2009 00:00
MERCEK
Krizin derinleşerek çelişkileri sertleştirmesiyle birlikte, sisteme dair artmış kaygılarını gizlemek için burjuva ideolog ve iktisatçıları, kan ter içinde kapitalizmin olgu ve gerçeklerini saptırmaya çalışıyorlar. Buna, yine burjuva cepheden cehalet ürünü yığınla başka görüşler eşlik ediyor. Sermaye sisteminin (emek gücü sömürüsünü olanaklı kılan kapitalizm ve burjuva düzeni) sürmesini temel dert edinenlerin büyük çoğunluğu, krizi kapitalist kaynağından soyutlayıp, salt kötü yönetimlerin kötü ekonomi politikalarının ürünü göstermek için yoğun çaba gösteriyorlar. Tekellerin şefleriyle hükümetlerin sözcüleri, iktisadi sistemi sosyal sınıf ve gruplardan, onların çıkar ve mücadelelerinden, politika ve ideolojilerinden tümüyle bağımsız göstererek, sermaye yararına trilyonlarca dolar, sterlin, avro, vs, kaynak sağlanması ve emekçilere yönelik saldırıların artırılmasını bu kötü günlerin geçip gitmesini sağlayacak zorunluluklar olarak gösteriyorlar. Kriz üzerine burjuva propaganda böylece, krizin kapitalist kaynağını gizlemekle kalmayıp, işsizlik, yoksulluk ve açlık gibi kapitalizmin ürünü olguları da salt kriz kaynaklı ve geçici göstererek, emekçileri aldatmayı hedeflemektedir.
AKP ve hükümet sözcüleri aynı amaçlı olarak, krizin Türkiyeyi fazla etkilemeyeceği propagandasını sürdürerek gerçekleri çarpıtıyorlar. Erdoğan, ülke kaynaklarının emperyalistlere peşkeş çekmesini eleştirenlere karşı, küresel sermaye pehlivanlığına soyunurken, on milyonlarca insanın işsizlik, açlık, yoksulluk, iflas ve borç batağında boğulmayla yüz yüze gelmesinin başlıca kaynağını aklamaya çalışıyor. Hükümetinin İMF ile yeni bir anlaşmanın öngününde olmasından da güç alarak, uluslararası sermayeye bağımlılığı savunarak, buna karşı çıkanları, ne olduğunu muhtemeldir ki bilmediği ekonomik faşizmden yana olmakla suçluyor.
Böylece, krizin kaynağı örtbas edilirken, emperyalizm ile bağımlı ülkeler ilişkisinin bağımlı ülkeler ile halklarını katlanmış sömürü ve baskı altına soktuğu gerçeği de reddedilmiş oluyor. Kapitalizmin, birbiriyle rekabet içindeki tüm kapitalist işletmelerin pazar için (kâr için) durmadan ve daha fazla üretimi esas alan bir sistem olduğu ve bir dünya sistemi olarak şekillendiği gizleniyor. Emperyalist büyük güçlerin ve uluslararası tekellerin amansız rekabetinin yol açtığı yutma, iflasa sürükleme, el koyma, pazarları, enerji ve diğer kaynakları denetleme, sermaye ve meta ihracıyla ülkeleri bağımlılaştırma, kaynaklarına el koyma vb. nin sistemin temel karakteri olduğu atlanıyor ve kapitalist emperyalizmin krizlerinin hem kaçınılmaz oldukları hem de ortaya çıktıklarında tüm ülkelerin ekonomisini etkiledikleri ve etkileyecekleri gerçeği gizleniyor. Küresel sermaye savunuculuğuyla kriz olsun olmasın, bağımlı ülkelerin ve halklarının sömürülmesi, ikili ve çok taraflı mali-ticari; borç-kredi anlaşmalarıyla işgücü sömürüsü ve kaynak aktarımının gerçekleştirilmesi halklar yararına gösteriliyor.
Oysa, kapitalizmin küresel sömürü sistemi özelliği kazanmasının üzerinden yüzyılı aşkın zaman geçmiştir. Uluslararası olanından tümüyle bağımsız bir yerli hakim sermayeden artık söz edilemez ve küçük ve orta sermaye tekellerin denetimi/hakimiyeti altındadır. Kapitalizmin sözcüleri ilişkileri gizlerken, aynı zamanda burjuva sınıfın evrensel çıkarlarını savunuyorlar. Bu politika ve iddialar işçi ve emekçilerin ve tüm bağımlı halkların hak, çıkar ve taleplerine karşıtlığı ifade ediyor.
İşçi ve emekçilerin çıkarı ise, kapitalizmin tasfiyesini ve sömürü olanaklarının ortadan kaldırılmasını gerektiriyor. Ancak bu düz bir yol değil ve bugün, bu temel amaca bağlanmış acil, güncel ve zorunlu temel talepler mücadelesi öncelik taşıyor. Kapitalizm ve kriz kaynaklı saldırıları püskürtmek; ücretlerin düşürülmesine, işten atmalara, işsizliğe, yoksulluk ve açlığa ve ülke kaynaklarına emperyalistlerle uluslararası tekeller tarafından el konulmasına karşı mücadele etmek, demokratik siyasal özgürlükleri elde etmek için işbirlikçi gericiliğin karşısına dikilmek, bu mücadele içinde birleşerek örgütlü siyasal güç haline gelmek sınıfın kendi kurtuluşunu ve toplumsal kurtuluşu gerçekleştirmesi için zorunludur.
A. Cihan Soylu
Evrensel'i Takip Et