04 Mayıs 2009 00:00
EVRİM/DEVRİM
Yasakları ve zorbalıklarıyla; gazları, tazyikli suları, coplarıyla ve kuşkusuz tartışmalarıyla 2009 1 Mayısı geride kaldı. Gerilim ve çekişmeleriyle de...
Yasakları ve zorbalıklarıyla; gazları, tazyikli suları, coplarıyla ve kuşkusuz tartışmalarıyla 2009 1 Mayısı geride kaldı. Gerilim ve çekişmeleriyle de...
Türkiye ölçeğinde son yılların en geniş katılımlı 1 Mayısıydı, asıl yönü bu oldu.
31 yıl sonra 1 Mayıs Taksimde kutlanmıştı. Hem de işçiler kutlamıştı. Burjuva medya böyle verdi. Öyle mi olmuştu? Taksimi, 1 Mayıs kutlamaları için zorlayanlar vardı. Türü ve içeriği tartışmalı olsa bile, devrimci bir tutumdu. Ama dönüp arkasına bakmadan, arkadaki gazlı-sulu-coplu saldırılara aldırmadan yürüyüp gidenler vardı.
İşçi var mıydı? İstisnalar dışında, bir de sendika yöneticisi Taksim zorlamacıları dışında, herhalde Taksim civarında işçi yoktu. Ne kadar işçi katılmışsa İstanbulda 1 Mayısa, ya işletmelerinde ve yakınlarında, ya da Kadıköydeydiler. Ama onlar da 1 Mayıs kültürüne en az sahip olanlardı. En azından 70lerden bu yana 1 Mayısları kültür edinenler, 1 Mayıs kültürünü sahiplenip yaşatanlarsa, genellikle sol yaklaşımlara sahip DİSK ve KESKe üyeydiler. Ve onlar da sendikalarının Taksim çağrısına uyma uğraşındaydılar.
Dolayısıyla işçinin olduğu Kadıköyde 1 Mayıs kültürü eksikti, 1 Mayıs geleneği ve kültürünün olduğu Taksimdeyse hemen hiç işçi yoktu. Sonuçta, hem kültürü çekiştirilmiş oldu 1 Mayısın, hem işçi sınıfı.
Birkaç yıldır bu bölünme üzerinden yürünüyor. Sendika konfederasyonları bakımından devrim ve devrimcilik miydi sorun? Öyle olmadığı kesin! Ama burjuva medyanın pek hoşuna gitmiş görünüyor bu çekiştirme. Burjuva medyaya göre tüm Türkiyede neredeyse sadece Taksimde 1 Mayıs vardı ve işçiler, 31 yıl sonra 1 Mayısı Taksimde kutlamışlardı!
Haydi bu medyanın, hükümetin ve sermayenin işine gelmekteydi böyle bir 1 Mayıs tartışması ve uygulaması: Alan gerginliği, işçisiz kutlama, kriz ve bunca işten atmaların ortasında güme giden işçi sınıfının birliği ve kapitalizme karşı mücadelesi. Ya konfederasyonlara ne olmaktaydı? Şimdi örneğin işçi konfederasyonu olarak DİSK ve memur konfederasyonu olarak KESK, dönüp arkalarına baktıklarında, yüz yüze olduğumuz krizin yol açtığı yıkıntılar ve dayatılan işsizlik ve sefalete, bunun nedeni olan kapitalizme karşı mücadelenin güç biriktirdiğini söyleyebilirler mi? Şimdi işçi ve memurlar, 1 Mayıs öncesine göre daha mı derli toplu? 1 Mayıs işçi ve emekçilerin birlik ve dayanışmalarını mı geliştirdi? Sınıfın mücadelesinin önü mü açıldı? Böyleyse, işçi devrimciliği yapılmış demektir. Yok değilse ve üstelik 15 Şubattaki birlik bile yakalanamamışsa, işçi sınıfı ve emekçilerin, bu işte bir terslik olduğunu kabul etmeleri gerekir.
Krizin ortasında en başta, işsizlik derdiyle uğraşmakta olan işçilerin işsizliğe ve kapitalizme karşı mücadelelerinin ilerletilmesi için 1 Mayıs kutlamalarına katılışlarının örgütlenmesine neden kafa yorulmadığı sorusu önemlidir. Neden ortalama işçinin ne hissedip ne düşünmekte olduğu, kendisiyle 1 Mayısın ilişkisini nasıl ve nereden kurduğuyla ilgilenilmemiştir? Yoksa, 1 Mayıs işçi sınıfının değil başkasının mı Birlik, Mücadele ve Dayanışma Günüydü? İşçi sınıfının Birlik ve Dayanışma Gününde işçilerin birliğinin neden ilerlemeyip, hatta gerilediği üzerine düşünülmelidir.
Sendikalar bir yana... Evet, mücadelede birlik sınıfın en geri ferdi gözetilerek, en geri tutumlara dayanarak kurulamaz. Ama işçisiz, halksız bir devrim de görülmemiştir. Evet, politika... Politik tutum, politik mücadele... Ama işçilerin az-çok ileri unsurlarını bile gözetmeyen; işçi ve emekçilerin birlik, örgütlenme ve mücadelesinin ihtiyaçları üzerine kurulmayan bir politika değil. Böylesi devrimci olabilir ama proleter devrimci olamaz. Hedef kapitalizmse, gerekli olan işçi sınıfının devrimci mücadelesidir. Denizin dersi doğrudur: Yaşasın Marksizm-Leninizmin yüce ideolojisi!
MUSTAFA YALÇINER