26 Nisan 2009 00:00
NOT
Einsteinin sözüdür: Aptallığın en büyük kanıtı, aynı şeyi defalarca yapıp farklı bir sonuç almayı ummaktır....
Einsteinin sözüdür: Aptallığın en büyük kanıtı, aynı şeyi defalarca yapıp farklı bir sonuç almayı ummaktır....
Bu sözün işaret ettiği trajik durum, Türkiyenin iktidar gerçeğine ve bu sistemin dolaylı-dolaysız unsur ve üretimlerine ne de güzel uyuyor. Hem bu öyle bilmeyen, kavramayan bir insanın aptallığı da değil; sonuçları bile isteye benimsenen bir trajik gerçek...
Ama bu trajik gerçek, kendiliğinden görünür olmuyor elbette. Onu deşifre eden, çözen, teşhir eden devrimci mücadele oluyor. Sistemin yüzündeki maskeyi bir tarafından söküp atarak altındaki aptal trajediyi saklanamaz kılmak, elbette mücadeleyle oluyor.
İşte tam da 23 Nisan günü, Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramında, Hakkarideki o manzara da bunu anlatmıyor muydu? 85 yıllık Ulusal egemenliğin, Kürtlere ilişkin anlamını, Kürt çocuklarına yönelmiş bu çıplak intikam gösterisinden daha iyi ne anlatabilir ki? O çocuğun akıl almaz bir nefretle, dipçik darbeleri altında perişan edilişi, 30 yıllık bir mücadelenin açığa çıkardığı, kahredici trajedisi değil midir bu dipçikli demokrasinin?
Peki ya ortalığa yayılan bütün o açılım, reform söylentilerinin akabinde alınan seçim yenilgisinden hemen sonra başlatılan ovadakini de dağa taşırma operasyonu... Savaş ısrarı, şiddet aşkı, çözümsüzlük saplantısı...
Kan ve acıyla beslenen bir sistemin trajikliği tartışılabilir mi?
***
Ama trajedi kaynağına yapışık kalmıyor sadece. Dolaylı dolaysız sisteme bulaşık herkese bulaşıyor. Sisteme yanaşan, trajediden payını alıyor. Örnekleri çok.
Popüler ve mutlaka ki en masum bir örnekten başlarsak...
Girdim ve çıktım diyerek TRT Şeş serüvenine nokta koyan Rojinin trajedisinin bir yanı, kendisinin lokomotif seçilmesinin asıl dayanağını unutmuş olmasıydı. O böylesi bir ofsayt durumunu, bilerek bilmeyerek, farkında olarak olmayarak, yaşadı. Örgütü değil annemi dinleyip trt 6ya geldim. İyi ki annemi dinlemişim diyen oydu.
Onun trajedisinin bir başka boyutu da, Rojini TRT6da konumlandıranların, kimi kime karşı, niye konumlandırdıklarının bilincinde olmalarıydı. Ve bir noktadan sonra; yarattığı zeminden Rojinin de beslendiği ama ondan bağımsızmış gibi davranmaya başladığı gerçekliğe (Kürt politik realitesine) yönelik konsept, Rojini de teğet geçmedi. Ona da değdi, seçim sonuçlarının hazımsızlığının yarattığı operasyonel konseptin kapsama alanından o da muaf olamadı.
Rojin, bulaştığı bu trajediden olumlu sonuçlar çıkaracaktır mutlaka. Ama sistemin liberal ve ulusalcı politik unsurlarının trajik vakalıktan çıkma şansları pek yok gibi...
Seçimlerde Bölgede yapılan kutsal devlet ittifakı bir göstergeydi. Militarizm karşıtlığıyla ünlü liberallerin Bölgedeki AKP-TSK ittifakına tek ses etmemeleri, bugün de DTP operasyonu karşısındaki (istisnalar dışında) aynı anlayışlı tutum; liberal özgürlükçünün trajedisini de göstermez mi?
Ya ulusalcı-laikçiler? Laik ordunun, tarikatçı AKPyle Bölgedeki ittifakını açıkça savunanlar oldu. Rahatsızlık duyana rastlamadık. Bunlar el hak emperyalizme karşıdırlar! Ama Kürtlerin Bölgedeki seçim başarısının, bir ucu ABDnin yeni Irak politikasına bağlanmış Amerikan oyununu da bozduğunu bilmezden gelirler. Bugün Kürt hareketinin kendiliğinden emperyalizm karşıtı pozisyonunu görememeleri en hafifinden trajik değil midir?
İşte bir örnek. PKK yöneticileri ha bire Bu işe ABDyi, AByi katmayın, kendi aramızda çözelim... diyerek diyaloğ çağrıları yaparken, CHP podyumunun en dürüstü, bir çok solcunun da tav olduğu ulusalcılığı tartışılmaz Kılıçdaroğlu bakın ne diyordu:
PKK Kürt hareketi değildir ki. Emperyalizmin maşası bir örgüttür. Bu gerçeği kabul etmeden meseleyi çözemeyiz. Bizim Kürt kardeşlerimizle bir sorunumuz yok ki. Ne alıp vermediğimiz var Kürt kardeşlerimizle... !
OHAL Valilerinden, Ergenekonculardan, MHPlilerden ne çok duyardık bu pespaye lakırdıları. Kılıçdaroğlu da meğer ne doluymuş; o sakin, halis muhlis adamın içinden, Kürt sorunu denince, ne fırtınalar kopuyormuş meğer! (Beş para etmez içeriği bir yana bırakalım, üsluba bakar mısınız? Biz Kılıçdaroğlunu Dersimli ve Kürt kökenli biliyorduk. Ama o önce devlet kökenli olduğunu nasıl da gözümüzün içine sokuyor: Kürt kardeşlerimizle sorunumuz yok!)
Bu örnek bile, ulusalcı trajedinin boyutlarına ilişkin yeterince fikir verici değil midir?
Evet, bir trajik sistemdir bu...
Kendisine ait ne varsa aptallaştıran, kendi sonuna koşan bir sistemin trajedisidir, tanık olduğumuz...
VEDAT İLBEYOĞLU