06 Mayıs 2009 00:00
UFUK
Mardin Mazıdağı ilçesi Bilge köyünde gerçekleşen katliam, İsrailin Filistinde yaptığını aratmayacak bir olaydır ve Başbakan Erdoğanın Davosta Perese gösterdiği tavrı burada göstermeyeceği tahmin ediliyordu.
Mardin Mazıdağı ilçesi Bilge köyünde gerçekleşen katliam, İsrailin Filistinde yaptığını aratmayacak bir olaydır ve Başbakan Erdoğanın Davosta Perese gösterdiği tavrı burada göstermeyeceği tahmin ediliyordu. AKP Mardin Milletvekili Süleyman Çelebinin aşiretinin hakim olduğu bir köyde, bu aşiret içindeki bir husumet sonucu meydana gelen olayda gözaltına alınanlar belli ki, devletin kendilerine verdiği silahları kullanmışlardır. AKPnin geçtiğimiz yılın başında bölgede işsizliğe çözüm adı altında 10 bin yeni korucu kadrosu atadığını ve bunların azımsanmayacak bir kısmının da Mardinde göreve başladığı biliniyor. Milletin ödediği vergilerle maaşı ödenen ve elinde devletin silahını taşıyan bu korucu aşiretinin ortaya koyduğu bu kanlı tablonun Başbakan Erdoğan tarafından, eğitimsizliğe bağlanması kabul edilebilir mi? Eğer öyle ise, bugün üniversitelere, kanaat önderlerine bu eğitimsizliğin giderilmesi için çağrı yapan Erdoğan, neden onların eline o silahları, istihdam yaratmak adı altında verirken bunu hiç düşünmemiştir? Bu da bir eğitim sorunu mudur?
Yapılması gereken bu aşiretten başlayarak bütün korucuların elindeki silahların alınması ve bir cinayet şebekesine dönüştüğü geçmişteki başka olaylarla da görülen bu yapının dağıtılması değilse nedir?
Bu arada olayı biraz daha özelleştirmek için, yandaş medyada rastlanamayacak bilgileri burada bir daha hatırlatalım.
2009 yılının başında, AKP Mardin Milletvekili Süleyman Çelebinin korucubaşı olan oğlu Mehmet Sait Çelebinin, Mardinin köylerini koruculaştırmaya için terör estirdiğine dair haberler gündeme gelmişti.
Şırnakın İdil ilçesine bağlı Mağara köylülerini tehdit ederek köyü boşaltıp korucuları yerleştiren Mehmet Sait Çelebinin, 2009un Ocak ayında da, Mardinin Nusaybin ilçesine bağlı Hanik ve civar köyleri koruculaştırmaya çalıştığı öne sürülmüştü.
Avrupada yayınlanan Yeni Özgür Politika gazetesinde 22 Ocak 2009 günü AKPden koruculaştırma çabası başlığıyla yer alan bir haberde, şöyle deniliyordu: AKP Mardin Milletvekili Süleyman Çelebinin oğlu Mehmet Sait Çelebinin, Nusaybine bağlı Hanik köyü ve dağlık alandaki Hastu, Berhok ve Pelaşu mağara köylerinde gasp eylemlerinde bulunarak, korucuları yerleştirmeye çalıştığını bildirdi.
Haberde, olaya ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi ve yetkili kurumlara dilekçe gönderen Hanik köylülerinden Süleyman Dündar, Halef ve Medeni Sansar, Yusuf, Cemal, Halef ve Aydın Ak, Salih Ak, İbrahim Ak, Hasan Oba, İsmet Yıldız, Muhama Dağ, Şükrü Yıldız, Hüseyin Ortac ve Halil Sancar, Mehmet Sait Çelebinin kendilerini ölümle tehdit ettiğini aktardıkları bildiriliyor. Dilekçede şu bilgilere yer verildi: Mardin ili Nusaybin ilçesine bağlı Hanik köyü ve adı geçen köyün kuzeyindeki dağlık bölgesinde bulunan Hastu, Berhok ve Pelaşu mağara köyler mülkiyetimizdir. Mardin ili Midyat ilçesinde ikamet eden Mehmet Sait Çelebinin Nusaybine bağlı mezra ve köylerimize doğrudan müdahale ve gasp eyleminde bulunduğu, köylerimize yabancı güçleri getirip yerleştirmek tehdidinde bulunduğu, adı geçen mağara köylerde barınan Reşit adlı ve diğer göçebe mensuplarına, meralık kirasını bana vermezseniz gelip barınaklarınızı ateşe vereceğim diye tehdit ve taciz eyleminde bulunduğu iddia edilmektedir.
Dilekçede, köy sahipleri olarak Almanyanın Giessen şehri bölgesel mahkemesinin onayı ile imza tasdiklerinin bulunduğu da belirtiliyor. Köylüler şu iddiada da bulunuyor: Mehmet Sait Çelebinin AKPli Mardin Milletvekili olan babasının onay ve desteği olmadan bu eylemlere girmesi mümkün değildir.
Bu haber, Mardinde önceki gece yaşanan katliamdan 3.5 ay önce yapılmış. Ama bu olayla ilgili de aslında ciddi düzeyde bir ön fikir veriyor.
Evet, çürümüş cinayet şebekesi olarak işleyen koruculuk sistemi, tüm bu acılara rağmen terörle mücadele adına hala tolere edilebilir mi?
FATİH POLAT