10 Mayıs 2009 00:00
SÖZ OLA TORBA DOLA
Gazetelerin, dergilerin bucaklarında parayla yapılsa da köşelerde daha değişiktir kitap tanıtımı
Gazetelerin, dergilerin bucaklarında parayla yapılsa da köşelerde daha değişiktir kitap tanıtımı. Kitap, köşeyi doldurana gönderilir, bilgisine sunulur, bilgilenen de beğenirse köşesinde tanıtırdı eskiden. Belki yine yapılıyordur. Ben böyle yaptım örneğin ve Topsuz Alanda Kırmızı Kartlık Söylemleri kimi köşe yazanlara gönderdim, paralı bucaklara yayıncımın gücü yetmediği için.
Ne var ki günümüzde başka bir yöntem de kullanılıyor. Yayıncı kitap kapağının fotoğrafını, kaynakçasal özelliklerini ve bir de tanıtıcı yazı gönderiyor, köşede de yayınlanmasını istiyor. Yani köşeyi köşelendiren adama yazacak bir şey bırakılmıyor ya da kendi görüşlerini yazmasına izin verilmiyor. Benim yazdığımı yaz, gerisine karışma deniliyor sanki. Köşeye el koyuyor; ama bir kitabı da esirgemiş oluyor. Ne uyanıklık.
Oysa yıllardan beri kitabın kendisi gönderilir tanıtımı için. Yıllar önce Cumhuriyet Bilim Teknikte bilim kitaplarını tanıtırken de böyle olurdu. Eli sıkı bilim adamlarından zorla kitap ben alırdım. Vermezlerse tanıtmazdım kitaplarını. Sonra da, çalıştığım; ama kendilerinin kullanmadığı kütüphaneye bağışlardım.
Ondan yıllarca önce de meslek derneğimiz KÜT-DERin yayınladığı ülkenin tek özel kaynakçasal dergisi Yeni Yayınları, bağış olarak gelen kitaplarla yaşatmaya çalışırdık. Gelen kitapları da kitap isteyen, özellikle de Doğu Anadolunun köy ve okul kitaplıklarına gönderirdik. 12 Eylül, derneğin de derginin de canına okudu.
Bugün bir kitap tanıtacağım da, bu konuyla ilgili düşündüklerimi de yazıvereyim istedim. Tanıtacağım kitap bana gönderilmedi. Ben aldım. Ucuz kitap sergisindeydi, hadi alayım dedim. Okudum ve zaman zaman da güldüm. Aslında günlük yazıların derlenmesinden oluşan kitaplara pek sıcak bakmam. Çünkü, yazılar günlüktür ve o günün gündemine bağımlıdır. Günü geçtikten sonra ise anlamı, önemini yitirir diye düşünürüm. Ama ender de olsa kimi yazılar anlamını ve önemini yıllar sonrasına da taşıyor. Örneğin, benim söylem bozukluklarına ilişkin yazılarım her zaman okunabilir. Bugün de, üç beş yıl sonraki bugün de aynı anlamı verir. Ama siyasal değerlendirmelerim daha çok günlüktür. Beş yıl sonraki okura, Davos olayı ne anlama gelir ki. Belki kahramanı bile olmayacaktır beş yıl sonra.
Sözünü edeceğim kitap yıllar sonra bile okunsa, ince iğnelemeleri insanı o zaman da düşündürecektir, o zaman da güldürecektir. Ben de yayınlandıktan iki yıl sonra okudum ve güldüm.
Kitap, adı üzerinde çeşitli söylentiler çıkan Erhan Goloğlunun. Böyle bir adamın olmadığına, bunun takma ad olduğuna ilişkin söylentileri Goloğlu kendisi de dillendiriyor. Hem de kendine özgü biçimde. Kimlerle olduğu tam da kestirilemeyen birileriyle dalga geçermiş gibi.
Söyleyince Yine Ben Kötü Oluyorum diyen Goloğluna söyleme öyleyse demek gerekiyor; ama söylenmesi de gerekiyor söylediklerinin. Bakın neden: Yıllar önce Ankarada güneşli bir Nisan günü. Can erik çıkmış ki, Dikmende ısırsanız, kütürtüsü Çinçinde duyuluyor. Erik bahçesine dalmışız gibi, bir yandan erikleri dişliyor, öbür yandan derneğin Rüzgarlı Sokak taki binasında yarınki Natoya Hayır Mitinginin pankartlarına son halini veriyoruz. İçtiği sigaradan değil, boyundan lakabını alan Uzun Maltepe, o yıllarda başka rengimiz olmadığı için yüzü sarı, gözü kırmızı boya içinde yalvarıyor: Ağbi bunun kralı Nato Kafa Nato Mermer olur, bırak pankartı ellerimle parlatayım. Ben, miting alanına girerken dağıtacağımız bildiriye son şeklini veriyorum. Öğleden sonra 19 Mayısın dış sahasında idmanımız var. İş bitse de kopsam şurdan diye iç geçiriyorum. ( .) Maçtan sonra da Salihayla Beşevlerde Eczacılığın köşesindeki pastanede buluşacağız. Öyle bilenmişim ki, bu sefer onaSeni seviyorum Saliha, anlıyor musun, seni seviyorum diyeceğim... Anlamadım, nasıl yani? dese, vereceğim bir cevap yok. Nasıl sevdiğimi ben nasıl bileyim?
Bir yazının bir bölümünü oluşturan bu alıntı kitabın arka kapağında da var. Bunu okuyanın da kitabın içine giresi geliyor. Bende öyle oldu. Bu sözlerden bir şey aldıysanız kitabı okumanız kaçınılmazdır. Yok, bir şey almadıysanız, o zaman yapılacak tek şey var o da kitabı okumak. Bulamadıklarınızı kitabın içinde bulabilirsiniz. Çünkü, arka kapaktaki tanıtım yazısında Erkan Goloğlu, futbol üzerine yazılarıyla bilindi. Ama aslına bakarsanız futbol üzerinden yazıyor kendisi. O bahaneyle herkese açılıyor. Toplumsal sorunlara dair sorumluluk hisseden bir tüp gazcıyla karşı karşıyayız deniliyor. Anlayacağınız, ayaktopundan hoşlanmıyorsanız ve bu yolla gaza gelmiyorsanız; hiç değilse evinizde bir gaz kullanıyorsunuzdur. O zaman tüp ya da top gazın ülkenin toplumsal, siyasal, eğitsel ve de parasal boyutuna etkisini görmek istiyor ve bu etkileşim içine girmek istiyorsanız
Siz bilirsiniz
ÜSTÜN YILDIRIM