26 Nisan 2009 00:00

BAŞYAZI

Tansu Çiller dönemine ait olduğu anlaşılan Başbakanlık evrakının Ankara-Gölbaşı’nda, yarı yakılmış olarak “bulunması”ndan sonra, İstanbul’da Poyraztepe’de, bugüne kadar bulunan en büyük cephaneliğin ortaya çıkması, kontrgerilla gerçeğini bir kez daha hatırlatmıştır.

Paylaş

Tansu Çiller dönemine ait olduğu anlaşılan Başbakanlık evrakının Ankara-Gölbaşı’nda, yarı yakılmış olarak “bulunması”ndan sonra, İstanbul’da Poyraztepe’de, bugüne kadar bulunan en büyük cephaneliğin ortaya çıkması, kontrgerilla gerçeğini bir kez daha hatırlatmıştır.
Şöyle ki; Evet, bir Ergenekon davası yürümektedir. Hatta, “12’nci dalgasına” gelinmiştir. Ama, dava bir “kontrgerilla davası” mıdır yoksa “Bazı eski görevlilerin devlet dışında örgütlendiği bir darbeci çete organizasyonu davası mıdır?” sorusuna net bir yanıt verilmemiştir henüz.
İlk bakışta bu cümle, “Yani Ergenekon’la kontrgerilla farklı mıdır?” sorusu üstünden çelişkili gibi görünür. Oysa değildir ve çelişki gibi görünen, davanın kaderiyle de ilgilidir.
Daha açık konuşalım. Dava giderek, hükümete karşı muhalefet yapan kimi eylemler ve muhalif gibi görünen kimi örgütleri sindirme yönünde gelişmektedir. Davanın arkasındaki siyasi iradenin isteğinin de bu doğrultuda olduğu anlaşılmaktadır. Ve bu irade; Ergenekon davasının, devletin ve hükümetin ayağına dolanan kimi çevrelerin tasfiyesiyle bu işin sonuçlanmasını istemektedir. Bu yüzden de Ergenekon soruşturması, en ileri gittiği haliyle “Hazırlık aşamasındaki darbe soruşturması” olarak kendisini sınırlamaktadır ki; bunun da yargılanamayacağı (kanıtların toplanma biçimi, “suç oluşmaması” gibi hukuki nedenler ve askerle yapılan uzlaşmalar gibi nedenlerle) anlaşılmamaktadır.
İşte dava böyle; dernekler ve eski emekli görevliler arasında salınırken; kimi ihbarlar ya da tesadüfler, bu davayla bağlantılı olarak ortaya çıkan bulgular, kontrgerilla; yani “Devletin örtülü örgütlenmesi” ile Ergenekon soruşturmasının sanıkları arasındaki “Derin ilişkiyi” ortaya koymaktadır. Bunun en son kanıtlarından birisi; Tansu Çiller dönemine ait Başbakanlık evrakının bulunmasıdır. (Henüz evrakların neye dair olduğu biliniyor değilse de, suç yerinin Gölbaşı olması ve imzaların Çiller’e ve onun bakanlarına ait olması, bu evrakların kontrgerilla faaliyetlerine dair belgeler olmasını güçlendirilmektedir.)
Kontrgerillayı işaret eden ikinci bulgu ise Bedrettin Dalan’ın İstek Vakfı’na ait arazide gömülü olarak bulunan çok sayıda silah ve mühimmattır. Askeri yetkililer silahların kendileriyle ilgili olmadığını açıklamışlardır.
Burada Kontrgerilla gerçeğine dikkat çeken bir başka şey de bu silahlarla ilgili olarak ilk gözaltına alınan kişinin Emekli Yarbay Ercan Kireçtepe olmasıdır. Ercan Kireçtepe, Tansu Çiller’in ünlü “Kardak harekatı”nın komutanı”dır! Ve bu harekat, Özel Kuvvetler’in o yıllardaki en başarılı operasyonu olarak açıklanmıştı. Ayrıca varlığı tartışılan ve bir NATO kurumu olan Kriz Yönetim Merkezi icraatlarına örnek olarak gösterilmişti.
Öyle görünmektedir ki, Ergenekon davasının arkasında olduğunu iddia eden AKP Hükümeti davayı, bir muhalifleri sindirme operasyonuna dönüştürmek istese de; adeta “Zamanı gelmiş gerçeğin ortayı çımasını hiçbir gücün önleyemeyeceği” tezini kanıtlarcasına topraktan kanıt fışkırmaktadır. Ve bu gerçeklerin üstü de “Bunları kim ihbar ediyor”, “Kim askerin itibarını sarsmak istiyor” gibi üçüncü dereceden sorularla, otaya çıkan gerçekler karartılmak istenmektedir.
Ergenekon davası şimdi; iki önemli eğilimin çatışmasına sahne olmaktadır. Birici eğilim bu köşeden de sıkça belirtildiği gibi: Davanın bir AKP muhaliflerini sindirme ve kontrgerillanın cinayetlerinin ve tüm faaliyetlerinin üstünü örtme gayretidir. İkinci eğilim ise; kontrgerillanın faaliyetlerinin açığa çıkarılmasını zorlayan kanıtların üstünün örtülememesidir. Ki, sürecin bu bileşeni; kimi tanık ifadeleri, kimliği belirsiz ihbarlar ya da kim tesadüfi bulgularla kendini ortay koymaktadır. Ve ortayı çıkan kanıtlar, Ergenekon davasının kontrgerillanın üstünü örtme davasına dönüşmesini güçleştirmektedir.
Ülkemizin demokrasi güçleri bu gerçeği görerek; bu kotra belgeleri ciddiye alarak davaya müdahale eden bir çizgide yürürlerse, Ergenekon davasının; JİTEM’nin cinayetleri, Hizbullah provokasyonu, Maraş ve Çorum katliamları, ‘77 1 Mayıs katliamı, Gazi olayları, gençlik önderlerinin katliamı gibi pek çok rol almış bir devlet organizasyonun varlığı ve bunun sorumlularının ortaya çıkarılıp hesap sorulmasının yolunu açabilirler. Son ortaya çıkan gelişmeler bu imkanı daha da büyütmüştür.
İHSAN ÇARALAN
ÖNCEKİ HABER

Obama iki tarafı da memnun edemedi

SONRAKİ HABER

Okullarını ve ismini geri istiyorlar

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...