02 Mayıs 2009 00:00
iŞÇiLERiN NEWROZU
Bu 1 Mayıs törene katılamayanları dinleyerek başladı. Kadıköy otobüsünde arkamdaki gençler, bugün tatil yapamadıklarından yakınarak başladılar söze; bayram olsa da bugünkü çalışmalarına ek para/mesai yazılmayacağıyla sürdürdüler.
Bu 1 Mayıs törene katılamayanları dinleyerek başladı. Kadıköy otobüsünde arkamdaki gençler, bugün tatil yapamadıklarından yakınarak başladılar söze; bayram olsa da bugünkü çalışmalarına ek para/mesai yazılmayacağıyla sürdürdüler. Alanda olabilenlerin bu ayrıcalığın farkında olup olmadıkları üstünde öyle durdular ki, ben ister istemez katıldım söyleşilerine. Büyükşehir Belediyesi çalışanıymışlar. Sigorta varmış ama sendikasızmışlar. Taşeron şirketmiş patronları. Taşeronlaşmanın yaygınlığını vurguladılar, Bir polis taşeron değil dedi kumral olanı. Sarışını Özel güvenliği unuttun diye eleştirdi. Hava alanında polis değil özel güvenlik çalışıyor. Benim onları dikkatle dinleyip yorum yapmadığımı görünce, yorum uzun boylusundan geldi: Sendikaları bitirmek için çıkardılar bu taşeron şirket işini dedi; sendikaları bitirmek için. Doğru sözdü ama yorumlar, çözümler onların ineceği yere kadar sürdü.
Marmara Üniversitesinin önünde indim. Sendikaların pankartları orada sıralıydı. Harb-İş İstanbul Anadolu Bölgesi, Haber-İş, Deri-İş, Tek Gıda İş... İlk göz ağrım Harb-İşlilerin yanında aldım soluğu. İstanbulun iki yakasındaki işyerlerini sordum. Benim eski işyerim Taşkızak, ad ve bölge değiştirmişti. İstanbulun Avrupa yakasındaki en kalabalık işyerinin Zeytinburnundaki tamir atölyesi/dördüncü kademe olabileceğini söyledi. Tersaneliydi. Bana eskilerden birilerini bulmaya çalıştı ama benden eskisi yoktu anlaşılan, bayramlaştık. Vedalaştık. Aşağılara doğru yürüdüm .
Haydarpaşa Köprüsüne girmeden gördüm gelincikleri. Üç taneydiler. Bir selam gibiydiler genç ölmüş arkadaşlarımdan, onları yanıma almadan yürümek gelmedi içimden. Sanki kalabalıklaştım bir anda... Köprünün üstünde benimle akran biri geldi yanıma. Gülümsedi: Ne dersin abla, savaş mı var, yollar kesik... Ne oluyoruz? Yetmiş sekizde miyiz? Biraz konuştuk Yaşıtımmış gerçekten. 18 yıl kalmış Stutgartta. Avrupadaki çalışma koşullarını, sömürmenin bu kadar belirgin olmayışını yorumladı, anlattı durdu. Ne olacak dersin bu işler? dedi... Biz nasıl istersek o olacak dedim. Başını salladı; Bir arada olursak... dedi. Ne ara yitti gitti anlamadım.
Emek Partisinin buluşma yeri kalabalıktı. Sarılmalar, bayramlaşmalar. O ara bir genç tanıttı kendini, Kıraçtanmış. Çalışıyormuş. İşi öyle resmi tatil tanıyacak türden değildi. Nasıl alanda olduğunu sordum. Güldü, Newrozda çalışılır mı? dedi; bugün 1 Mayıs, işçinin Newrozu. Çok eski bir Rus romanını anımsadım, 1905 sonrasını anlatan. 1 Mayısı, öğretmen çocuğu arkadaşına işçilerin paskalyası diye anlatan balıkçı çocuğunu. Sarılıp öptüm delikanlıyı. Evet, 1 Mayıs işçilerin yeni günüydü. Yeni bir mevsime geçmenin eşiği. Mevsimin nasıl olacağıysa işçinin birleşme, direnme gücüne bağlıydı. Geleceğimiz ellerimizdeydi kısacası!..
Sennur Sezer