09 Mayıs 2009 00:00

HAYAT YAZILARI

Mardin’de yaşanan katliam bile koruculuk sistemi ile yüzleşmeye yetmeyecek gibi gözüküyor. 44 kişinin ölmesi bütün dünyada infial uyandırırken, bizde koruculuk sistemini tartışmamak için bin dereden su getiriliyor. Cinayetlerin gizli aşk ilişkileri yüzünden ya da dini referanslarla işlenmiş olması, bir sistem tartışmasını ötelemek için kullanılıyor.

Paylaş

Mardin’de yaşanan katliam bile koruculuk sistemi ile yüzleşmeye yetmeyecek gibi gözüküyor. 44 kişinin ölmesi bütün dünyada infial uyandırırken, bizde koruculuk sistemini tartışmamak için bin dereden su getiriliyor. Cinayetlerin gizli aşk ilişkileri yüzünden ya da dini referanslarla işlenmiş olması, bir sistem tartışmasını ötelemek için kullanılıyor.
Koruculuk üzerine yapılan sorgulamaları bile münferit hatalar olarak yorumlama eğilimi kendini hissettiriyor. Büyük bir sistemden kimi küçük hatalar yüzünden vazgeçemeyiz, demeye getiriliyor. Elbette sistem doğru ama kişisel hatalar söz konusu ise alınacak tedbirler bu bağlamda olacaktır. Yok eğer sorun bizatihi sistemin kendisinden kaynaklanıyorsa, çok daha köklü bir yüzleşme içerisine girmeniz gerekecektir.
Mardin olayı bir örnek sadece. Benzer çok örnek üzerinden başka alanları da ele alabiliriz. Hastanelerde yaşanan kimi vakalar, eğitim ya da hukuk düzeni içerisinde sıradanlaşan olaylar, bizi bir sistem hesaplaşmasına götürmeye yetmiyor.
Bir sistemin iflas etmesi durumunda bunun yansıma biçimleri elbette farklı şekillerde olabilir. Toplumsal infiallerin, sokak gösterilerinin, kamu binalarının işgali gibi vakaların olmaması sistemin iyi işlediği biçiminde yorumlanarak geçiştirilebilir mi?
Daha önemlisi, bir sistemin çöktüğünün görülebilir, ölçülebilir işaretleri nelerdir? Ekonomide hangi rakamlar, insan haklarında hangi boyuttaki ihlaller bir iflasın sinyalleri olarak kabul edilmelidir?
Tekrar güncel konumuza dönelim. Koruculuk sisteminde ısrar edilmesinin ortaya çıkarttığı tahribatla ilgili derin bir analiz yapmak için kaç kişinin topluca öldürülmesi gerekir? Geçici diye başlayıp çeyrek asır süren uygulamanın, hiçbir olumsuz vaka yaşanmasa bile, getirisinin, zararlarının, risklerinin tartışılması gerekmez mi? Devletin güvenliği sağlamak amacı ile halkın bir kısmını silahlandırması, hangi dönemlerde söz konusu olabilecek bir yöntemdir? Bu silahlı adamları beslemenin kendisi, geri dönüşü olmayan bir durumu ortaya çıkartmışsa, kim ne zaman bu sistemi tartışmaya cesaret edebilir?
Yaşlananların emekli olması ile yeni eleman alınmayarak sorunun çözüleceği iddiası tam bir komedidir. Devletin silah dağıtmasından daha zor olan, dağıttığı silahları geri toplamasıdır. Bu silahların gücü ile toplumsal yaşamda yeni dengeler ve güç ilişkileri oluşmuştur. Bu ilişkilerin beslediği bir ekonomik düzen söz konusudur. Kısaca, sorun artık sadece bir güvenlik sorunu değildir. Dolayısıyla bu tartışmayı öncelikle güvenlikçilerin yapmasını beklemek en büyük yanılgıdır. Siyasetçilerin kendini kandırması, toplumu oyalamasıdır!
AYHAN BİLGEN
ÖNCEKİ HABER

Öğretmene ‘esas duruş’ dayağı!

SONRAKİ HABER

YENİGÜN

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...