27 Nisan 2009 00:00
BAŞYAZI
Bir kişi yüz kızartıcı bir suçla suçlanıyorsa, bu kişinin yapacağı şey, suçlanma nedenlerini çürüterek bir an önce temize çıkmaktır. Bir siyasi parti için bu daha da fazla böyledir.
Bir kişi yüz kızartıcı bir suçla suçlanıyorsa, bu kişinin yapacağı şey, suçlanma nedenlerini çürüterek bir an önce temize çıkmaktır. Bir siyasi parti için bu daha da fazla böyledir.
Yok eğer bu kişi ya da parti, hakkındaki iddiaların sürüncemede kalmasını istiyorsa, bundan çıkacak ilk sonuç, bu kişinin ya da partinin bu suçu işlediği, dolayısıyla suçlamanın kanıtlanması süresini uzatarak zamana oynadığıdır.
Sözünü ettiğimiz Deniz Feneri davasıdır.
Deniz Feneri davasında, iktidar partisi AKP, yoksullara yardım için toplanan paraların, partinin çok yakınları tarafından kişisel menfaatler için kullanılmasından da öte, parti için kullanıldığı suçlamasıyla karşı karşıyadır.
Bu davanın önemli kişileri Almanyada yargılanıp mahkum olmuşlardır. Ve Alman Mahkemesi, bu davanın asıl faillerinin Türkiyede olduğunu, hatta bu kişilerin kimler ve hangi makamları işgal ettiklerini açıklamıştır.
Bu konuda son gelişme ise Alman savcılığının; Deniz Feneri ile ilişkili kişiler hakkında Türkiye Adalet Bakanlığına gönderdiği dosyaya yanıt verilmemesi üzerine, Almanya savcılığının talebine Adalet Bakanlığının yanıtıdır! Adalet Bakanlığı, böyle bir dosyanın kendilerinde olmadığını söylemektedir. Yani, Alman mahkemesinin savcılığından Türkiye istikametine yola çıkan dosya, Türkiyenin Almanya Büyükelçiliği ile Adalet Bakanlığı arasında bir yerde kaybedilmiştir!
Öte yandan, Alman mahkemesi tarafından suçlanan ve Almanyada sonuçlanan ve yenisi de başlatılan Deniz Feneri davası dolandırıcılığından suçlanan kişiler makamlarında oturmaktadır. Ancak hükümet, bu kişiler hakkında herhangi bir işlem yapmamaktadır. Deniz Feneri denilen ve yüzyılın dolandırıcılığı ile suçlanan organizasyonun Türkiyedeki merkezi de faaliyetlerini sürdürmektedir. Ve herkesin gözünün içine bakarak; Bizim Almanyadaki Deniz Feneri e.V. ile bir ilişkimiz yoktur. Aramızdaki ilişki sadece isim benzerliğidir demektedir.
Türkiyenin Adalet Bakanlığının harekete geçmemesine gösterdiği neden de trajikomiktir: Almanya mahkemesinden gelen dosyanın Almancadan Türkçeye çevrilmesi bitmediği için herhangi bir işlem yapılamamaktadır!
Bu kısa özet bile; hükümetin, Adalet Bakanlığının bu dosyadaki suçlamaların sonuçlanmasını istemediğini hiçbir kuşkuya yer vermeyecek biçimde göstermektedir. Öyle göstermektedir ki; hükümetin başı Erdoğan ve bakanlarının, Almanyada mahkum olan ve Türkiyede bu davanın sanığı olacak kişilerle yakın ilişkisi, en başta Evrenselde çıkan haber ve fotoğraflarla kanıtlandığı için Deniz Feneri davası kamuoyunda bir hükümet davası olarak algılandığı halde ayak sürçülmesi, davanın açılıp ilerlemesinin bu suçlamaları kanıtlayacağı, AKPnin en önemli kişilerinin de davanın sanıkları olabileceği korkusudur fikrini çok kuvvetlendirmektedir.
Yani yolsuzlukları önleyeceğini iddia eden bir partinin önemli adamları, Alman mahkemesi tarafından yüzyılın dolandırıcılığı olarak değerlendirilen Deniz Feneri dolandırıcılığı töhmeti altındadır. Ama hükümet, bu iddiaları çürütmek ve töhmet altından kurtulmak için parmağını kıpırdatmamaktadır.
Parmağını kıpırdatmamasının nedeni olarak Alman mahkemesinin dosyasının çevirisinin tamamlanmaması mavalı gösterilmektedir.
Besbelli olan şudur ki, iktidarın her kademesinde bu davanın uzaması ve zaman içinde de mahkeme koridorlarında kaybolması için her yola başvurulmaktadır. Ve artık, hükümetin ve Adalet Bakanlığının bu davayı sonuçlandırmak istediğine kimse inanmamaktadır. Böyle bir vurdumduymazlık, kasıt ve suçların örtülmesi çabası dışında açıklanmazdır.
Ve bu nedenle bir dolandırıcılık davası olarak başlayan Deniz Feneri davası, bir siyasi dava olmaya doğru evrilmektedir. Eğer ki bu davanın peşini bırakmaz, gerçeklerin açığa çıkması; düzenin, onun en büyük partisinin nasıl, hangi ilişkiler içinde olduğunu göstermek için gerekli çabayı gösterirsek...
İHSAN ÇARALAN