03 Mayıs 2009 00:00

İnfluenza A(H1N1), virüsler ve evrim

Dünyada bir panik hali hakim. Dünya Sağlık Örgütü(WHO) alarm düzeyini 30.04.2009 tarihi itibariyle beş olarak açıkladı. Yani “Salgının eli kulağında olduğu yönünde güçlü göstergeler var”.

Paylaş

Dünyada bir panik hali hakim. Dünya Sağlık Örgütü(WHO) alarm düzeyini 30.04.2009 tarihi itibariyle beş olarak açıkladı. Yani “Salgının eli kulağında olduğu yönünde güçlü göstergeler var”. WHO dünya genelinde 1 Mayıs itibariyle 11 ülkede 257 domuz gribi vakasının resmi olarak kendilerine bildirildiğini açıkladı. Bunlar arasında ABD’de bir ölüm, Meksika’da ise bu enfeksiyondan kaynaklı yedi ölüm gerçekleşmiş. Gribin Avrupa ülkelerinde de rapor edilmesi hızla yayıldığının bir göstergesi SARS, kuş gribi derken domuz gribi de bir salgına dönüşebilir endişesiyle tüm dünyada sağlık örgütleri, salgın hastalıkla mücadele birimleri alarmda bekliyor. Ülkemizde de havaalanında güvenlik önlemleri arttırıldı. Termal kameralarla yurtdışından ülkemize gelenler, gribi ülkeye taşıyabilir endişesiyle taranıyor. Gribin belirtilerinden biri yüksek ateş olduğu için termal kameralarla tarama yapılarak, vücut sıcaklığı yüksek olan kişiler önce karantina altına alınıyor. Henüz ülkemizde domuz gribi vakasına rastlanmadı.
Korkunun ve endişenin kaynağında ise 1918 yılında dünyada yaşanan büyük grip salgını (İspanyol gribi) ve yol açtığı zararlar yer alıyor. 1918 yılındaki büyük grip salgınında yaklaşık elli milyon kişi yaşamını kaybetmişti. Domuz gribi bugün ortaya çıkmış bir hastalık değil. Ancak buna sebep olan virüs, daha önceleri insandan insana geçmiyordu. Dolayısıyla hasta olan kişi hastalığı diğer insanlara bulaştırmıyordu. Domuz gribinin şimdiki hali ise insandan insana bulaşabiliyor. Bu da olası bir salgının habercisi olarak görülüyor. Dünya Sağlık Örgütü virüsün bu yeni halini İnfluenza A(H1N1), olarak adlandırdı. Virüs evrim geçirerek bu yeni halini almış. Evrim kuramını, Darwin’i andığımız ve Darwin Yılını kutladığımız bu yılda, evrim örneği arayanlara herhalde en acı örneklerden biri aslında bu virüslerin evrimi. Bunu daha iyi anlamak için biraz virüslerin yapısına ve ne olduğuna bakmakta fayda var.
Virüsler canlılara bulaştığında canlılık özelliği gösteren, mikroskopik yapılardır. Canlı dokular dışında uyku halinde bulunur ve bir canlı konak bulduğunda ise hızla çoğalıp o konak hücreleri işgal edip hastalıklara sebep olur. Bunu ise o konak hücreyi sömürerek yapar. Virüsler hücrelerimizden de küçük yapılardır. Yapıları hücrelerimize göre oldukça basit olmakla beraber, yapabildikleri açısından oldukça karmaşıktırlar. Öncelikle virüslerin genetik malzemeleri ya DNA ya da RNA’dan oluşur. Virüslerin bu DNA ve RNAları da oldukça küçüktür. Bir kaç proteini üretecek şifreleri üzerinde taşır. Bu proteinler virüsün konak hücrenin kontrol mekanizmalarını ele geçirmesini sağlayacak proteinlerdir. Virüsün genetik maddesinin etrafı bir protein kılıf ile çevrilidir. Onu dış dünyadan yalıtan zar işte budur. Virüs konak hücrenin kontrol mekanizmalarını ele geçirdikten sonra daha da azgınlaşır. Kendi proteinlerini konak hücreye yaptırarak kendi kopyalarını yapar ve böylece sayısını arttırır. Virüslerin işte bu görece küçük genetik malzemesi, mutasyonlara yani kimyasal yapılarının ve biyolojik yapılarının değişmesine oldukça açıktır. Virüslerin mutasyonlarla ya da genetik maddenin karşılıklı değişimi ile değişen, evrilen özellikleri bugün bizi korkutuyor. Evrilen virüsler, tıpkı domuz gribinde olduğu gibi insandan insana geçebilme gibi yeni özellikler kazanıyor. Ya da normal grip virüsü gibi, aşılara direnç kazanacak şekilde genetik yapıları değişiyor.
1918 yılındaki salgın öncesinde, başlangıçta insanda yoğun bir enfeksiyona yol açmayan virüs, zamanla evrilmiş ve tehlikeli bir hal almıştı. Bu açıdan virüsün sürekli izlenmesi, nasıl değiştiğinin anlaşılması önemlidir. Virüsün kısa tarihçesine şöyle bir bakalım. Virüs ilk defa ABD’de 1998 yılında ortaya çıkıyor ve Kuzey Amerika’daki domuz çiftlikleri açısından oldukça tehlikeli bir durum ortaya çıkıyor çünkü virüs domuzlara bulaşıyor. Virüsün domuz, kuş ve insan virüslerinin genlerinden parçalara sahip olduğu ve hızlıca evrim geçirdiği biliniyor. Grip pek çok canlıya bulaşabiliyor. Ancak bunlardan kuşlar ve insanlar başka canlılardaki virüslerden nadir olarak hastalık kapabiliyorlar. Ancak kendi virüslerini başka canlılara geçirebiliyorlar. İşte tam da böyle bir durumda, örneğin bir domuz kendi üzerinde taşıdığı bir virüs varken, bir de insan virüsünü kaparsa, bu iki farklı virüs, bugün gördüğümüz, yaşadığımız gibi melez yeni bir tür virüsü ortaya çıkarabiliyor. 1918’deki virüs de H1N1’in farklı bir çeşidi idi, ancak yıllarca sonra bu virüs domuzlarda daha az zararlı bir hale geldi. 1998 itibari ile durum değişti. Hem kuş, hem insan hem de domuz virüslerinden parçalar taşıyan bu yeni tür virüs ortaya çıktı on bir senelik hızlı bir evrimin sonucunda. Virüsün etkin olan son versiyonunu bağışıklık sistemimiz tanımıyor. Çünkü normalde grip virüsü bulaştığında bağışıklık sistemimiz onun yüzeyinde bulunan proteini tanıyor ve buna göre bir savunma hattı örüyordu. Oysa bu yeni versiyonun yüzey proteini, domuza özgü olan kısmı taşıyor. Bu da bu virüsün bağışıklık sistemimizden kaçmasını sağlıyor. Bu gribin ilaçla tedavisi var. Ancak büyük bir salgına dönüşürse, herkesin bu ilaçlara erişememesi olasılığı bulunuyor ve ilaç stoklarının yetmemesi gibi bir durum söz konusu olabilir. Bu açıdan tüm ülkelerde ilaç stoklarının kontrol edilmesi, salgınla yaygın mücadele edebilecek ekiplerin kurulması, tedavinin ücretsiz ve herkesin ulaşabileceği şekilde olması gereklidir. Bu durum sağlık hizmetlerinin özelleştirilmeye çalışıldığı ülkemizde ise özellikle önem taşımaktadır.
Günseli Bayram
ÖNCEKİ HABER

‘Korsan’ ile mücadele sürüyor!

SONRAKİ HABER

Yabancı gazetecilerin gözüyle Kürt sorunu

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...