06 Mayıs 2009 00:00

ENSTANTANE

Cumartesi akşamı bir maç izledik ve futbola yeniden aşık olduk. Açık konuşalım; ne Beşiktaş-Fenerbahçe derbisi, ne Galatasaray Tekerlekli Basketbol Takımı’nın Avrupa şampiyonluğu ne de Panathinaikos’un Euroleague zaferiyle ilgilenebildik. Mabedimiz Nou Camp, uyruğumuz Katalan, renklerimiz bordo maviydi! Uzunca süre beklenen bir sevdaya kavuşmanın heyecanında; hülyalardaydık.

Paylaş

Cumartesi akşamı bir maç izledik ve futbola yeniden aşık olduk. Açık konuşalım; ne Beşiktaş-Fenerbahçe derbisi, ne Galatasaray Tekerlekli Basketbol Takımı’nın Avrupa şampiyonluğu ne de Panathinaikos’un Euroleague zaferiyle ilgilenebildik. Mabedimiz Nou Camp, uyruğumuz Katalan, renklerimiz bordo maviydi! Uzunca süre beklenen bir sevdaya kavuşmanın heyecanında; hülyalardaydık.
Marcel Proust: “Güzel yazılmış her kitap bir tür yabancı dilde yazılmıştır” der. Barcelona’nın oynadığı oyunu “futbol” olarak nitelemekte zorlananlar için iyi bir başlangıç olabilir. İlk izlediği Dünya Kupası finali Arjantin-Batı Almanya (İtalya’90) ya da Brezilya-İtalya(ABD’94) olan bizler için elbette yabancı, bilinmedik bir oyun bu.
Küçükken Vâlâ Somalı’nın “Teknik ve Taktik Yönleriyle Futbol ve Tarihi” kitabını elimden düşürmezdim. Orada eski zamanların absürd maç skorlarına bakar, hayıflanırdım. Niye artık 7-5 biten Dünya Kupası maçları, 20-0’lık lig maçları yoktu; aklım almazdı. Büyüyüp bilgilendikçe futbolun sürekli bir geçiş sürecinde olduğunu ve her şeye rağmen diyalektik bir gelişme içerisinde yol aldığını kavradım. İnanın bana 1954 Dünya Kupası’nın 7-5’lik Avusturya-İsviçre maçı bugünün herhangi bir üçüncü lig mücadelesinden daha kaliteli değildi. Yani “futbol öldü”, “futbol savunmaya teslim” diyenlerden değilim, asla olmadım. Futbol sadece gelişti ve bu gelişme sürecinde savunma taktikleri ofans stratejilerine karşı başarılı kontralar üretti. Şimdi sıra hücumda! O yüzden hücum futbolunun bayraktarlığını yapan Barcelona’nın 34 maçta attığı 100 gol ve Real Madrid’e karşı aldığı 6-2’lik galibiyet sürpriz değil beklenen bir mutlu sondur.
Pep Guardiola’nın, 4-3-3’ü şiir gibi oynayan takımını izlerken aklım ister istemez Zdenek Zeman’a gitti. Hani Türkiye’de “Pendik Fatihi” diyerek dalga geçilen, Fenerbahçe’nin eski teknik adamına. Zeman, çok değil bundan 10 sene önce 4-3-3 oynama ısrarı yüzünden medya tarafından aforoz edilmiş, dinozorlukla suçlanmıştı. Günümüzün en modern taktiğinin 4-3-3 olduğunu düşününce komik geliyor şimdi bize. Oysa aynı Zeman’ın 1990/91 sezonundaki Signori’li, Baiano’lu, Rambaudi’li Foggia’sı dönemin en güçlü ligi olan Serie A’da Milan ve Napoli’yle birlikte ülkenin en keyifli takımı haline gelmişti. Arı gibi çalışan, oyunun iki yönünü de oynayabilen bir orta saha ve 3’lü forvet hattı, tanıdık geliyor öyle değil mi?
Barcelona’nın buna yaptığı katkının önemli bir kısmı genlerindeki Hollandalılık’tan, yani “total futbol”dan kaynaklanıyor. Fakat eklemeliyim ki burada da tarihsel bir pratik birikiminden söz etmemiz lazım. Barça’nın 4-3-3’le harmanladığı “total futbol”daki beklerin ne kadar aktif olduğunu düşününce akıllara Cruijff’un 90’lar Barcelona’sı değil de Tele Santana’nın 90’ların başındaki Sao Paulo’su geliyor.
Nereden nereye! İstiyorsanız kusursuza yakın 2009 Barcelona’sının oluşumuna kadar cereyan eden hücum-savunma diyalektiğini bir kez daha gözden geçirelim ve hücumun attığı golleri sıralayalım. 70’lerin Hollanda’sı ve “total futbol”un doğuşu, 90’lara doğru palazlanan hücumcu, presli ve “catenaccio”suz Arrigo Sacchi 4-4-2’si, Zeman 4-3-3’ü, Tele Santana’nın Brezilyalı “total futbolu” ve nihayet 2009’da uzaydan gelmiş gibi duran Pep Guardiola’nın Barcelona’sı. Düşününce “hiç de uzaydan gelmemiş” diyor insan! Aman siz Barcelona’yı izlerken bunları düşünmeyin, sadece hücum futbolunun ve güzel oyunun zaferinden zevk alın!..
MİTHAT FABİAN SÖZMEN
ÖNCEKİ HABER

DOKUZ ONBEŞ

SONRAKİ HABER

Sivasspor’a çelmeler Anadolu’dan

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...