26 Nisan 2009 00:00

MERCEK


“Finans piyasaları”nın “Giderek daha fazla jandarma rolü oynadığı” son yirmi-otuz yılın kapitalizmi üzerine geliştirilen “ulvi” burjuva “ütopyaları”nı, “Yüz yılın en ağır krizi”, “Savaş sonrası dönemin en etkili ve derin krizi” olarak tanımlanan kriz yerle bir edince, burjuva çevreleri bu kez, “açlık ayaklanmaları”nın, “sosyal patlamalar”ın sistemi tehdit ettiğini belirterek “Bir an önce önlem alınması” çığırtkanlığına başladılar. Oysa, daha 2008 Kasım’ında G20’ler, “piyasa ilkelerinin” ve “finans piyasalarının dinamizmi”nin “iktisadi büyümeyi ve istihdamı artıracağı” ve “yoksulluğun azalması”nı sağlayacağı iddiasıyla ‘çalım atıyorlardı.
İddia, genelliği yönünden taşıdığı çürüklük bir yana, son yirmi yılın gerçek olguları tarafından da yalanlanan türdendi. “Büyüme”, uluslararası araştırma kuruluşlarının üzerinde birleştiği, azınlığın azınlığı(yüzde 1-2) bir kesim için gerçekti. Ama istihdam değil işsizlik artıyordu ve yoksulluk giderek daha geniş kesimleri tehdit edecek şekilde genişliyordu. 1.3 milyar insan yoksulluk sınırları altında yaşıyordu. Kriz bu olguları daha çarpıcı hale getirdi ve 2007’de çok açık biçimde görünür hale geldiğinde, kapitalizmin “Nobel ödüllü” ideologları da aralarında olmak üzere çok sayıda ünlü iktisatçı ve sosyolog, “Kriz bağlantılı 20 milyon işsiz”den söz etmeye başladılar. 2009’da ekonomik durgunluk ve daralmanın yanı sıra büyüyen işsizlik ve artan yoksulluk, aynı çevrelerin “Sosyal huzursuzlukların had safhaya çıktığı”, “Daha çok insanın işini kaybetmesinin sosyal patlama tehlikesini artırdığı ve buna karşı önlem alınması gerektiği” söylemini yoğunlaştırmalarına yol açtı. Aralarında Dünya Bankası Eski Baş Ekonomisti J. Stigliz, ABD Merkez Bankası Eski Başkanı A. Greanspan, Fransız Eski Başbakanı Dominique de Villepin, Alman politikacı, sermaye örgütleri ve sendika şefleri, BM Sekreteri Ban Ki moon’un da bulunduğu “dikkate alınır” kişiler, krizin bazı devletlerin yıkılmasına yol açabileceğine, önlem alınmadığında “açlık ayaklanmaları”nın ve “halk ihtilali”nin gündeme gelebileceği üzerine “uyarılar”la işbaşındaki yetkilileri, özellikle “işsizliğe karşı olağanüstü önlemler alma”ya çağırdılar.
Krizin yıkıcı etkisiyle artan işsizlik, yoksuluk, açlık ve iflasların kendiliğinden başkaldırıları gündeme getirme olasılığının giderek güçlendiğine işaret eden gelişmeler, sermaye cephesinden bu tür uyarıların yoğunlaşmasının başlıca nedenini oluşturuyor. Ayaklanmalar, gündeme geldiklerinde, devletler ve işbaşındaki hükümetler açısından, doğaldır ki, istenmeyen etkilerde bulunacaklardır. İşçi ve emekçi hareketinin bugünkü gelişme düzeyi ve politik niteliği henüz burjuvaziyi bir devrim tehdidiyle yüz yüze getirmemiş olmakla birlikte, kitle başkaldırılarının burjuva sistemine vuracağı darbeler ve yaratacağı “alt-üst oluş”, özellikle de istemlerin direnerek ve ayaklanmalar yoluyla elde etmesi eğilimlerine yapacağı itki, burjuvazinin deneyimli temsilcilerini kaygılandırıyor. Fransızlar örneğin, sadece kendi ülkelerinde patronları rehin alarak ve direnerek değil, aynı işkolu(lastik üretimi)nun Almanya’daki fabrikasında Alman işçilerle birlikte direnişe geçme gibi bir örneğe de imza atarak, “uluslararası direniş” biçimlerinden birinin “pimini çektiler”! Fransa, İtalya, Yunanistan, İspanya, İngiltere, Çekoslovakya gibi ülkelerde birçok kez sokak gösterileri, miting ve grevler örgütlendi. ABD tarihinde ilk kez nüfusun yüzde 30 civarındaki kesiminin “sosyalizmi ciddi bir seçenek olarak görmeye başladığı” haberleri ve yetkililerin “Kitlesel şiddete karşı hazırlık” gerekçesiyle silahlı kuvvetleri alarmda tuttuğu ve belli bölgelerde “toplama kampları” inşa ettiği iddiası sermaye basınına yansıdı. Doğu Avrupa ülkeleri halklarının “Eski düzeni arayış eğiliminin güç kazandığı”, ajans haberlerinde birçok kez yer aldı.
Bu “birkaç” verinin, gelişmelerin yönü açısından oldukça uyarıcı olduğunu tekel şefleriyle burjuvazinin çeşitli temsilcilerinin ‘akıl etmemeleri’ beklenemezdi. Alınan “önlemler”in banka ve öteki sermaye şirketlerinin kasalarına toplamı trilyonlarca doları bulan kaynak aktarımını esas alması, potansiyel patlamalara, “açlık ayaklanmaları”na ve işçi-işsiz başkaldırılarına seyirci kalacaklarını göstermiyor. Buna karşı hareket halindeler ve salt bastırmacı hazırlıklar yapmıyor, oyalayıcı/aldatıcı-etkisiz kılıcı iktisadi-sosyal önlemlere de baş vuruyorlar.
A. Cihan Soylu

Evrensel'i Takip Et